- 553 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Çocuklar Kur'an okumayı ne zaman severler?
Ben bunu yazmaya değer bulmuyordum ama yazmam konusunda ikna edildim. Özeti şu: Bir misafirlik ortamında, baba, ailenin en küçük ferdinin Kur’an okuma noktasındaki isteksizliğinden bahsetti. Daha doğrusu: Kur’an okumayı öğrendiği halde, pratik yapmaktaki isteksizliğinden ötürü, unutmaya başladığından yakındı.
Ben de, yakınlarda çok sevdiği dedesini kaybettiğini bildiğim, o çocuğa sordum: "Nasıl yani? Sen şimdi dedenle konuşmak, hediye göndermek, sevindirmek istemiyor musun?" Şaşırdı: "İsterim tabiî!" dedi. "Peki nasıl yapacağını biliyor musun?" diye sordum. "Bilmiyorum!" diye yanıtladı. Ben de dedim:
"Sen şimdi, az da olsa, ne zaman Kur’an okusan, sonra o Kur’an’ı okuduktan sonra ’Allahım, okuduğum bu ayetlerin sevabından dedeme de hediye ediyorum, onu da bu hediyemden haberdar eyle!’ diye dua etsen, melekler dedene bu hediyeyi taşırlar. O da ’Vay! Aslanım benim. Ta nerelerden bana ne güzel hediyeler yollamış’ diye sevinir. Böylece iletişiminiz hiç kesilmemiş olur."
Babadan aylar sonra aldığım haberler güzel. Zaten bu mevzunun yazıya dökülmesini isteyen de kendisiydi. "Çocuklara Kur’an’ı sevdirmenin yeni bir yolu olabilir bu!" diyordu. Tabiî tesir de, tevfik de, hidayet de Allah’tan. İnsan hakikatin taşıyısından başka birşey değildir. Elimiz düğmeye gider ama ışık Rabdendir.
Pedagojinin kurucularından kabul edilen Françoise Dolto da ’Ölümü Nasıl Anlatmalı’ kitabında asıl korkulanın ’ölüm’ değil ’iletişimsizlik’ olduğunu söyler. Yani, ona göre, insan ’bu hayatın son bulmasından’ değil, ’etkileşimlerinin tekrar varolamamasından’ korkmaktadır. Bu korkuyu aştığı zamanlarda ölüm korkusunu da aşar.
Nitekim inançlı bireylerde ölüm ’ilgisizlik alanı’ olarak görülmediğinden dolayı bu korku büyük ölçüde aşılmış olur. Hatta böylesi bireylere göre ölüm, hayatın ötesi değil, bir parçasıdır. Dolto, daha seküler bireylerde, bu tür bir tedaviyi ’söz’ üzerinden uygulamayı dener.
Sözler söylendikleri zamanlardan çok sonra bile varolmayı başarıyorlarsa ve hatta ’başka dillere tercüme edilmeleri’ dahi onların manasını öldüremiyorsa, pekâlâ bedenin dağılması da hayatın varlığını etkilemeyebilir. Bu çeşit bir ölüm ancak manaya nisbeten lafzın değişmesi gibidir.
Dolto’nun bu noktada verdiği örneklerden birisi de kaybettiğimizin yakınlarımızın bizim için devam eden varlığıdır. Onun hatırasıyla kurduğumuz ilişkinin de, Dolton’a göre, ölümün ’iletişimsizlik’ olmadığını gösterir bir işareti vardır:
"Yaşayan kişi belki bunun farkında değil ama iletişim daima vardır. Geride kalan kişi sevdiği varlığın son günlerinde görevini layıkıyla yerine getirmişse, bu iletişim devam etmekle kalmaz, aynı zamanda yaşayan kişiye yaşama bağlanma gücü de verir. Bu güç, ölen kişinin nerede olduğunu bilmeden, ama bizim de bir gün gideceğimiz bir yere hareket ettiğinin farkında olarak yaşarken onu sevme mutluluğu ve sevgiyle onu düşünme keyfinin sonucudur."
Dolto’ya göre "Bir iletişim şeklinin eksikliği yenilerinin keşfiyle altedilir." Örneğin: Körler bu eksikliklerinin yarasını diğer duyularındaki inkişafla kapatırlar. Kollarını kaybedenler ayaklarını el gibi kullanmaya başlarlar. Dilsizler işaret dillerini geliştirirler. Bu aslında Allah’ın bize sunduğu bir şifa bulma yöntemidir.
Ben şimdilerde Kur’an’ın, kendisinin haber verdiği şekilde, ’hidayet’ ve ’şifa’ oluşunun böylesi bir vechi de olabileceğini düşünüyorum. Kur’an sadece akıbetimizi güzelleştirmiyor. Daha bu dünyada, bize, hayatımızı cennete çevirebilecek iletişim imkanları sunuyor. İnsandan insana, kavimden kavime, ülkeden ülkeye, âlemden âleme yollar döşüyor.
Sanırsınız, koca bir ümmet, bütün o renk, dil, görünüş, coğrafya, kültür nüanslarına rağmen, tastamam aynı dili konuşuyor. Aynı ruhla yaşıyor. Aynı selamı veriyor. Aynı alıyor. Aynı şeyleri iyi, aynı şeyleri kötü, aynı şeyleri hakikat biliyor.
Bunun bir yanını Kur’an sağlıyorsa diğer yanını da sünnet-i seniyye sağlıyor. Bu nedenle Kur’an’ın ve sünnetin düşmanı olanlar kardeşliğin de düşmanı oluyorlar. Bizi ’bir’ tutan iletişim diline saldırıyorlar.
Misalimde gördünüz. Bir çocuk, âlemden âleme yol olduğunu, iletişim kurulabildiğini, selam gönderilebildiğini öğrenmekle hayatına nasıl bir neşe kattı. Cennet bahçelerinden nasıl bir umut kopardı. Hacda/umrede bir müslümanın yaşadığı halet-i ruhiye bu çocuğunkinden farklı mıdır? O halde bu ortak dilin yitirilmesine neden sevinelim? Dili kesilince insan sevinir mi? İşte sünnet-hadis düşmanları şimdilerde tam da buna çalışıyorlar. Ümmeti birarada tutmaya yarayan sütûnlardan en mühim birisine ilişiyorlar. Allah şerlerinden ümmet-i Muhammediyeyi muhafaza eylesin. Âmin.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.