Tımarhane Dünlüğü(45)
45
Kavurucu güneş altındayım. İki yanımda insanlar. Üstlerinde günlük kıyafetleri, kalın. Üçerli sıra olmuş, uygun adım yürüyorlar. Rap rap sesleri kulaklarımı çınlatıyor. Ortalarındaki koridorda yoluma devam ederken, bana yönelen bakışları hissediyorum. Aldırmamaya çalışıyorum. Bir komutla duruyorlar. Bir komutla yüzlerini bana dönüyorlar. Yavaşlıyorum. Bir komutla tüfeklerini çıkarıp bana doğrultuyorlar.
“Hazır!”
Duruyorum.
“Nişan al!”
Bir yerde mi okumuştum? “Güneşe çıplak gözle bakılmaz” demişti biri, “kör olursun.” Dikip gözlerimi güneşe bakıyorum. Eriyor. Kara bulut, koca balyozunu başına her indirişinde biraz daha eriyor.
“Ateş!”
Tüfeklerden fırlayan mermiler her yanımdan vızır vızır geçiyor. Bulut bitirici darbeyi indiriyor. Birbirlerini vuran cellat adaylarım aynı anda ölüme düşüyorlar. Patlamanın yarattığı kara duman hızla hâkimiyetini kuruyor. Her ölüm bir kelebek doğuruyor.
46
Gece. Sessiz bir sokak ortasındayım. Yalnızım. Her biri çift katlı evler yol boyunca uzanıyor. Tek ışık kaynağı yanarak uçuşan kelebekler. Sağıma soluma bakınarak dolanıyorum. Bir süre sonra durup bir zile basıyorum. Başımı çevirip yolun karşısındaki eve bakıyorum. Ses oradan geliyor. Zile tekrar basıyorum. Aynı şey tekrarlanıyor. Gözümü karşıki evden ayırmadan parmağımı düğmeye bastırıyorum. Bu kez hiç ses yok. Parmağımı düğmeden çekiyorum, cebimden bir sigara çıkarıp, dudaklarıma götürüyorum. Bir kelebek onu benim için yakıp kül olurken, karşıki evin zili yine çalıyor. Ve ışık yanıyor. Dumanı üflerken gözlerimi pencerede beliren gölgeden ayırmıyorum. Perdeyi sıyırmak üzere…
“Ne var” diyor kaba bir ses.
Başımı çeviriyorum. Kapıda pijamalı biri… Hızla karşıki eve bakıyorum. Karanlık.
“Ne var” diye yineliyor kapıdaki. Onu dikkatlice süzüyorum. Bu çocuk bana ne kadar da benziyor.
“Evime döndüm” deyiveriyorum. “İçeri girebilir miyim?”
“Hayır!” diyor başını iki yana sallayarak.
Kapı suratıma sertçe kapanıyor. Parmaklarımın arasındaki sigara düşüyor. Zile tekrar basıyorum. Tekrar ve tekrar, ısrarla… Zikzak çizerek tüm evlerin zilleri çalmaya başlıyor. Işıklar yanıyor. Yanan her ışıkta onlarca kelebek kül oluyor. Perdelerin gölge gözleri üzerimde… Korkunçlar.
Yolun sonunda mor bir heykel… Hareket ediyor. Kimsin sen? Ona yürüyorum.
YORUMLAR
Kelebekler uçuşadursun, kapılar daha sıkı kilitleniyor.
Güneş balçıkla sıvanmaz, demiş birileri de;
Belki onlar kelebek olup uçuştular,
Kaybedecek bişeyleri yok artık...
Bakış acı'ları fark yaratır mı...
olricx
ben de bu açıdan bakıp cevap verdim.
teşekkürler.
Düşündüm de herkesin kapısı yirmi dört saat yani sabah, akşam açık olsa n'olur? Düşünsene duşa girdiğini farzet, dışardaki yabancı su sesini duyup geliyor ve sana soruyor 'abi sırtını ovalim mi, ister misin? diye naparsın? ya da ne düşünürsün?
aslında insanın yüreğinde ve kalbinde bitiyor her şey...hiç kötülüğün olmadığını hayal et bi...haneye ve ırza tecavüz yok...şiddet yok...kavga-geçimsizlik yok...çalıp çırpmak yok...yalan yok...herkes melek gibi olsaydı biz bugün kapılarımızı çift kanatlı kilitliyor olmazdık...
sevgiler oli...
olricx
bilinmezin dokunuşu. ani bir akıl kaybı mesala. reflekslerim de iyidir yani. kendimi toplayana kadar o kişiyle birbirimizi baya hırpalamış oluruz.
çocukluğumda şimdiki kadar kapı kilitlenmediğini hatırlıyorum. bizim dış kapının anahtarı gün boyu üstünde olurdu. akşam içeri alırdık. şimdiki gibi çocuklarıyla okula giden veli sayısı çoık azdı. ben yarım saatlik yola gider gelirdim mesela. tehlike yok muydu, vardı tabii. ama naptık napıyoruz nereye gidiyoruz neden kaygılarımız artıyor... soran yok.