- 786 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Takva evi çökmüştür!
“Kur’an-ı Kerim, muttakiler için hidayet kaynağıdır.” (Bakara 2)
Bakara Suresi ikinci âyette, “Kur’an-ı Kerim, muttakiler için hidayet kaynağıdır” buyruluyor. Âyetin, ele aldığımız önceki bölümünde, Kur’an-ı Kerim’in, Allah Teâlâ’nın açıklamaları olduğu ve şüphe içermediği, -tarihsellik düzleminde, evrensel bir kesinlikle- ifade edildikten sonra, Kur’an-ı Kerim’in ancak, Allah Teâlâ’yı tanıyan (Takva sahibi) Müslümanlara yolculuk/yaşam kılavuzu olabileceği ifade buyruluyor. Apaçıkken, hiçbir şüphe içermiyorken, Kur’an-ı Kerim, niçin sadece muttakilerin yolculuk/yaşam kılavuzu oluyor da, diğer insanların olmuyor?
Muttaki/takva, Müslümanlara ait bir sıfattır; ahiret yaşamında ise büyük bir statü sebebidir. Kur’an-ı Kerim’i yaşam kılavuzu yapanların bu sıfatı taşıdıklarının açıklanması, ancak bu sıfata sahip insanların Allah Teâlâ’yı gerçek anlamda tanıdığını, dinlediğini ve gerekeni yaptığını, bize gösteriyor.
Bu durum insanın yetiştirilmesiyle ilgilidir; eğitilmiş, değer yargıları edinmiş, toplumsal sorumluluğu gelişmiş insanlar kurallara uyarak yaşarlar. İyi bir eğitim almamış, aile terbiyesi görmemiş, hak-hukuk kavramı gelişmemiş insanlar ise, kuralların varlığına rağmen, istedikleri gibi davranırlar. Beşeri kanunlara nasıl bilinci ve sorumluluğu gelişmiş insanlar riayet ediyorlarsa, Allah Teâlâ’nın, insanı çalıştırma, yönetme kılavuzu olan Kur’an-ı Kerim’e da ancak maddi-manevi terbiye görmüş (muttaki) insanlar uymaktadır. Diyanet İşleri Teşkilatı’nın, gerçek tarikatların, Allah rızası için koşturan cemaatlerin, samimi iş gören hayr kuruluşlarının çatısı altında kuşkusuz ihlas sahibi insanlar pek çoktur, ancak hayatın pratiğine, -insanların duygu, düşünce, tutum ve davranışlarını açığa vurma biçimlerine- baktığımızda, takva üzere hareket eden insan sayısının, azlığını da görebiliyoruz.
Hakikat şu ki; bugün muttaki sıfatı taşıyan insan sayısı azalmıştır; takva sahiplerinin, bireysel kimi örnekler ileri sürülse de, toplumsal karşılığı yoktur. Hayatın pratiği başka bir dil kullanmaktadır. Kitleler, daha çok, kendi istekleri (nefs) doğrultusunda hareket etmektedirler.
21. yy’da aileler, devlet, dış başarıyı ‘her şey’ saymaktadır. Çocuklara, gençlere, dış başarıyı elde edebilmeleri için her türlü imkân sağlanmaktadır. Özel okullara, dershanelere yüklü paralar ödeniyor. Manevi eğitim ise hem aileler hem de devlet tarafından ihmal ediliyor. Bir kısım insanlar ise, bunu tamamen gereksiz görmektedir. Maddi başarıya paralel şekilde manevi başarı yüceltilmediğinden, yaratıcının yüce ismi ve varlığı bilinmesine karşın, kitleler, Allah Teâlâ ve Kur’an-ı Kerim yokmuş gibi, davranabilmektedirler. Çoğunluk, Kur’an-ı Kerim yolundan yürümüyor; ‘Takva evi’ yıkılmış gözüküyor.
Takva Evi’nin yeniden inşası, ilköğretimden üniversite öğretimine kadar, yaygın eğitim kurumları bünyesinde, ekonomi eğitimi, sanat eğitimi, matematik eğitimi, tıp eğitimi gibi, bir eğitim anlayışıyla, ele alınmayı gerektiriyor. Dini bilgilerden önce Yaratıcıyla ilgili bilgiler çocuklara, gençlere ve yetişkinlere verilmelidir. ‘Allah Teâlâ’ya karşı farkındalığın geliştirilmesi’ başlığı altında, Hakk Teâlâ’yı, isim ve sıfatlarıyla öğreten bir eğitim anlayışı, yaygın eğitim modeli içinde yerini alabilmelidir. (Seçmeli olarak konulan Kur’an-ı Kerim ve Siyer derslerinin yanına ‘Allah Teâlâ’ya karşı farkındalığın geliştirilmesini sağlayacak bir ders de konulabilmeli.) Ya da Kur’an-ı Kerim dersinin en önemli konu başlığı, Allah’ın tanıtılması, öğretilmesi, olmalıdır.
Sonuç: Önce Allah Teâlâ tanıtılmalı, sonra da emir ve yasakları öğretilmeli. Unutmamalı ki, insan doğası, sadece bildiğini sever veya nefret eder! Kur’an-ı Kerim’in Müslümanların hayatına rehberlik edebilmesi, Allah’ı tanıyan ve takva üzerine hareket eden bireylerin eğitim yoluyla çoğaltılmasıyla mümkün olabilecektir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.