- 799 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MEKTUP
MEKTUP
Mavi renkli kalemle yazmak istedim. Dilerim ve isterim kelimelerim göğün mavi genişliğini, derinliğini size…
Sıkıştırıp kalbime sizi düşünüyorum, hissediyorum, büyüyorsunuz an bean. Yanınızda olmak süreklilik kazandırıyor yaşamıma, coşuyor hislerim.
Siz…
Olmasaydınız boğulur giderdim yahut izin verirdim hayatın o (!) ağır boyunduruğun beni boğmasına.
Vay canına!
Ne de iyi olmuş yüreğimin size vurulması; yalan değil çok mutluyum.
Sizi ilk gördüğümde inanın derin bir uçurumun başındaydım ve atlamaya hazırdım.
Aldınız beni oradan/oralardan,
Topladım kendimi sonradan.
Orta kalınlıktaki urganı (celledımı) sakladığım yerden aldım, attım çöp tenekesine; ummadığım bir cesaretle kurtarmıştınız beni o cellattan. (Beni o cellattan kurtardınız.)
Teşekkür ederim size.
Borçlandım size bir hayattı hayat tadında.
Bıraktım o gün yanım/yöremdeki çirkinlikleri..
Umursamıyorum artık.
Siz doldurunuz yaşam/yaşamak için boşalan yanımı.
Farklı baktım.
Farklı konuştum.
Eyvallah!
Sonra mı?
Sonra sizinle aynı mekanda olmak, aynı havayı teneffüs etmek, aynı kazanın/demliğin çayını içmek… İçeri girdiğinizde ayağa kalmak; uzatsanız – parmak uclarına da razıyım ya – ellerinizi tutmak, öpmek..
Böyle bir özlemle beklemek sizi ne güzel.
Hay Allah! Yaşımı düşünüyorum da..
“Mutluluk, mutluluk “ diyorum bunun adına, yeniden tatmak, yaşamak o yüce duyguyu. Yaşamak, keşfetmek yeniden o heyecanı/heyecanlanmayı.
Kıskanıyorum.
Böyle bir heyecanı hissetmenizi istemiyorum başkalarına, o duygu bana kalsın istiyorum.
Çok mu bencilim?
Olsun. Güzel bir şey bu.
Hem,
Bana ne benim yaşımdan,
Bana ne sizin yaşınızdan..
Sadece sizin varlığınız beni yaşama/yaşamaya zorluyor.
Hem,
Belli bir yaşı olsaydı sevmenin, sevilmenin,
Belli bir yaşı olsaydı “birlikteliğin” kavram olmaktan pratikte değersizleşir, kaybolur giderdi.
Tanrı bu konuda beni, size borçlu kıldı; yaşamımın o dakikasından sonra sizin bana (!) verdiğiniz “yeniden yaşama isteğiyle” dolu dolu borçlandım size.
Teşekkür ederim.
Karşılığını nasıl öderim? Zor. Ancak hep yanınızda/ yakınınızda/yakınlarınızda, bulunduğunuz mekanda bulunmaya/olmaya, ayrılmamaya çalıştım/çalışıyorum.
O gün,
Sizi ilk gördüğüm gün,
Yani beni öteki dünyaya gitmekten alıkoyduğunuz gün, - o saat- güzelliğinizi avuçlarımın arasına aldım, kendime saklamaya, tüketmemeye, soldurmamaya çalışıyorum.
Öneminiz bundan dolay sınırsız benim için lütfen inanın.
Büyük bir değişiklik oldunuz bana, yaşamıma… Bir isim koyamıyorum buna. Kısaca ben bir tutsak... olan ben hiç bir şekilde bir beklenti içinde olmadan sizi seyretmeye, sevmeye, varlığınızla var olmaya devam edeceğim/yaşıyacağım.
Yüreğimin ve de beynimin algıladığı soyut bir hayata hapsedecek kadar seviyorum sizi. Somut olansa benim her şekilde size aşikâr olan durumum.
Her sabah,
Her sabah soluk soluğa sizi görmek, sizin duru, olağan halinizdir beni sizi görmeye, pencereden gelişinizi beklemeye zorluyor. “Günaydın” sizin için kullandığım adeta altından parlatılmış bir kelime, günden güne; bu güne dek parlayan.
Maalesef ki size olan aşkım yüreğimi ele geçirmiş, sürekli size bakmaktan, sizi takip etmekten alıkoyamıyorum kendimi, bu beni mutlu ediyor.
…………………………………………..
Hatırlamak acı çekmekse çoğu zaman, yıllar sonra sizi –hep- hatırımdaki tazeliğiyle düşünürsem, acılar çeksem bile bu benim için muthiş bir zevk olur, inanın.
Çoğu geceler uzandığım kanapede, oturduğum koltukta, yatakta uzar gider düşüncelerim sizden yana. Sonra son iki nokta diye devamını yazarım: Ben geçmişim, siz geleceksiniz. Sonra bitiyor sizinle ilgili..
Biliyorsunuzdur muhakkak mekânlara boşluk-doluluk görünümünü veren eşyalar değil insanlardır. Benim bulunduğum mekânlarda varsan/varsanız doludur, dopdoludur; geride kalan(lar) görünmüyor gözüme, varlıkları hiçtir benim için.
Benim sizi düşüncemde tutabildiğim kadar sizde beni tutabilseniz –umarım- daha iyi anlardınız beni.
Bir de yüreğim var, tabii. Unutmayın ikiye bölünmüş. Keşke iki yüreğim olsaydı. Biri muhakkak sizin için çarpardı, kesin ve garantili. Diğeri ise kanımı ponpalarken bile o yüreğim yine sizin için çarpacaktı, eminim. Aksilik bu ya var olan o bir tek kalbimde büyük bölümüyle sizin için çarpma telaşında. Diğer küçük bölümü zorluyor beni yaşatmaya. Durup dururken çarpması, çarpıntısı, vücudumun değersizleşmesi de ondandır bilesiniz.
Kalıcı olarak girdiniz hayatıma. Ne çok görmek istediklerim ne çokta unutmak istediklerim varmış oysa. Siz hayatımdaki en kalıcı, derin iz bırakan.. ve sonrasında devam edecek – bunda sonraki hayatımda da- koca bir yanım ezik, arızalı olacak. Biliyorum, farkındayım. Bilesiniz.
Benim için,
Zamanın akışını dünyanın dönüşü değil, sizi hangi sıklıkla görüyor/görebiliyorsam belirliyor.
Bulunduğumuz mekânlarda size karşı yapacağım ve sizi üzeceğim yanlış bir davranıştan dolayı korkuyorum hep. Ondandır yanınızda sessizliği seçişim. Korkunun ve sessizliğin ilacının sevgi olduğunu biliyorum.
Iki kişilik olmayan hayatım ve yalnız başına kurup devam ettirmeye çalıştığım tekli yaşamın tatsız, bitirmeye gittiğim/çalıştığım bir noktadaydım sizi gördüğüm ana kadar.
Sevgi,
“Sevgi nedir?” diye çok çok düşündüm. Yıllarımı aldı belki. Yanım, yöremdekiler, tanıdıklarımız ve üstelik toplumsal anlayışımızın sevgiyi, özgürlükleri kısıtlamak, seveni/sevileni kendisine/kendilerine bağımlılaştırmak olduğunu, sürekli böyle bir çaba içinde olduklarını gördüm. Oysa benim için “sevgi” yapışmak, insanın insana tabi, biat etmesi değil, aksine yaşam alanlarını tanımak, geniş tutmak, genişletmelerine yardımcı olmak, onlarla yaşarken “özerk” olarak görmemdir.
Acıyorum kendime. Çok geldiler üstüme bu konuda. Yok ilgi göstermiyor muşum, sevgimi diğer kardeş, amca, dayı, babalar gibi göstermiyor muşum da, ….muşum …..muşum.
Vay onların haline!
“Haksızlığa uğramış” duygusu beni harap etti, bitirdi. Bitmiştim sizi gördüğüm o ana kadar. Ve itiraf edeyim. Arakadaşlara bile sizi göstererek “Ne güzel biri” diye duygularımı ifade etmede geri kalmadım.
Size/sana aşık oldum. İnanın. Hep aklımdasınız, hep sizi düşünüyorum ve bundan da zevk alıyorum, yaşam buluyorum
Sizi seviyorum.
Sizinle güzel saatler, günler, yıllar yaşayabilir/yaşıyabilirdik. Yazık ki ağır bir gerçek: geç kalmışım.
Geç kalmışlığıyla da olsa çok çok iyi, güzel ve değerli bir AŞK bu.
Tekrar teşekkür ederim. Hep var olun sağlıklı olun.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.