- 583 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kar Beyazı Düşler 10
İstanbul’un gürültülü ve sıkıcı yaşamından kaçmanın yollarını arıyordum.Çalıştığım gazetenin patronu olan Ayla hanıma " İlkokul öğretmenim ve idolüm olan Adil hocanın gizemli hayatını romanlaştırmak ve yaşadığı yerde misafiri olup kafayı dinlemek istediğimi ilettim.Daha önceden konuyu bildiği için hiç itiraz etmedi.Hatta bir maden işçisi olan babasının grizu patlamasında ölümünde haberi kendisi yapmıştı.Daha sonra ziyarete gittiğimizde hocamı görünce şok olmuştum.Adil hocama durumu anlatmış ve izin istemiştim.Ankara aktarmalı uçakla Erzurum’a gelmiş oradan kiraladığım araçla seksenbeş km uzaklıktaki Uzundere’ye varmıştım. İlkbahar, gülen yüzüyle raks ede ede gelmiş ,gönlüm coşa, bedenim koşa koşa gelmiştim buraya. Dar sokaklarına girdiğim kasabayı ikiye bölen ve bir inci gibi içini süsleyen derede ki sular çağıldarken, gönlümde ona eşlik ediyordu.
Sevgi ne renkti?
Aşk kaç bedendi?
Sevmeyi kim icat etmişti?
Allah’ım şu an ki mutluluğumun bedeli nedir katında bilemiyorum?
Lakin, sana sonsuz kere şükürler olsun... Bu güzelim kasabaya geleli bir hafta olmuştu. Öğretmen evine yerleşmiş, bu süre içinde doğa harikası bu güzel kasabayı gezme dolaşma fırsatı bulmuştum. Hatta, on beş kilometre ötede eşsiz güzelliği ile Tortum şelalesi ve onun arkasında masmavi görüntüsüyle harika bir göl vardı.Gölün içinde adacıklar ve harika ötesi bir yarımada göze ve gönüle hitap ediyordu.Sayfalar dolusu yazı yazmıştım.Yarım adaya hakim tepede ahşap dekorasyonlu restoran ve oraya ait küçük kayıklar ...Huşu vu huzur içindeydim.
*
Milli maçın aşkına, gece geç saatte yatmasına rağmen bilmediği bilemediği bir sebeple çok erken kalkıvermişti Adil Hoca. Komşu evin çilli horozunun iç gıcıklayan sesi mi yada kuşların koro halinde ’kuştan sesler’ konserinin etkisiyle mi ? Çok dingin uyanmıştı bu sabah... Kolları iki yana, ağzı bi karış açık esneyerek balkon kapısını araladı ve doyulmaz manzaraya doğru gerneşti. Anayola paralel akan çay’ın senfonik şırıltısı, bulunduğu doğal çevreyle çok güzel bir armoni sergiliyordu. Öğretmen evi, Çoruh nehrine akan Tortum çayına karşı yeni yapılmıştı. Möbleler, çarşaflar her şey yeniydi.Çöp kutusuna dahi bir çöp misafir olmamıştı.
Seçilen yer, konum itibariyle de güzeldi, Adil Hocaya göre. Yemyeşil meyve bahçeleri, düzenli sokakları, arnavut kaldırımları ile tadına doyulmaz huzur veren bir yerdi Uzundere.Yazacağı romanın kahramanlarındandı Selahattin Hoca, onunla tanışmak ve Uzundere’de vakit geçirmek ayrı bir mutluluktu onun için.
İlköğretim Okulu Müdürlüğünün yanı sıra Öğretmen evini de idare ediyordu. Şehirden gelen bir çok arkadaşı bu manzara karşısında hayranlıklarını gizlemez,uzun uzadıya konuşurlardı. Tablo gibi manzarası olan Uzundereyi...Hatta, bir resim öğretmeni, misafir kaldığı dönemde odasının balkonundan hayran olduğu manzaranın tablosunu yaparak hediye etmişti, Selahattin Öğretmene!...Evinin duvarını o gün bugündür süsler o canım tablo...
İlk, öğretmen olduğu günü hatırladı hüzün dolu gözlerle...Oğlu ’Ömer’ kadardı oda,on dokuzunda öğretmen olmuştu...Artvin’de öğretmen okulunu bitirmiş,doğduğu beldeye öğretmen olmuştu, ne güzel günlerdi o günler!...Yirmi yıl öğretmenlik yapmıştı...koca yirmi yıl, nasıl geçtiydi bilemedi? Kaç öğrencinin geleceğinde emeği vardı bilemezdi. Son iki senedir yaptığı okul ve öğretmen evi müdürlüğü dahildi bu süreye.
Sevilen bir kişilikti Selahattin Öğretmen!...Tasası,sıkıntısı olan koşar gelirdi. İlginç problem çözme yöntemleri vardı...Pratik zeka, becerikli ve mahir bir tipti Selahattin Öğretmen (Her mahalleye lazım Selo Hoca!...mahalleli böyle seslenirdi)
Eşi Sevgi Hanım: ilkokul mezunu lakin, saygın aile çevresi ve babası sayesinde iyi bir aile terbiyesi ve tedrisat görmüştü. Konuşması düzgün, güler yüzlü, eli açık bir insandı...Allah korkusu ve komşu hakkı onun en büyük payesiydi.
Oğlu Ömer, kız kardeşi Şeyma ile babalarının gözdesiydi. Çocuklarına,elinden geldiğince iyi bir aile terbiyesi ve eğitim vermişlerdi. Semeresi, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi olmuştu Ömer’in...
Evin içinde bayram havası esiyordu. Mutluluk gözyaşları beyaz tülbentinin uçlarını sevgi sevgi ıslatıyordu. Sevgi Hanım, son yıllarda çok sıkıntılar çekmişti, ama bu mutlu haber her şeyi unutturmuştu. Oğlunun gözlerinden öperken;
’Yavrum,seninle gurur duyuyorum...Rabbim her halini hayırlara tebdil eylesin...Rabbim zekanı ve zihnini açık etsin...’
Yüzünü annesinden saklayarak boynuna sarıldı. Gayri ihtiyari, ıslak gözlerini annesi görsün istemiyordu;
’Amin anacığım,amin’ dedi...titrek ve ıslak ifadeyle
Devamı var
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.