- 778 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR ŞİİR, NE ZAMAN BİR "ŞİİR" OLMAZ?
BAŞIM ÖNE DÜŞÜRDÜN
Düşürdün...ya
Düşürdün ,,,,
Başım öne düşürdün...
..............................
Dik dururken yerinde,
Eğip öne düşürdün...
Ateş saldın içime,
Göze damla düşürdün.
Uçup gitti umutlar,
Yüze hüzün düşürdün.
Yemyeşildi umutlar,
Şimdi solgun düşürdün.
Dizlerimin dermanını,
Gözlerimin fermanını,
Şimdi yorgun düşürdün.
Kanat çırpan gönlümü,
Kırıp yere düşürdün.
................................
Düşürdün...ya
Düşürdün ,,,,
Başım öne düşürdün...
Adem ÖZEL (SORGUN)
Sayın ÖZEL, sitem etmiş bana; şiirime yorum yazanların sayfalarına dönmediğim için. İstemiş ki, ben de “iadeyi ziyaret”te bulunayım. Şairler hassas, kırılgan olur. Haklı, elbette. Zamanı bol olanlardan sayılmayacağım için, peşinen özür dilemiştim ama, gözünden kaçmış olmalı, notum. Ziyanı yok! Ben de "özel" bir zaman ayarlayıp, kardeşimin “Başım Öne Düşürdün” şiirine yorum yazmaya karar verdim. Ama baştan belirteyim: Ben öyle “gazozuna” yorum yazmam. Şiiri ince ince ele alır, tartıya koyar, varsa eksikleri çekinmeden söylerim. Başlıyorum:
***
Sayın Özel’in adı geçen şiiri, hece ölçüsüyle; fakat, geleneksel anlayışı birim yönünden bozup bazı dizeleri kırarak, düzenlediğini söyleyebiliriz.
“Düşürdün...ya
Düşürdün ,,,,
Başım öne düşürdün...”
Dizelerinin şiirin başında ve sonunda, ana duyguyu kuvvetle verdirmek üzere hece kalıbından çıkarıldığına hükmetmek istiyorum. (Ancak, şairin Türk şiiri geleneğini yeterince öğrenmeden biraz çalakalem yazdığını gösteren emareler var. Şairliğin salt öykünme ve kulaktan dolma yapılamayacağını, mutlaka bu işin ilmine eğilmek gerektiğini hatırlatan, yaygın ve zararlı bir anlayış çünkü bu). Nitekim, şiirin adı da bu bölümden geliyor. Şu halde, şairimiz de, şiirin bu duygusunu önemsemiştir.
“Düşürdün” redifli bu şiirin kafiye düzeni serbest şiirin kolaycılığına uğramış: “ya / öne / öne / damla / hüzün / solgun / yorgun / yere” uyak düzenini dikkate almadığına, kafiye bilgisine sahip olmadığına işaret olarak “solgun-yorgun- hüzün” arasındaki ilişkinin diğer dizelerde olmamasını gösterebilirim. 4+3= 7’lik hece düzenini duraksız olarak beyit esasına bağlı kurarken, yine bir yerde, (Dizlerimin dermanını, Gözlerimin fermanını) bulduğu bu ritmi bozuyor. Bu da şiir tekniği açısından ayrı bir kusur, olarak belirtilmelidir.
Gelelim kavram seçimine ve anlam dünyasına: Kelimelerin şiirde çok önemli ve belirleyici bir işlevi vardır. Anlam-duygu, ses-ahenk, duyu algısı-resim etkisi, kelime seçimiyle kuvvetlenir. Ayrıca mantıksal tutarlılık olmalıdır. Örneğin “Ateş saldın içime” diyen bir âşık, ardından “Göze damla düşürdün” derse, okuyucuya geçecek duygu sahte ve dekoratif hükmündedir. İçe ateş salındıktan sonra bunu tamamlayacak ifade “göze damla düşmesi” mertebesinde kalamaz. Çok daha şiddetli bir ruh halini; “çırpınma, sağanak, alıp yere çalma” türünden bir “alt üst” oluşu anlatmalıdır.
Dilin deyimlerini, kalıp sözlerini kullanmak kolay görünse de, başarılı bir şiir için çok riskli bir alandır. Hele “başını öne eğdirmek” deyiminden şairin yaptığı gibi, onu şiirin dolgu malzemesi haline getirmek ve bu yolla tekrara ( gereksiz söz) düşmek büyük kusurdur: “Düşürdün...ya Düşürdün ,,,, / Başım öne düşürdün...” “Dik dururken yerinde, Eğip öne düşürdün...” dizelerinin bize aktarmak istediği duygu; “sevgilinin bir yanlışı yüzünden gururu kırılan âşık” ruh halidir. Bunun için deyimdeki mecazı, somutlamaya gitmek yersizdir.
Aynı şekilde “Uçup gitti umutlar, Yüze hüzün düşürdün.” diyerek nispeten şiire özgün bir söyleyiş yüklemişken, hemen ardından yine tekraren “Yemyeşildi umutlar, Şimdi solgun düşürdün” demenin şiire ne faydası olmuştur? Tabii, buradaki mantık hatası da cabası: “Yemyeşil; yani taze uç vermiş, yaprağa durmuş umutlar ancak sararır! Solgun düşenle kastedilen ise, âşığın yüzü olmalıdır! Sonuçta bu dört dizenin tamamında anlatılan, umutsuzlukla ortaya çıkan mutsuzluk, perişanlık” değil midir?
“Dizlerimin dermanını, Gözlerimin fermanını, Şimdi yorgun düşürdün.” yüzyıllarca söylenegelmiş bu dizeleri kurarken, şair acaba hiç düşünmemiş midir? Haydi, anladık, “dizlerin dermanı kesilir, insan yorgun düşer” de, “gözlerin fermanı” nasıl yorgun düşecektir? Acaba Sayın ÖZEL, ferman (padişah buyruğu) ile fer (ışık, canlılık) sözcüklerini karıştırıyor olmasın?
Uzatmadan söyleyelim: Şairlik zor zanaattır! Bilgi, beceri, emek ister! Ayaküstü beslenme (fastfood) türünden şairlik, sizi kimler ne kadar alkışlarsa alkışlasın (Baktım da, kimler kimler yere göğe koyamamış sizin bu şiirinizi! Şaştım ve üzüldüm tabii. Çünkü, haksız yere övgü de haramdır!), bu iki yüzü keskin bir bıçak gibi işleyen, gerçek şair mayası olana da zarar veren bir tutumdur. Aslında, maksat ne Sayın Özel’in şairliğini tartışmak, ne şiirlerini kırıp dökmektir. Maksat, Sayın Özel’in bir şiiri üzerinden “Bir şiir, ne zaman başarısız bir şiir olur?” sorusuna yanıt bulmaktır. Umarım, başta şiirini masaya yatırdığımız Sayın Âdem Özel olmak üzere, şiire gönül verenlere rehberlik eder bu yazdıklarımız. Sürçülisan ettikse, affola!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.