- 1186 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Bütüncük:
Ne çok duyar olduk hayatınızı ertelemeyinli cümleleri? Her kişisel gelişim kitabının kapağı neredeyse bu cümleyle başlıyor. Örnekleri çoğaltmaktaki ustalıkla müsemma, cümle kulaç atıp yüzüyor.
Cami hoparlöründen duyulan sela sesiyle, iç geçiriliyor bir kaç kez. Kim öldü kim bilir deniliyor mırıltıyla. Sonra yeniden, yaşamak.
Sokağın aşağısında enfes simit yapan bir fırın var. Bir sabah dükkan penceresinden içeri bakınca, kalan yalnızca boşluk. Taşınıp gitmişler. Yeni fırıncı nasıl biridir, ya da eskisi kadar güzel simit yapabilir mi? Fakat yeniye alışmak zor olmasa gerek. Nasılsa yüzlerce simit fırını ile daha karşılaşmak olası.
Şarkıdaki gibi. Kaç kişiydik o zaman, kaç kişi kaldı şimdi. Yani bu gün doğum günü olsa bir vakitler pek sevgilinizin, ama nice yılları başkalarından duyuyor olsa. Yani şimdi bu gün değil. De, gelecek yıl hani. Belki daha kuvvetli üflemeli mumlara. Yani pastayı keserken daha bir üleşici olmalı. Yani ilk lokma varsın onun dudaklarına değsin.
Çok sık başvurduğum tebeşir örneğimdeki gibi. Hani tebeşirle yazdıkça tahtada kelimeler çizgiler birikir ya, tebeşir de ufalanır. Bir azlık çokluk denklemesi işte. Ertelemekten kaçışı, olanı kucaklamayı, istenene erişmek için gayret etmeyi, suçluluk duygularından arınmayı, daha ne çok şeyi.
Şehirlerin boğucu kalabalıklarıyla ıssızlığın uğultusu aynı aslen. Doğum yerleri başka, yaşam alanları aynılarımız gibi. İsteyen aptalca bulup tüküre bilir yazdıklarımı. Kişisel gelişim kitaplarının kapaklarındaki cümleye de benzetebilir. Fakat inkar edilemezdir bu günün çokluğu, dünün gitmişliği, yarının bilinemeyişi. Bir martı sürüsünden az önce serçelerin geçip gittiği o gökyüzüne, uçurtma değilse de bir gülümseme iliştirmeli. Herkese, her şeye, bütüne rağmen. Herkes, her şey, bütün için...