- 611 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Nasıl tutunanlardan olacağım?
"Kim tâğutu reddedip Allah’a inanırsa kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır." (Bakara sûresi, 256)
Arkadaşım, ben, en çok kendimden pişmanım. Bütün varlık çabalarım bir zayıflığın bastırılışı gibi geliyor bana. Evet. ’Batıp gidenlerden’ olduğumu görüyorum. Durdurmak istiyorum. Suyun yüzeyinde kalabilmek için kollarımı çırpıyorum. Ayaklarımı çırpıyorum. Çıldırıyorum. Sen bunları bazen ’kibir’ diye okuyorsun. Bazen ’gıybet’ olarak karşılaşıyorsun. Bazen ’yalan’larım ile muhatap oluyorsun. Yani bazen ’üstüne basmaya’ çalışıyorum. Bazen ’etini dişlemeye’ gayret ediyorum. Bazen ’sanrıdan dayanaklara’ yaslanıyorum.
Fakat her şekilde ve bana rağmen görüyorum: Bütün günahlarımda ’ben’ olarak yokolmamaya çalışmamın izleri var. Canım acıyor. Canını acıtıyorum. Kimse beni tutamıyor. Kimseyi tutamıyorum. O zaman da öfkeleniyorum. Bütün ellere kızıyorum. Herkes benimle birlikte batsın istiyorum. Adım bu defa da ’zalim’e çıkıyor. Zulmederken aslında intikam alıyorum.
Zalimim. Evet. Fakat çıkışı bulamamaktan. Eğer meselenin tutmak-tutunmak olmadığını görsem iyileşeceğim. Daha doğrusu şöyle: Benimle birlikte batıp gidenlere sarılmakla hiçbirşey değişmeyecek. Hatta daha da kötüsü: İş kötüleşecek. Bunu görmeliyim. ’Ben’ olarak kalmamakla barışabilmeliyim.
Kurşundan bir ceketi giyinmiş gibi olacağım fenayı üzerime giyindiğim zaman. Betondan botları giymiş gibi olacağım fenaya yürüdüğüm zaman. Demirden bilezikler giyinmiş gibi olacağım fena ile süslendiğim zaman. Benimle birlikte gitmeye mahkûm neye tutunsam daha hızlı batacağım. Sen de biliyorsun. Bataklıkta işler böyle yürümez. Bataklıkta batmamanın ilk şartı hareket etmemektir. Dibe götürücü işleri terketmektir.
Batmamak istiyorsam batmayan âlemden birşeye tutunmalıyım. Ceplerimdeki kurtarmak istiyorsam düşerken onları karaya atmalıyım. Tekrar bulmak istediğim herşeyi güvende tutmalıyım. Fenadan, gelip geçicilikten, yokoluştan güvende neresi var? Ben ancak Allah’ı buluyorum böylesi kusurlardan azade. O yüzden beş vakit döküyorum günümü namazın kumbarasına.
Onun için ötede de işime yarayacak anlamlara bağlıyorum cümlelerimi. Onun için kaçınıyorum, kaçınabildiğim kadar, günübirlik işlerden. Şimdi bu yazıda da öyle yaptım ya, işte ne zaman yazsam, yazılarım Allah’a varsın istiyorum. Ona varırsa ziyan olmaz çünkü. Ona tutunan bakileşir. Mürşidimin dediği noktaya gelir: "Evet. Ebedînin sâdık dostu ebedî olacak. Ve bâkinin âyine-i zîşuuru bâki olmak lâzım gelir."
Kalmak için kalmamız gerekmiyor. Kalmak için bizim birşeyleri sevmemiz yetmiyor. Kalmak için hep kalanın sevdiği şeylerden olmalıyız. ’Ben’ değil ’dair’ olmalıyız. Sonsuz olanın varlığından razı olduğu olursak hep varolabiliriz. Ona dair olursak hep kalabiliriz. Ondan bir anlama bulanmaya bakıyor herşey. Ne çırpınmak ne çıldırmak gerekiyor. Her ’Elhamdülillah’ deyişinde sana cennette bir ’Elhamdülillah’lık daha yer açılıyor. Eğer becerebilirsen. Göğsün de böyle olduğunu tasdik ediyor. İnanmadıysan bir de istersen: Elhamdülillah.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.