- 505 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇAY BALIĞI
Yıllarca önce, belki yirmi beş, belki otuz yıl önce mahalledeki arkadaşlarımla balık tutmaya giderdik. Şimdi Btrum şehir merkezine çok yakın olan Derinçay’a. O zamanlar bizden büyük Fazlı Ustamız da bizimle gelirdi. O, marangoz ustası olmakla birlikte aynı zamanda av konusunda da ustaydı. Yanımızda biraz ekmek, biraz tuz götürmemiz yeterliydi, aç bırakmazdı bizi Derinçay. Hasta da etmedi bizi oradan tuttuğumuz balıklar, içtiğimiz su.
Derinçay’ın bize gösterdiği misafirperverliğe biz nankörlükle cevap verdik. Kirlettik onu.
Şimdilerde, özellikle yaz günleri dereye yaklaştığınızda dereyi görmeden kokuyu duyuyorsunuz genzinizin en derinliklerinde. Yaklaştıkça da o şırıl şırıl akan derenin yavaşladığını görüyorsunuz. Sanki küsmüşçesine akıyor. Suyu gri ile kahverengi artık.
“Ne oldu sana güzelim Derinçay. O eski günlerin nerede şimdi?” derseniz size fabrikaları gösteriyor. Akışın tersine biraz gidebilirseniz zaten siz de göreceksiniz, diyor.
Balıklar mı ? Onlar dereyi terk edeli yıllar oluyor. Yaban hayvanları da uğramaz olmuş, hatta yakınlarından bile geçmiyor artık.
Ey Mehmet Akif’in “tek dişi kalmış canavar” dediği medeniyet, ben sana ne diyeyim? Galiba biz seni anlayamadık. İşte bu yüzden de sen nereye girsen yaktın, yıktın. Medeni olalım derken kendi bindiğimiz dalı keser olduk. Birkaç darbe daha vursak, dal kopacak yerinden.
Can çekişen çevreyi görmeyenler, görmemekte ısrar edenler, para kazanmak için her şeyi göze alanlar ve bu yüzden de hep birlikte çıktığımız dala darbe vuranlar, ne olur görün artık bunları , kazandığınız parayı evlatlarınız yiyemeyecek, o kesin de bu gidişle siz de bir hayrını göremeyeceksiniz .