SILAYA MEKTUP
SILAYA MEKTUP
Sevgili Kardeşlerim,
Ne düşünüyorum biliyor musunuz? Yaylamızı düşünüyorum, yaylamızı... O garip garip akan, sanki bizi bekleyen soğuk suyumuzu .. Eski çeşmemizi, başında oturup, su doldurmak için, güle oynaşa saatlerce beklediğimiz eski çeşmemizi düşünüyorum .. Tahta talvarımızı, onun üstüne eğilmiş, boynunu bükerek bize elini uzatan, sanki “hoş geldiniz!” diyerek boynumuza sarılan söğüt dallarını düşünüyorum .. Ne kadar oyun oynamıştık oralarda değil mi? Talvarda hoplamış, zıplamış, toplantılar yapmış; bize gülümseyen söğüt dalcağızlarını koparıp bilezikler-gerdanlıklar yapmıştık .. Ahh, ne günlerdi o günler! Cıvıl cıvıldık kuşlar gibi .. Birbirimizle ne güzel de anlaşıyorduk .. Geziyorduk hep birlikte...
Sonra ne geliyor biliyor musunuz aklıma? Bizim mahalleden köye doğru, Şıhardıcı’na doğru giderken, Kalaycıini’nin alt tarafındaki ormanlarla çevrili düz yol geliyor .. Orada oynadığımız oyunlar, söylediğimiz türküler .. Sonra o başına çıkıp evimize baktığımız, mahallemize seyrettiğimiz basamak basamak tepe var ya, hani Kalaycıini’nin karşısındaki, işte o tepe hiç aklımdan çıkmıyor. Yine çıkmak istiyorum o tepeye .. Yine oturmak istiyorum ağaçların altında ve yine gezmek istiyorum yollarda, dağlarda, o yemyeşil ormanlarda... Solumak istiyorum yayla havasını .. Özlem duyuyorum, yağmur yağdığında etrafa yayılan o güzelim yayla toprağı kokusuna...
Ahh, neydi o yayla! Yaşamak ne kadar güzeldi orada Allah’ım, ne kadar güzeldi! Karamık topluyorduk dikenlerden .. Nebi Teknesi’ne gidiyor, bakımsız, kimsesiz, garip dağlarımızı şenlendiriyor, kendimiz de şenleniyorduk...
Geceleri uyumuyorduk sohbet edeceğiz diye .. Yıldızları sayıyorduk bir de .. Hele o Ramazan günlerinde, ilk yıldızı görebilmek için gökyüzüne baktığımız akşamlar ve sonra balkonda, alaca karanlıkta, hep birlikte yediğimiz iftar yemekleri .. Yaylanın her şeyinde bir güzellik, iyilik, dostluk, kardeşlik vardır... İnsanında, taşında, toprağında, ağacında, dalında, yaprağında; hele şırıl şırıl akan miniminicik suyunda, insanı ferahlatan havasında hep sevgi, hep dostluk, hep özgürlük vardır...
Köylülerin bir araya gelip söyleşmeleri, ocağın kenarında toplanıp ısınmaları .. Dışarıda usul usul yağan, iyi niyetli, dostluk ve güzellik timsali kar .. Odada yanan çıralar .. Başköşede oturup piposunu çeken, tütününü onunla içen yaşlı insanlar .. Hepsi ama hepsi burnumda tütüyor... Hepsini canım gibi severim köy insanının. Ellerinden öpesim geliyor o tatlı tatlı konuşan insanların .. Boş lakırtı yapmaz onlar, çene çalmak için konuşmaz .. Bir gerçeklik vardır her birinin konuşmasında .. Çünkü Anadolu insanının öyküsüdür her birinin anlattıkları...
Sonra sabanını omuzlayıp, çift öküzünü önüne katan ve ıssız tepelerin, kimsesiz bırakılmış Anadolu topraklarının yolunu tutan köylüler, çiftçiler .. Sabanıyla, öküzüyle, çoluğuyla-çocuğuyla didinen, ekmeğini taştan çıkaran, o ulusumun efendisi köylülerimiz .. Nasıl özlemez insan onları? Ne kadar özverili, ne kadar alçak gönüllü insanlardır onlar...
O, dağlarda, dallar ve yapraklarla bezenmiş dağlarda cıvıl cıvıl ötüşen kuşlar .. Ormanın siperlerinde, kimileri ağaç kovuklarında, kimileri dallar arasında yaşayan yaban hayvanları .. Doğanın süsü yaratıklar... Nasıl sevilmez, nasıl özlenmez?
Onlar ne güzellikler ki kardeşlerim, hiç kötü yanı olmayan, insana hep huzur veren, neşe katan güzellikler...
Her şeyi güzeldir köyün, köylünün ve yaylanın .. Her şeyi yaşamla doludur...
O, ortalıkta gezinen yavru kaplumbağalar .. Kafasını sallayarak sayı sayan, dişimizi sayıyor dediğimiz goçmarlar .. Miniminicik gözleriyle bize bakan, fildir fildir gülümseyen, bir yandan da tir tir titreyen fare yavruları .. Yumak tekerleyen kedi yavruları .. Cik cik diye anasına koşan civcivler .. Meleyip zıplayan, anasını görmek için sabırsızlanan oğlaklar .. Daldan dala hoplayıp ceviz toplayan tirikler .. Ceylan gibi gözleriyle bizi süzen güzelim danalar .. Kardeşler-bacılar, babalar-analar .. Her şey güzeldir yaylada .. Her şey...
Haa, az kalsın unutuyordum. Çayırlık var ya, hani akşamları inek getirmeye gittiğimiz, üzerine oturarak yoldan geçenleri seyrettiğimiz, üzerine uzanıp yattığımız, yumuşacık, taptaze, yemyeşil çayırlardan oluşan çayırlık .. Bir gün ben, garip çeşmemizin önündeki ıssız talvarda otururken, bana bir çiçek getirmiştiniz çayırlıktan .. Anımsayabildiniz mi? Neyse unutmuş olabilirsiniz...
İşte kardeşlerim size bu mektubu yazarken, hep eski günlerimizi anımsıyor; köyümü, köylülerimi ve sizleri düşünüyorum... Elimden geldiğince anlatmaya çalıştım size duygularımı .. Özlemlerimi yansıtmak istedim .. Başarabildimse ne mutlu!
Sizlerle birlikte o güzel yaylamızda, nice güzel anılar yaşamak umuduyla, tümünüze sevgi ve selamlarımı iletir; sağlık, mutluluk ve başarı dolu günler dilerim...
ARİF GÖLGE
ANKARA, 1985
YORUMLAR
Çok güzel bir yazı okudum Arif bey. Tebrikler.