çok zor değil sadece eline bir tabanca al daya en sevdiğinin kafasına,
kapat gözlerini, tut kalbini, tut nefesini bas tetiğe, olsa olsa ancak bu kadar zor olabilir, fazlası değil ve eğer bir hata yaparsan tetiği çekerken göz ucuyla şöyle bir bakmak istersen son kez ve yinede tetiği seçerken ki seçim senin değildir işte bu yapılacak en büyük hatadır.
ve şunu da bilmelisin ki, o tetiği çekerken gözlerini açık unuttuğunda hep bildiğin, daha önce yüzlerce kez okuduğun bir ismi tekrar düşündüğünde "bu dönüşü olmayan bir işlemdir" yazısını görünce dönüşü olmayan bir yola girdiğini zaten bildiğin halde o salak karakterlerin iki damla yaş olup gözlerinde saklanmayı reddetmeyeceklerini de bilmelisin
hayat kimsenin istediği çizgide yürümez, ancak son sözü hep o söyler...
kara da olsa
bulutlar bir
güneş doğar diyen, kırık dökük sandalsın fırtına ortasında bir ters bir düz sürüklenirken dur diyen yok, hayat neresinden tutacağını bilemeyeceğin vahşi bir at yürüt onu yansın ellerin acı çek ama bunu hisset diyen,
beyin kalp hayat üçgeninde kaybolup kalan biri de sen olmuşsan yalnız kaldığın yerde, etrafta binlerce sen varsın ama o binlercesinin her biri gibi yalnızsan, aç gözlerini diyen, hapsolduğun satırlarda yaşadığını sandığında gözlerin aralarda kaybolduğunda, küçülen yazılar boyu küçük başlıklar kadar genişlediğinde ve bunu hayat sandığında, yanılmana ihtimal vermediğinde, ihtimallerin kısır kaldığında, bamb
aşka bir kitap gösteren, dağınık masan, dağınık kalbin, hayatın dağınık, kim olduğunu belki biliyorsun, belki unutmak için seçtin bu yolu, yit, kaybol, gittiğin yerlerin adresleri olmasın, sen gittin diye zaten aramayacaklar da, arayanın da olmayacak…
aynı böyle bir tepeydi iki yıl boyunca baktığım yaklaşık aynı mesafede aynı gölge düşerdi
güneşin durumuna göre, hafif batıdaydı belki…ama onlarca minaresi irili ufaklı yüzlerce binası binlerce penceresi rengarenk derme çatma en kötü ya da en güzeli hatta hiç yürüyeni de yoktu olmayan sokaklarında sokakları bile yoktu buralarda yüzlerce insanın doldurduğu gibi…
hiçbir gürültüsü de yoktu, ne gürültüsü rüzgarı bile yoktu, sapsarı otlarını sarsacak kadar bile uçsuz bucaksız görünen sonsuzluk bu olmalı dedirten arazilerin…
o öğlen
güneşi ne güzel vururdu yüzüne, sana oraya ait olduğun hissini verirdi, orada özgür olduğunu hissederdin, taaki biri seni bu rüyadan uyandırana kadar.
vakit aynaya bakma vaktini geçti belki de yılların verdiği gözlüklerden göremediğin kendine, b
aşkalarının gözlerinden baktığın kendine, b
aşkaları adına söylediklerinden kendi düşüncelerinden uzaklaştığına,
hiç mi bulunmamıştın soğuk bir gün ortasında, ne kadar kötü olabilir ki kemiklerini eriten bir
güneşi bulamamak istediğin bir anda herhangi bir yerde,
korkularından ördüğün bir kafeste korkudan bir gömlekle ve ne
zamandan beri dar ediyorsun yaşamak için nefes alması gereken hücrelerine
dünyayı.
nedensiz sevebilecek kadar düşüncesiz olmak gerekiyor bazen,
plansız tasarısız bir güzellik, hesaplanmamış bir düşüncesizlik.,,