- 1283 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
İMZA: NEDENSİZ...
Üzünç odaklı şiirlerden çıkıp da yola ve hasretin dayanılmazlığında iç geçiren bir kelimeyi baş tacı yapıp ilk cümleyi kurduğum…
Kuruntularımın mimarı ne de olsa her yazdığım ve söylemekten geri durmayıp içi boş parantezler açtığım.
Bir alıntı mırıldanırken sayfanın sonundan ve ben eğer ki yüreğimin sıkıştığını hissedip içine düşmüşsem o coşkunun…
Hangi coşku mu? Yaşamakla direnmek arasında gidip geldiğim aslında söyleyip söylememekte kararsız kaldığım ve kefeleri yükleyip aslında hazan makamını bahara güncelleyip ve devasa bir değişim umduğum sanki her yazdığım bana yeni bir dünyanın ansızın kapısını açma ihtimali verecekmişçesine.
Mavinin yenilgisine hasretim belki de
Bir de dekor bildiğim hüznün terapi
Yeteneğine aykırı bir coşkuyla yaklaşıyorum
Ayaklarım dolanıyor birbirine
Rutin gölgelerin tadına doyamadığı
Aşkın enkazı yüreğimde
Sevi zerreleri ip atlarken
Ben atlas yorgunluğuma seriliyorum
Bir de duvar dibine tüneyen lanetini tinine
Azapla yüklüyorum içimdeki dalgaları
Belki hoyrat bir fırtına olmanın da vebali
Her ölü hücremde
Katıksız bir yenilgi yaşadığım
Şehrin mavisine hayranım
Kuş bakışı ölümcül mevsimin geride bıraktığı
O azamet
En elemli rota belki de acıların kıdemli durağında
Sağalttığım gözyaşı yine
Aşkın mihrabı.
Söylemlerin nazarında aşkı çitiliyorum dolgun güneşin sarısına yanık yüreğimde aslında siyahın özlemine tavım.
Göğün gökdelenlere duyduğu minnet mi yoksa şehrin dokusundaki d/okunaklı haznesi ölümün, bir beyit tazeliğinde serildiğim ayaklarına sevda masallarının da terennüm ekseninde dönendiğim yılkı atlarına duyduğum özlem kadar tutarsız ve devingen iken içimin methiyelerinde ben bir yarım ada olmaktan öteye gidemediğim.
Aşkın pervazında solan notalar var bir de sönük teninde manevi yükümlülüğün bitimsiz heyecanı.
Yorgunum belki de yorgun bir yorganım içimin kilit noktasındaki o vakur çırpınışla yolunu gözlediğim mutluluğun en yakın tanığı iken aşkın ve rahmetin devingen iltimasına yenik düştüğüm.
Ömrün manivelasında sormadan y/aşıyorum. Cevapları lav edip sadece noktalar koyuyorum kısa cümlelerimin sonuna.
Nasılsın, diye soranlardan kaçıyorum ve sormuyorum aslında somurtuk mizacımda yakalandığım bu afaki tutsaklık belki de gönüllü tutsaklığıma delalet o sanrıları yok sayıp sadece çaresizlikle ihya olduğum çemberi yine imkansızlığın.
Şehrin hangi noktasına denk düşüyorsam ve basan afakanlara rest çekiyorum.
Soytarı bir imge kadar da tutarsızım ve yalama sevdalardan uzak bir köşede ben tek boyutlu resimler çiziyorum.
İçimin ritminde hezeyanlar kaynıyor.
Ayrı düştüğüm insanlık.
Lakin yüreğimi koyduğum nice insan.
Varlığımın tema’sında sıdkı sıyrılmış bir farkındalık gizli aslında farklı olmanın neresi kötü gibilerden bakanlar içimdeki gökdelenleri yıkıp ben tek göz odalarda seğirtiyorum.
Künefe tadındayım.
Aslında acı patlıcanı kırağı çalmaz diyenlere duyduğum hiddet benim mil çektiğim yalnızlığın sınırlarını aştığım belki de taştığım ya da her ikisi.
İkircikli bir yasın yasını tutuyorum.
Yaza dönük yüzünde mevsimin daha bahar havasını doya doya içime çekemediğimin de ispatı iken siyahî bulutlar.
Avare bir yürek ve düşkün bir mizansen.
Sarıdan bozma teninde doğanın belki de yeşile duyduğum özlem.
Koyu laciverti mi gecenin yoksa beyaza adadığım masumiyet mi?
Ben’lik söylemlerden alamazken başımı biz olma ritmine henüz ayak uyduramadığım belki de uyduruk bir şiir yazmak ve boş vermek her şeye.
Aşka da mı?
Diyenlerin yalancısıyım ve sevdiğim kadar sevilmeyi filan da talep etmiyorum evrenden.
Çatık kaşlı hüznüme talip hangi kafir gölgeyse uzak dursun benden… demenin de meali işte boşluğun kumpasına kurban gittiğim.
Bedenimde olmayan sanrılar var aslında bir bedenin bana fazla geldiği ve evrendeki tüm ruhları sahiplenme istemi.
Aşka rest çeken hangi taslakta gizli ki rivayet?
Rivayet olmanın ön koşulu mu yoksa birbirine atfedilen bunca ihanet?
Sorulardan alıyorum hışmımı ve her birini çöp kutusuna atıp imha ediyorum kara deliğin bile bir unvanı varken içimdeki gizemin ne gibi bir hikmeti ola ki?
Nüshası olmayan masalların gizil kahramanı iken prens ben asla prenses olmaktan haz etmediğim çift kişili dünyaların da yalnız tebaasıyım.
İçimdeki şehir.
Şehrin içindeki ben.
İçimdeki şiir.
Kısaca bir mantık silsilesi ve bilmem kaç yönergenin birbirini izleyip da mantığın kanunu iken önermeler ben sadece uyanık kalma konusunda bir öneri getiriyorum içimdeki yorgunluğa.
Düzenin başıbozuk nemalandığı o hezeyanlar aslında başıbozuk bir ritim ve yürek tırmalayan ve de kulak.
İçimin çölünde yalnız ve susuz bedeviler fink atıyor. Her an ölebilirmişim hissi ile içimin vahasına dönüyor yüzüm.
Şehir kadar kasvetli iken içimdeki iklimsel değişiklikler ben aşkın miharabına dönük yüzümle lades diyorum.
Elimdeki kemende takılan yine dünüm.
Dünsüz geçen günün hükmü mü yok, diyenlerdenim belki de tek diyen.
Göğün busesine yenik düşen bir hicranın en yumuşak sesiyim belki de baharın mizacına yenildiğim ve alâmetifarikası tüm sönen ışıkların.
Sönmekle söndürmek arasında gidip geliyorum belki de solmak ve koparmak içimdeki çiçekleri belki de çiçek olmaktansa bir kelebek olup tüm çiçeklerden bal almak.
Akışkan sıfatlar.
Devingen ruhlar.
Sanrıların temelindeki hezeyan batağı.
Şimdimi sunduğum ve dünümü emanet ettiğim, yarınla yatıp dünle kalktığım.
An’ı resmettiğim.
Aşka dair söylenceleri yok sayıp kendi masalımı yazdığım.
Belki de meali olmayan bir yürek işçiliği.
İnceldiğim yerden kopayım o zaman.
İmza.
Nedensiz.
YORUMLAR
Merhaba Gülümm,güzel yazılar yazan ilginç yazılar yazan yüreği kutluyorum. Çağlayanlarla yarıştasın Gülümm.Maşallah sana.Sevgimle..
Gülüm Çamlısoy
Bir yanımız hep eksik işte ve tamamlamaya çalışıyorum o boşluğu yazarak üstelik.
Artık ne kadar beceriyorsam.
Sevgilerimle
Merhaba Gülüm hanımefendi, şair-yazar kalem dost,
Ele avuca sığmaz, bir volkan potansiyeli gücü ve sıcaklığındaki gönlünüzden dalga dalga yayılar bora, kasırga benzeri kelimelerle betimlemeye gücümün yetmediği çağlayanınız ne kadar hoş ve bir o kadar da ilginç.
Kutlarım engin hayal gücünüzün tanımsız güzelliğini...
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.
Gülüm Çamlısoy
Edebiyatın güzelliklerine erişmek ve nail olmak güzellikleri barındırırken içinde bunca duygu ve esintiyi de taşırken.
Edebiyata hizmet etmek.
Bir nefer olarak hayat yolculuğunu da idame ettirmekç
Çok teşekkür ediyorum değerli hocam.
Son eklediğim yazıma da beklerim değerli şahsınızı.
Saygılarım sizinledir değerli hocam.
Ne çok şey saklı bilinmezde aslında bilginin ve kelamın da sonu yok iken.
Evet, bu ölçüm aslında zihnin ve düşüncenin bir sunumu.
Güne eşlik eden cümle çok dikkatimi çekti.
Hatalar bizler için hele ki hatalarımızı görmek, yok mu?
Misal.
Gelen yorumlar ışığında hatalarımı görüyorum ve bir önceki yazımı yok sayıp yeniden yola düşüyorum ama bu, demek değil ki; hataları gösteren kişiye kul köle olalım.
Tek varlık var ait olduğumuz.
Tek güç var sığındığımız.
Kulu olmaktan memnunum ve şirk koşan her asılsız gücü sonsuzluğa uğurluyurum.
Bu sözün sahibi Goethe olsa bile bu, demek değil ki her felsefeciye ve her kuram sahibine itaat edelim.
Bu can bizlere emanet.
Bu yürek de.
Ve vicdan.
Hele ki vicdanımız rahat ise bizden mutlusu da yok.
Bizlere doğru yolu gösteren sadece yüce Mevla ve insanlar sadece vesile.
Sevgilerimle.
DEĞERLİ KALEM
ŞU YAZMA ENERJİNİZE HAYRANIM
YAZILARINIZI ZAMAN BULDUKÇA OKUMAYA ÇALIŞIYORUM
SAYGILARIMLA
Gülüm Çamlısoy
Çok teşekkür ediyorum.
Çok geç çıktığım bir yolculuk bu anlamda öykündüğüm güzellikleri sizlerle paylaşmak adına çok çok mutluyum.
Selam ve saygılarımla.
Tarih bile tekerrür ederken kıyıma uğratıyorum her kelimeyi ve asılı olan her duyguyu.
Edebiyatın şerefine azımsanmayacak bir yürekle nalını topluyorum ufkun kazanımında bir umut iken yeni gün ve yeni duygular.
Devinen rahmet ve eylem yapan anlamsızlık.
Belki de fazileti kalıcı kılandır içimize serptiğimiz tohumlar.
Görmek neden zor gelir ki insanlara?
Varsın zor gelsin.
Ben de daha fazlasını sindirip görünmeyenleri de görüp resmederim.
Sahi, sahi: Faziletli olmak keskin bir kılıca oturmaktan zor mu?
Benim için değil yoksa şafağı da günü de umudu da sonsuzluğa uğurlamıştım.
Bekliyorum.