- 581 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DUYGULAR SULARDA BOGULMAZ
Telefon acı acı çalıyordu. Gözyaşları içinde başını gömdüğü yastıktan kaldırdı ve heyecanla telefona cevap verdi. Bir yandan da eliyle gözyaşlarını siliyordu.
-Efendim? Buyurun!
-Pınar Hanım bu saatte rahatsız etmek istemezdim. Sanırım bir sıkıntı var. Haber vermenin doğru olduğunu düşündüm.
-Hayırdır Yaşar Abi?
-Eşiniz İlkan, Şemsi’nin meyhanesinden yalpalaya yalpalaya çıktı ve sahile doğru indi. Eşinizin alkol kullanmadığını bildiğim için, dikkatimi çekti bu durum. Tam da bakkalın kepenklerini indiriyordum o sırada. Oldukça sarhoştu ve ilk kez laf atmadı bana. Bilginiz olsun istedim. İyi geceler Pınar kızım.
Ahizeyi yerine korken, elleri titriyordu Pınar’ın. Ağzına sürmezdi içkiyi oysa. Nasıl yapabilmişti ki bunu? “Kokusu bile midemi bulandırıyor” dediğini kaç kere işitmişti ondan. Nasıl oluyor da ayakta duracak halde olmadığını duyuyordu şimdi. Sesli sesli söylenmeye başladı. Sanki karşısında İlkan vardı…
-Ah İlkan! Sevgilim neredesin şimdi? Kim bilir nasıl da mutsuzsundur. Seni bulmalıyım. Beni affedebilmen için her şeyi yaparım; inan bana. Nasıl kırabildim seni? Ahh ah! Bu önyargılı hallerim benim. Anlayıp dinlemeden nasıl suçlayabildim ki seni?
Aceleyle üstüne bir şeyler geçirdi. Ağlamaktan gözleri kızarmış, şişmiş ve göz makyajı birbirine karışmıştı. Aldırış bile etmeden; hatta çıplak ayakla, sahile inen yolun başına koşturarak, nefes nefese varmıştı bile. Gece oldukça sakindi; yıldızlar eşliğinde, insanı kendine çekiyordu. Nemli kumlara değmişti bile çıplak ayakları. Hafiften esen rüzgâr yüzüne şefkatli bir el gibi dokunuyor, saçlarının arasından dans ederek geçip gidiyordu. Havalanan etek uçlarına aldırış etmeden, kızarmış gözleriyle, sahili boylu boyunca taradı. Dalgalar; kayaları senelerdir bir türlü aşamamanın yorgunluğuyla sessizleşmiş, uykuya dalmış gibi hareketsiz, sanki sabahı bekliyordu.
Kumlarla kavuşan çıplak ayakları, gecenin karanlığında bir aşağı bir yukarı koşturuyordu sahilde. Kendisi de “İlkan” diye haykırıyordu sürekli. Yorulmuştu biraz. Eğildi, iki eliyle dizlerini tuttu. Nefes aldı derin derin. Bir süre öylece kaldı. Yaşadığı pişmanlığın tarifi yoktu. İçindeki acıyla boğuluyor, sanki bir el geliyor, boğazını sıkıp sıkıp bırakıyordu.
Doğrulup başını kaldırdı. Bir kez daha etrafına bakındı. Belki de buraya hiç gelmemişti. Umutsuzluğa kapıldı birden. Aklına korkunç bir düşünce geldi sonra. “Yoksaaa” dedi ve devam etti. “Hayır hayır! Böyle bir şey yapacak kadar delirmiş olamazdı. Denize doğru kaydı gözleri. Yürüdü o yana doğru. Ilık su her adımda ayaklarından daha yukarılara çıkıyordu. Etekleri bacaklarına yapışıp dolanmış, az da olsa adım atmasını zorlaştırmıştı.
Bilinçsizce ilerlemeye devam etti. Belini geçmişti sular. Derinleşmiş, saçları haricinde tamamen ıslatmıştı. Sular onu kucaklamış, kendini tamamen denizin koynuna bırakmıştı; ama dibe doğru çekiliyordu. Ağzını kapasa da sular ağzına dolmuştu iyiden iyiye. Kendini yukarı çekmeye çalışıyor, çırpındıkça batıyordu. Aniden, beline güçlü kolların dolandığını hissetti. O kollar kendisini su yüzüne kaldırmış ve belinden sürüklüyordu. Oldukça su yuttuğunu hissediyordu zaten.
Islak kumlar üzerine yatırıldığında, yuttuğu suların çıkması için uğraş verilmişti. Kendine gelmişti artık. Gözünü açtı yavaş yavaş. İlkan, korku ve endişe dolu gözlerle başucundaydı. Konuşmaya çalışıyordu onunla.
-Beni bırakma. Seni çok seviyorum; çok! Sensiz hayata dayanamam. Beni bırakma Pınar…
Pınar sevdiği adamın boynuna doladı kollarını.
-Çok üzgünüm biliyor musun? Ayrıca çok pişmanım ve çok da utanıyorum. Ne olur beni affet. Nasıl böyle davranıp seni kendimden uzaklaştırabildim? Kendimi hiç affetmeyeceğim!
-Sus! Konuşma… Sensiz geçen her saniyemin, sana olan sevgimi daha da arttırdığını biliyor musun? Nasıl da özlemişim seni… Kadınım! Sevdiğim benim!
Ayağa kalkıp kadına elini uzattı sonra.
-Hadi evimize gidelim…
Fatma Çiçek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.