- 922 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
"İKİ SAATTE DÖNÜYOR DÜNYA..."
Gırtlağıma kadar sözcükle doluyum.
Hangisini önce söylemeli, hangisini sonraki cümleye sığdırmalı bilmeden. Her gittiğim yere taşıyorum. Aklım tıka basa dolmuş bir valiz ağırlığı, kalbim bir şehrin gece sessizliği.
Onu dinliyorum.
Telefona sarılıyorum, vazgeçişe zaman tanımaz aralıksız bir hız içinde. Cevapsız bilmem kaçıncı arama. Kaçıncı merak ediş gecesi. Kaçıncı bir yarın beklentisi…
Bir iç seslenişi: “Kalk!
Şehirler geçer gibi odalar geçiyorum. Üzerime en çok sevdiği kazağı geçiriyorum. Sonra birlikte aldığımız küpeleri takıyorum. Gittiği günün ertesi siyaha bulanan saçlarımı topluyorum gelişigüzel. Çantamın içine birkaç gereksiz ayrıntı sığdırıyorum.
Gecenin son otobüsüne yetişme telaşıyla atlıyorum taksiye:
“Bu saatte otobüs yoktur hoca.”
“ Yoksa dönerim.”
Bitmeyen gereksiz onca detay.Uzayıp giden kavak ağaçları. Bir kış ertesi tedirginliği. Piramit çatılı, sıvalı fakat boyasız bir Doğu mahzunluğu.
“Şırnak otobüsü ne zaman?”
“İki saate Erzurum üzerinden gelecek araç var. Beklersin (Bir soru sorar nidası.)
“Beklerim. Siz kesin.”
İçimde kendini yaratan bir ufak hikâye. Beklerim. Bundan önceki hikâyelerde beklediğim gibi. Sonra dönerim en baştaki cümleye. Bir olmaz tedirginliği içinde. Fakat olur yine de.Bir olur ümidi taşırım içimde.”
Hep bir sonu başlık yapan terminaller. Beklenenler, gidenler… Dönmeyenler, dönemeyenler. Azalan zamanın yanında uzayan hiçlik. Artan sessizlikle karanlığa boğulan gelen yolcu kapısı.
“Demek ki bütün gitmeler aynı yangına çıkar.”
Sisli bir geceden geçerek gelen otobüse yürüyorum. Bilmediğim dilden yükselen hüzünlü bir türkü karşılıyor buz tutmuş bir yolcu koltuğunda. Yüzünde belirginleşen bir yaşam yorgunluğu sinmiş yüzler görüyorum. Açık kapıdan giren keskin bir ayaz soğuğunu vuruyor gece. Yüreğime işliyorum. Uzayıp giden karanlığa meydan okuyarak ona gidiyorum. İçimde kozasından çıkmaya çalışan bir kelebek aceleciliği. Bitmeyen saatler tanıyorum. Tükenmeyen gece yarıları. Yok olmak üzere olan bir baş ağrısı. Artan bir yaşama sevinci.
Güne kavuşma heyecanı içinde hafif bir perde iniyor gözlerime. Uykuya yeniliyorum.
Durup devam eden otobüs yolcuğu.Belki üçüncü ya da beşinci kimlik kontrolü.
“Hayırlı yolculuklar diyen bir asker tebessümü.”
Ona gidiyorum.
Güneş doğuyor Gabar’ın eteklerinden. Tutup avuç içlerimde, ısınıyorum. Silopi’ye götüren şehir içi servisinden birine biniyorum. Aceleci olması için kızıyorum zamana. İndiğim gibi koşuyorum. Gördüğüm bütün yüzleri ona benzetiyorum. Bütün yollar ona uzanıyor. Herhangi birine giriyorum.
Adını soruyorlar.
Telaş içinde yarım ağız, söylüyorum. İki saat . İki saatine duracak dünya. Bekliyorum. Uzaklardan bana doğru yaklaşan ışıkla doluyor içim, aydınlanıyorum.
Yüzünde beliren bir Mart yorgunluğu yazı getiriyor bana. Gözlerini toza bulayan toprak yaşama tutuyor inatla. Ben ondaki umuda aşık oluyorum. O bendeki inada. İçindeki vatan aşkına aşık oluyorum sonra.
“Nasıl geldin?” diyerek kızgınlığa bulanan çatık kaşlarını düzeltiyor:
“İyi ki geldin..!”diyor sarılarak.
Dünyayı onun yüzünde buluyorum. Sonra yorgunluğu unutturan gözlerinde. Tanrı bir aşk koyuyor tam boynundan şah damarına uzanan. Yüzümü oraya gömüyorum.
“Sen yaşamaksın.” Diyor. Ben orada yeşeren bir çiçek oluyorum.
Yüzündeki yorgunluğu sayıyorum. Hiç ediyor.
İçimdeki gitmeleri unutuyorum.
İki saatte dönüyor dünya.
Onun yüzünde dönmeleri unutuyorum.
Gırtlağıma kadar sözcükle doluyum.
Sonra aşkla.
“Uzun bir otobüs yolculuğu oluyor gece. Bir türkü tutturmuşum. Kavuşmak için gündüzü bekleyecek bir özlem uyutuyorum.”
" Aşkla, umutla, vazgeçmeden bekleyenlere bu kez..."
NURAY KAÇAN-
ŞIRNAK-2019