- 1116 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
BİR ADIM...
Kendimizden kaçtığımız ne kadar çok şey var. Bazen yalnızlığın kollarına atıyoruz kendimizi bazen ise kalabalıklar arasında kaybolmak istiyoruz. Kimsenin bizi tanımadığı bir yerde kimsesiz kalmak istiyoruz.Sanki bizim dünyaya olan savaşımıza katkısı olacakmış gibi tekrar tekrar kendimizi sorguluyoruz. Halbuki her Gün yeni umut doğmalı içimize, güneşe bakmalıyız mesela, gece hiç bir yerde ısısını ışığını göremiyor hissedemiyoruz. Peki gündüz tüm evreni sıcaklığı ile ışığı ile aydınlatan güneş nasıl oluyor da ortaya çıkıyor. Bundan pay biçmeliyiz kendimize.
Hayatımızda kendimizle verdiğimiz savaş bizi her seferinde dibe çeker. Savaşmaktansa kendimizle sevişmeliyiz. Hayati öyle bi tutmalıyız ki her an kayıp gidecek gibi yada her an biz düşecek gibi ondan destek almalıyız. Ama bunu yapmak yerine kendimizi olumsuzluğun kollarına atıyoruz. Neden niçin nasıl soruları öylesine dilimize yerlesmis ki her şeyde mesela yemek yerken bile bu soruları tekrarlıyoruz. Halbuki anı yasamak gerekir. Çoğu zaman an be an gecen zamanın kıymetini bilerek değerlendirmeliyiz. İstediklerimiz olmayabilir ama belki olmasını istediğimiz bizi daha çok uçurum kenarına sürükleyecek ne biliyoruz! Bizim yazgımızda ne var ne yok nasıl pay biçeceğiz. Hayatla sevişmek lazım dünya bize savaş meydanı sunarken biz dünyaya hayatimizin renklerini sunmalıyız ki savaş meydanı yerle yektan olsun. Bazen sessizliği dinlemeliyiz içinde neler barındırıyorsa hepsinden kendimize paydalar çıkarmalıyız. Hüzne bulanmalı insan ki ancak o zaman mutluluk kendisine huzur verir. Acıyı tatmalı insan iste o zaman tatlı ne demekmiş anlar. Hep bir olumsuzluk arıyoruz ya hayatımızda içimize dönüp bakmalıyız, çünkü düşüncelerimiz olumsuzluğun etrafında dolanıyor. Onu yenmeliyiz ki olumlu ne varsa yaşayabilelim.
Mutluluk bir nefes kadar yakınımızdayken neden bu inatla kaçış neden görmezlikten geliyoruz ki? Bazen bir çocuğun gülümsemesi sarmalı tüm kalbimizi ısıtmalı. Bazen hiç görmediğimiz tamamen farklı hayatlar yaşadığımız sevgilinin olduğunu anımsamak gülümsetmeli bizi. Fakat en büyük haksızlığı kendimize yapıyoruz,mutsuzluk, ,hüzün ve buna benzer bir çok olumsuz etkenleri kendimize yasam felsefesi yapıyoruz o zaman ne etrafımızdaki insanların farkına varıyoruz nede kendimizin. Ne istediğimizi bilmiyoruz bulunduğumuz yerden çoğu zaman kaçmak mı kalmak mi istiyoruz karar veremiyoruz. Diyorum ya nedenler niçinler öylesine sarmış ki her yanımızı, mutluluktan bile haz alamaz hale gelmişiz.
Mutluluk el uzatsak yetişecek mesafedeyken biz elimizi bile kaldırmak istemiyoruz. Şimdi kalkmak ve mutluluğa hayale umuda adım atmak gerekir. Cesaretten yoksun benliğimizin harekete geçmesi gerekir. Gülümsemek hatta yüksek bir kahkaha atmak gerekir. O zaman içimizde kopan fırtınaları yada kendimize dost ettiğimiz olumsuzlukları yenebiliriz. Kaç kişi bu harekete katılır bilemeyiz ama hep bir ÖNCÜ olması gerekmiyor mu ya neden bu kez biz olmayalım.
Kendimizi geriye çekmek ne kadar saçma adımlarımız bizi istediğimiz yere götüreceğini bile bile geride durmak ne kadar korkak bir ruh hali. Korkaklık acizliktir acizlik ise acınmayı getirir insana. Acınmak ister miyiz ? Bence hayır o yüzden korkmadan koşar adımlarla gitmek istediğimiz neresi yada kim ise gitmeliyiz. O zaman neden bu kadar geç kaldığımızı sorgulayacağız. Daha önce bir çok şey bize adim atmamız için cesaret verirken neden bu denli kaçtığımızı sorgulayacağız. Pişman olmamak için hemen harekete geçmeliyiz. Güneş misali doğmalıyız etrafımızda nasıl bir karanlık varsa aydınlatmalıyız.Soğuk nesneler bile bizim ışığımızla ısınmalı. Zamanın ne getirdiği önemli değil,zaman ne getirmiş olursa olsun biz onu umudumuzla güzelleştirmeliyiz. Işığımız ile tüm kasveti tüm karanlığı dağıtmalıyız.Hadi ne duruyoruz.....
... İPEK KALKAN ...