- 890 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Zehirli Kalemler:
Sevmiyoruz işte mutlu yazıları. Acı, ayrılış, kalleşçe darbelenmeler, yok edilişler, gidişler, bitişler. Hepsi nasıl da sulandırıyor ağızlarımızı?
Börtü böcek, yağmur ve ağaçlar, uyanan doğa, gökyüzündeki renkler değil istediğimiz. Hamurumuzun mayasına kaçıyor aklımız. Acıtılmışlıkları duymalıyız. Sadizmin ve mazoşizmin iki yakasını birleştiriyoruz bazı. Oysa sorulsa, mutluluğumuzu haykırmaktan boğazımız patlar.
Peki neden bunca zehir? Çünkü o klişeyi atlıyoruz. Gül dereceğiz derken, kır çiçeklerini ezip kanatıyoruz. En yukarıdaki daldan toplamak istiyoruz yasak elmayı. Eli yüzü düzgün olmalı elmamızı taşıyan dalın. Marazlıysa, uzaklaşıyoruz zaten elmadan bile. Neden daha iyisi bizim olmasın?
Bazan en başından hissediyoruz olacakları. Konduramıyoruz. Sigarayı dudaklarımıza bile değdirmedik örneğin. Oysa tam bir tiryakiye tutuluyoruz. Karşımızda sigarasından aldığı nefesleri izliyoruz aşk ile. Fakat dudaklarımıza dudaklarını dokunduğu an, irkiliyoruz. Olsun deyip gülümsüyoruz. Zamanla yan yanalıklarımız çoğalıyor. Ve sigara kokusundan tiksindiğimizi anımsayıveriyoruz. İçme şu zıkkımı diyor, ben mi o mu tercihlendirmesini deniyoruz. Saklı değildi ki tiryakinin yaptığı?
Biri duvarlarımızı yokluyor. Kelimeleri de var. Hep olmasını dilediğimiz gibi. Konuşuyor, ağlıyoruz omuzunda hatta. Anlıyor mu ne bizi? Fakat o da ne? Bir noksanı var. Bu belki bir yara izi, belki işlevsiz bir uzuv, belki habis bir hastalık. Biz dost kalalım cümlesi cebimizde hazır. Hemen ona doğrultuyoruz. Sakın yanlış anlama. Bunun seninle hiç ilgisi yok. Kafam karışık. Sen çok iyisin. Benden daha iyilere layıksın. Ne olur anla beni. Bunlar cebimizdeki diğer süsleyici cümleler.
Hani bekaret için adam vuruyoruz ya, tam aksi şeyler de olurmuş diye anlatırlar başka yerlerde. Örneğin bakire bir kız ilk ilişkisini azıcık geç bir yaşta karşılarsa, karşısındaki bu güne dek seni kimse beğenmemiş ve bakire olarak yaşamışsın biçiminde bir tepki gösterirmiş. Doğru mudur bilinmez. Fakat bizde yalnızca ilkine saklamadı diye o zar inceliğini, öldürülen kadınlar varken, bazıları da bekaretin başka bir yüzüyle vuruluyor. Acının yönü, yeri, kıvamı değişiyor, fakat hissettirdiği aynı oluyor.
İşte böylece, zehirleniyor kalemlerimizin içi. Ucu sivriltilmiş kalemlerimizi kaldırıp gökyüzüne, bulutlara fırlatıyoruz önce kalemimizi. Olmuyor. Aynı güçte yeniden önümüze düşünce kalem, bu kez kıyasıya yazıp damlatıyoruz zehrini içinden. Kabullenmiyoruz olanı. İsyanımızı körüklüyoruz yazdıkça. Seni anlıyorum cümlesini yavan buluyoruz. Oysa aslında biliyoruz. Yavan olan acımız. Çünkü onu sade ve sadece saklıyoruz. Kimse dokunsun istemiyoruz kaynağına zehrimizin. Biz onu olduğu gibi seviyoruz. Belki de sayesinde, kendimizden öc alıyoruz. Tıpkı yılanlarınkine benzeyen...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.