- 1138 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
GURBETİN MOR AKŞAMLARI -2-
BİR TANEM ;
Neden bu defa ,gurbetin mor akşamları diyorum, biliyor musun :
Bahar gelmişti, yine işe giderken otobüsün beni alıp götürdüğü o güzel manzaralı orman yollarında açan leylakları mor çiçekleri seyretmek önceleri çok güzeldi...her gün aynı yollar ve çiçekler ve ağaçlar artık geçtiğim her yeri gözlerim ve beynim ezberlemişti. Şimdi bu dönüşte şu ağaçlar şimdi şu çiçekler diye öyle gözlerime dizilmişti ki geçtiğim yollar.Artık bıktırmıştı beni yokluğunda...
Leylaklar ve mor çiçekler bizimdi BİR TANEM .
Bir gün yine otobüsün saatini beklerken,duraktaki küçük kafeye doğru yönelip orada hem beklemek hem de bir kahve içmek için baktığımda; kafenin bitişiğindeki çiçekçi dükkanında mavi güller gördüm.İnanmaz gözlerle bakıyor acaba gerçek güller mi diye o tarafa yönelip dükkana girdim, çiçeklere baktım gerçekten mavi ve canlı güller.Bir tane aldım.O gün elimde mavi bir gül ile iş yerine geldim. Arkadaşlarım bana -bu gün doğum günün mü diye karşıladılar. Neden elimde bir gül olunca doğum günüm oluyor diye düşündüm.Bu mavi gül ile sanki dünyaya güneş doğmuştu...bana da...
O gün bir gül beni mutlu etti bir tanem.
Yine bir akşam iş dönüşü,otobüste baş örtümü arka sırada oturan iki Alman genci başımdan çekip açtığında yine içimdeki öfke ile elimdeki çantayı kafalarına indirdim...onlara yarı Alman dili birazda tükçe küfürler savurmuş, şimdi polise gidiyorum diye ağlayarak tehditler etmiştim. Nedense sesleri çıkmamış,
suskun kalmışlardı...oysa otobüste tek Türk bendim,Allah beni korudu bir tanem !
Bir tanem, bazı olaylar bıktırmıştı burada yaşamaktan.
Yine bir akşam dönüşü eve giden birinci otobüsü kaçırınca, ikinci otobüse yetişmek için hızla yürüyüp giderken, Aldı Marketin önünde yerde bir kadın çantası dağilmış bir halde duruyordu.Onları toparlayıp aldım aynı hızla yola devam ettim...burada hayatımızın dakikaları sayılı ve önemliydi.
İkinci otobüsüm gelince eve gittim.O kadar yorgundum ki, çantaya bakmadan, mutfağa girip çayı koydum...çantayı sonra polise götürürüm diye düşündüm.Zaten akşamın dokuzu olmuştu,tek gidemezdim.
Neyse o akşam çantayı polise verdik.Çantada çok para vardı,polis incelerken gördüm.
Ve böylece otobüs günleri devam ederken...bazen o kadar çok yağmur yağıyordu ki,sağnaklar camlarda dışarısı bile görülmüyordu.Bazen de o karlı günleri hatırladım da; otobüsün penceresinden seyrederken,lapa lapa yağışı beni donduruyor sanıyordum.
BİR TANEM ; burada ne çok kışlar baharlar, yazlar geçirmiştim.Hala da devam ediyordu.Hiç izne gitmeden uzun yıllar! Bir gün iş yerine gelip bir saat çalıştıktan sonra,şef: -bu gün bayram var,eve gidin dediğinde çok sevinmiştim. Bir günüm vardı ve ne çok şeyler yapacaktım.Hemen hazırlanıp çıktım.
Ama yine şansım bana gülmemişti.Neden mi bir tanem ; her zamanki durakta bekliyorum, Frankfurt Offenbacha giden otobüsler geçmiyordu...bir saat bekledim,sonra başka bir durakta yine bir saat bekledim.Yok yok otobüs gelmiyor zaten akşam yaklaşmıştı,nihayet kardeşim tesadüfen geçiyorken,beni görüp aldı,görüyorsun ya bir tanem,şans hiç yardım etmiyordu.Eve sinirli ve yorgun döndüm...bu gün ne çok şey yapacaktım,işler temizlik yemek yapacak ve kitabımı okuyacaktım ve uyuyacaktım.Ama yine bana zaman kalmadı.
Süprizler bitmiyordu, birgün işe geldiğimde şef: yarın artık gelme biz offenbacha taşınacağız bir hafta sonra şu adrese uğra dedi.
Önce üzülmüştüm artık iş yokmuydu.Sorduğumda; hayır taşınacağız sonra gelirsin dediler.
Neyse bir hafta geçti...bu bir haftanın öncesini anlatayım ben sana: bu arada iş öncesiydi benim bebeğim yedi aylık o ara çalışmıyor, kısa işler olursa gidiyordum. Önemli bir olayı daha sana yazmak istedim birtanem.
Gecenin üçünde bir iş ve evden servis alıyor ben karanlıklarda işe gidiyordum, ama korku filmi gibi geliyordu bana.
Yanımdaki yabancı insanlarla büyük bir iş yerinde çalışıp sabahın sekizi yine servisle eve geliyorduk.Eve geldiğimde ilk gün evde hiç kimse yoktu, sanıyordum ki çocuğun yanında birirleri olur.oysa onlarda sabah işe gidince bebebğim evde yanlız kalmış, odaya korkarak girdim bebeğim uyuyor baktım gözleri kızarmış demekki çok ağlamış ve uyumuştu, bende yorgun ve üzgün bir şekilde yattım.
O gece yine işe gittim sabah artık kalbimde çarpıntılarla eve geliyor kapıyı açarken heycandan öleceğim sanıyordum.
Bebek tam 2 saat yalnız kalıyordu. bu böylece üç gün devam etti, üçüncü gün yorgun ve uykusuz işe gittiğimde hem korkutucu hemde mucize olayı sana anlatmadan geçemeyeceğim...
Bir tanem; servisten inip o büyük iş yerine doğru yürüdüm,her kes bir yerlere dağılmıştı.Ben de karşıdaki odalara doğru yürüyordum, öyle uykusuz ve yorgundum ki sanki ruh gibi gidiyordum.Ancak böyle yürürken, bir el sanki kolumdan tuttu...durdum,dönüp etrafıma baktım, hiç kimse yok o koca salonda...yere doğru baktığımda ayaklarımın hemen dibinde koca havuzu gördüm,bir anda toparlanıp işimi yapacağım odalara doğru gittim.
Eve dönünce,bir karar verdim.Artık bu işe gitmeyecektim.
Bir tanem ; Bu işten ayrıldıktan sonra cafe de ki işime başlamıştım.Ve , bu arada bebek on aylık oldu.Yine bir gün,kardeşim Türkiye ye gidecekti ;beni bir oyuna getirip,bebeği de onlarla Türkiye ye yolladılar.
Nasıl mı; Bunu her yazdığımda veya her hatırladığımda,hala göz yaşları döküyorum.Gelecek mektupta sana anlatırım...
Gurbetin karanlık günlerinden selamlar.
YORUMLAR
Gurbetin bitmeyen yalnızlıkları, memleket ve yâr hasreti de üstüne eklenince yaşanılması zor bir hal alıyor. Odanın duvarları bir bir üzerine yıkılıyor, dışarıdaki yağmur ve rüzgar inadına inadına suratına vuruyor. Ağlıyorsun için için… Bazen de kapıları tekmeliyorsun kahrından!
Aslında gurbet bir uzun hikaye, roman. Şiirsel duyguların harman yeri. Ne çok ızdıraplar çekiliyor yaşadığın her gün.
Yine o günlerin heyecanı ve duygusallığından kalbinden dökülen hüzün kelimeleri satırlarına çivilenmiş Aygün. Tebrik ediyorum yürek ve gönül sesini.
Nice yazılarında buluşmak dileği ile Aygün kardeşim.
Selam ve saygı ile uzaklardan...