- 1095 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BURUK BİR AŞK
BURUK BİR AŞK
Boş bir sandal gibiydi yüreğim. Deniz üstünde dalgalar arasında sendeleyen, sallanan... Nereden bilebilirdi ki onu sevdiğini. Belki yıllar sonra anlayacaktı ama o zamanda iş işten geçmiş olacaktı ve onun acı haberi ile sarsılacak, belki ardından günlerce ağlayacaktı. Onunla bir sevda yaşamasa da, teklifinin altında yatan büyük bir sevgiydi elbette.
Yaz tatillerinde fabrikada vasıfsız işçi olarak çalışıyordu Emine. Kışında okuluna devam ediyordu. Geçim sıkıntısı daha bu yaşlarda binmişti boynuna.
Onu; bir fabrikada tanımıştı. Sevgisini aracı ederek, sevdiğini arz ettikten sonra tanımaya meyil, etmişti Emine’yi. Aslında hiçbir zaman bir araya gelerek konuşma fırsatı bulamamışlardı. Sadece kaçamak gözlerle bakarlardı birbirlerine, bu kaçamak bakışları ancak birbirleri fark ediyorlardı. Çünkü böyle bir şey ilk defa başlarına geldiği her halükarda belliydi. Hep birbirlerini takipteydiler izliyorlardı gözleriyle.
Bir gün iş çıkışı kızı takip etmişti, Kenan. Servis otobüsünün yakınına kadar gelmişti. Kız otobüste birkaç yolcuyla birlikte, sıralanmış koltukların birinde tek başına oturuyordu. Yanında kimse yoktu. Hava sıcaktı, yolculardan bazıları aşağıda arabanın dolmasını bekliyordu Hem de gölgeleniyorlardı. Yolcular için bu bir avantajdı. Çünkü arabanın içindeki sıcağa maruz kalmıyorlardı, bu yüzden. Gölgelikte birkaç tanede bank vardı. Yolcuların oturup soluklanmaları için.
Kenan’da bunların içindeydi. Fark edilmemek için bin bir çaba harcıyor. Gözleriyle bir bu peşine düştüğü kızı bir etrafında bulunan insanları kolluyordu dikkatlice. Çok dikkatli biriydi. Hani ‘’cin gibi’’ derler ya. Bu tipinden de anlaşılıyordu.
Zayıf, uzun boylu, kara yağız oldukça esmer biriydi. Dudakları kalın, ağzı hafif büyük, burnu ise zayıflığından dolayı dik görünüyordu. Belki yakışıklıydı ama bunu zayıf olduğundan belli etmiyordu.
Kız halinden memnundu. Kendisiyle bu denli, ilgilenen biri çok hoşuna gitmişti. İlk defa böyle kendisine ilginç gelen bir şey yaşıyordu. Belki aşkı ilk defa yaşayacaktı, izin verirlerse. İçinde, kıpır- kıpır yüreğinin ritmini değiştirecek bir şeyler yaşadığını düşündü kız. Belki hiç konuşmamışlardı ama onun kendisini sevdiği için burada olduğunu biliyordu. Onun kendisinin sevmek istemesini sevmişti belki de ya da sevdiğini zannediyordu. Kenan’ın o kara kara gözlerinin üzerine dikilişini fark ederek içindeki duyguya hakim olamıyor, kendisini sevdiğini düşünüyordu, dalgın dalgın.
Köylü olan yolcularla da ilgili garip şeyler yaşanıyordu bu arada. Otobüste; kucağında cins bir horozla oturan köylü, horozun hareketliliğine ve gıdaklamasına sahip olamıyor, adeta horozla cebelleşiyordu. O yıllarda; cins horoz yetiştirmek, dövüştürmek bir hobi haline gelmişti insanlar arasında. Herkeste bunun meraklısı durumundaydı, adeta. Adamın; kucağındaki horoz dövüşçü olunca yerinde duramıyor, sürekli hareket ediyor ve arada birde acayip acayip sesler çıkarıyordu. Ötmek için çabalıyor, sahibi de bu hallerini durdurmak istiyordu sürekli. Adamın; bu çabasını yakınında hisseden kız ise bu durumu çok komik bulmuş gülmek istiyor fakat karşısında oturan Kenan’ın o’nu yanlış anlamasından korktuğu için gülmelerini bastırmaya çalışıyordu.
Çünkü bu kuru, kara yağız gencin kendisine güldüğünü zannetmesinden korkuyordu. Kenan’ın arabada olandan bitenden haberi yoktu. Kızın düşüncesi bu oğlanın kendisiyle ilgili hayaller kurmasıyla ilgiliydi. Kız rahat hareket edemeyeceğini düşündüğü için oğlana ümit vermek istemiyordu. Aklı ve duyguları çok karışıktı. Aklı ve kalbinin bir araya gelmesini bekliyordu.
Duyguları sevilmek istiyor ama korkuyordu. Ayrıca sorumluluk sahibi bir çocuk olarak yetiştirilmesinde bunun çok büyük bir payı vardı. O yaşına kadar hep ezilmiş, zorluklar içinde yetişmişti Emine.
Fakir bir kızdı, okula bile zor şartlar altında gidip geliyordu. Yokluktan okulda gün boyu aç kaldığı bile oluyor öğlenleri parasızlıktan yemek yiyemiyordu. Köy durağının karşısında bir fırın vardı. Yol parasını ayırdıktan sonra belki çeyrek ekmek edecek parası olursa onu alıp kuru kuru, arabanın son koltuğunda saklaya saklaya yediği günler oluyordu. Ne zor bir durumdu ki birini bulsa birini bulamıyordu. Aile halkı büyükten küçüğe hep çalışmak durumundaydı. Bunları düşününce kendisinin sevmeye hakkı olmadığını düşünüyor ve duygularını bastırmayı yeğliyordu.
Ve karşısında sevgi dolu bakan bu gence ne kadar güvenebileceğini de bilmiyordu. Bu duygularda evine varana kadar, cebelleşti yani savaştı duygu ve düşünceleriyle. Sonra normal hayatına döndü. Beklemeye koyuldu.
Aradan zaman geçti, ne kadar bilinmez. Kenan’ı tekrar karşısında gördü. Yine fabrikalardı. Güzel bir gündü. Bir aracı tutmuş haber göndermişti Kenan. Öğle arası yemekten sonra görüşelim mi bahçede diyordu. Emine iki ara bir derede kalmıştı ve de korkuyordu. Gitmek istiyor, söyleyeceklerini duymak istiyordu ama bir türlü cesaret edemiyordu. Başına kötü bir şey gelse iş yerinde dedi kodu çıkarsa o zaman ne yapardı. Hiç cesareti yoktu. Böyle düşününce söylenen yere de gitmemişti. Yerin kulağı var derler.
Nihayetinde kızın yakın bulduğu ustasına konuyu açması üzerine Kenan’ın kulağı idarece çekilmiş kızı bir daha rahatsız etmemesi konusunda söz alınmıştı. Sözde.
Meğerse Emine’nin ustam dediği kişide seviyormuş Emine’yi. O günden sonra kızla ne buluşmak için aracı gönderdi Kenan ne de takip etti, Emine’yi. Soluk aralarında bile hiç görünmez olmuştu. Bu durum Emine’de gözle görülebilecek kadar belirginleşmişti. Emine; durgun dalgın ve buruktu.
İnsan sevince yaşadığını hissediyordu. Kenan’a yakın olmasa da hiç konuşmasalar bile onun yokluğunu yaşıyordu Emine. Gözleri soluk aralarında hep onu arıyordu, iş çıkışlarında olur olmaz arkasına bakıyor Kenan kendisini takip ediyor mu diye düşünüyordu. Göremeyince de etrafında bu sevginin bittiğini düşünüyordu.
Artık okuldan mezun olmuşlardı. Herkesler diplomasını almış okulla ilişiği kesilmişti. Kaç yıl geçti bilinmez. Geçim derdi başa düşmüş bütün arkadaşları ya kadrolu iş peşinde ya da Üniversite’ye girme çabasında koşuşturuyorlardı. Bu arada Kenan’ı unutulmuş hiç düşünmüyordu. Düşünceleri de değişmişti artık Emine’nin. Onun çirkin olduğunu kendisinin yanına yakışmadığını düşünüyordu. Ta ki onu tekrar görene kadar bu düşünce böyleydi. Tanımamıştı bile onu, iç güzelliği hakkında da hiç bir bilgisi yoktu zaten.
Yine iş arıyordu. Sınav başvurularında bulunmak için il müdürlüklerine taşınıyordu hep. Çünkü bulunduğu yerden müracaat yapamıyordu Emine. Şimdiki gibi de elektronik ortam diye bir şey yoktu, yıllar önce.
Böyle bir zamanda kader onları tekrar karşılaştırdı. Hem de il garajında. İkisi de iş müracaatın da bulunmuş yaşadıkları yere dönmek için aynı arabaya bineceklerdi.
Karşılaşmaları, yıllar sonra çok ilginçti.
İkisi de bir anda garajın önündeydi, yüzler, gözler şaşkın birbirlerine ne diyeceklerini bile bilmiyorlardı. Yazın yakıcı sıcağı karşısında gömleğinin tüm düğmeleri neredeyse açıktı. O an; Emine’yi görünce gömleğinin yakalarını ilikledi önce, hafifçe boynunu eğmiş birazda mahcup selamlamıştı. O anı yıllar sonra bile hiç unutmadı Emine. Hatırında dün gibiydi.
İçki içmeyi berduş gibi dolanmayı severdi, Kenan. Emine bunu okul yıllarındayken bilirdi. Devamlı Müslüm Gürses dinler ona baba diyecek kadar çok severdi bu sanatçıyı, bunu da bilirdi Emine. Emine bu hallerini severdi aslında onun.
Her ikisi de bu şaşkınlığı üzerlerinden atıvermek ve normale dönmek isterken gayet sakin olmayı düşlüyorlardı. Ve tokalaşmak için eller birbirine uzanıyordu, derken delikanlı yarı bağrına kadar açık olan düğmelerini, iliklemeye çalışıyordu. Kız ise çok şaşkın ve sevinmişti için için. İlk defa tokalaşmak bahanesiyle birbirlerinin elleri ellerine dokunuyordu. Aklından, yüreğinden bin bir soru geçiyordu. Acaba beni gerçekten sevmiş miydi? Hala düşünüyor muydu? Eğer çok sevmişse neden bu kadar korkmuştu da benden elini eteğini çekmişti. Hep bunları düşünerek hem sevindi hem de üzüldü, onu görünce Emine.
Oysa Kenan yine eskisi gibiydi. Kara yağız, uzun boylu, zayıf, dudakları kalın, esmer mi esmer o çocuk öylece karşısında duruyordu. Bir an o da şaşırmıştı, belki de sevinmişti Emine’yi görünce aniden karşısında.
Emine hemen fark etti kendine duyulan saygıyı. Yıllar öncesi gibi yine aynı kibarlık ve nezaket içinde selamlamıştı, Emine’yi. Şimdi onu daha da çok sevmişti. Ona sarılmamak için kendini zor tuttu. Aklından şimşekler gibi düşünceler gelip geçti.
Emine yine ona karşı mağrur, eğilmez, dik başlı, sevgisine muhtaç değilim ya da Kenan bana laik değil düşüncesiyle davrandı. Bin bir çelişik duygular yaşadı, o an.
Artık yıllar geçmişti. İkisinin de yolları ayrılmış, evlenmiş çor çocuk sahibi olmuşlardı. Belki huzursuz belki de mutlu mesut yaşıyordu, birbirlerinden habersiz.
Yıllar sonra; kız arkadaşlarıyla yeniden görüşmeye başlayan Emine; eski günleri yad ederken; Kenan aklına gelince ve onun mecnun hallerini düşününce sormaya kalktı ve aldığı cevap karşısında bedbaht oldu.
Sendeledi, sersemledi, soluğu kesilecek gibi oldu. Gözleri görmez olup, kulakları uğuldadı. Şok geçirdi sanki duydukları karşısında. Bir yanlışlık olabileceğini düşünerek defalarca sordu aynı soruyu. Emin misiniz? diye yalvarırcasına. Duymak istediği cevabı bir türlü alamadı. Sen söylemek istediklerini söyleyememiş bir şarkı olarak kalacaksın hayatımda, tertemiz… Diye mırıldandı, sadece sessizce.
Emine’nin duyduklarını aklı almaz, inanamaz söylenenlere, gözleri buğulanır, düşünemez olur, yüreği paramparça dizlerinin bağı çözülür ve olduğu yere çöker. Kenan’ın ölüm haberiyle. Bir müddet sonra kendine geldiğinde olayın nasıl cereyan ettiğini sorar arkadaşlarına. Çalıştığı işyerinin aracını alkollü kullanmış ve bir trafik kazasına sebep olmuş ve aracın altında kalarak can vermişti.
Evlenmiş baba olmuş bir oğlan bir kız çocuğu varmış, diye öğrenir Emine. Kenan’ın ailesini arayıp sorar nerede yaşadıklarını çocukların. Babaanne ile yaşadıklarını öğrenir.
Yakınlaşmasa bile kendini seven insana çok üzülen Emine bir müddet, derin bir sıkıntı, gözyaşı içinde bu acıyı kimselere bildirmeden günlerce yaşar. Gün gelir kendinden nefret eder.
Sevgisine karşılık vermediği insan için günlerce gözyaşı döker. Sonrada kendi kendisinin tesellisi olur. Geçmişin; pişmanlığı geleceğin kaygısı derken bu günün farkında bile olamamak, anı yaşamak gerisi boş. Sözünü ekler yaşadıklarının sonuna.
AYRILIKLAR
Gözyaşında; ıslanan sevgiler
Islandıkça kanayarak
Yürekte büyürler
Büyüdükçe; çağlayarak coşarlar
Unutulmuş gibi görünen
Bu gibi sevdalar
Kalplerde
Bedende; can çekişir
Yüreklerde hıçkırık olur
Damla damla akar
Sonra gözlerden…
Ben bu sevdaya güldüm
Alay ettim, yakıştırmadım
Sonra ağladım
Mağrur bakışıma
Sevdalanana
En sonunda belki de bende sevdim
Lakin bunu kendime bile
İTİRAF EDEMEDİM...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.