ALGI DÜNYASI
Duygu veya düşünce dünyamız algılar üzerine temel kazanmıştır. Yaşadıklarımız, gördüklerimiz, tecrübe ettiklerimiz, üzerinde konuştuklarımız, dokunduklarımız, hayal ettiklerimiz, temas ettiklerimiz genelde algılarımızı; özelde algı dünyamızı oluşturmaktadırlar.
Üzerinde yaşadığımız gezegen, yani dünya bir algılar dünyasıdır. Algılarımız oluşurken sadece tek bir nedenden kaynaklanmaz. Algılar meydana gelirken birçok sebep vardır söylenilebilir. “Algılanan Dünya” adlı eserinde Merleau-Ponty, “Algılanan dünya yalnızca doğal şeylerin bütünü değildir; tablolardır da, müziklerdir de, kitaplardır da, Almanların bir “kültür dünyası” dedikleri her şeydir aynı zamanda” (Merleau-Ponty, 2017: 68) der. Demek istediği bu dünyada algıları etkileyen birçok nesnenin olduğu ve bu nesneler sayesinde algı sahibi konumunda yer aldığımızdır. Bu algıyı da saf ruhta apaçık olarak görüp onu yorumlayabiliriz. Saf ruh, kendi ruhumuzdur. Başkaların ruhu bizim için saf ruh özelliğinde değildir. “Başka insanlar benim için asla saf ruh değildir: bakışları, davranışları, sözleri, yani kısacası vücutları aracılığıyla tanırım başkalarını” (Merleaı-Ponty, 2017: 48). Çünkü herkes bir bütün olarak insandır. Onu tanımanın yolu, bütünlüğünü (vücudunu) tanımakla veya bilmekle olur.
Bu dünyada yalnız değilizdir, insanlar sadece insanlarla etkileşim içerisinde değildir. İnsanların algılarının şekillenmesinde başka nedenler ve başka şeyler de vardır. “Dünya hayvanlara, çocuklara, ilkellere ve delilere de kendini sunar, onlar da dünyada barınırlar, onlar da dünyayla birlikte var olurlar” (Merleau-Ponty, 2017: 36). Dolayısıyla dünya içerisindeki canlı cansız tüm varlıkların birbiriyle temasta olduğu ya da birbirini bir şekilde etkilediği sonucu çıkarılabilir. Bu temas veya bu etkileme durumu da dünyaya dair algılarımızın adeta omurgasını oluşturur denilebilir.
Merleau-Ponty bu algılarımızın oluşmasında uzam kavramın aracılık ettiği ve akıl sayesinde gerçekliğin netlik kazandığını belirtir. “Dünyanın gerçeğini bulgulamamızı sağlayabilecek tek kaynak olan zihne bel bağlamak yaraşır” (Merleau-Ponty, 2017: 14). O, uzam kavramını da “uzam, şeylerin üç boyuta yayıldıkları ve yer değiştirmelerine karşın özdeşliklerini korudukları homojen ortamdır” (Merleau-Ponty, 2017: 20) şeklinde ifade eder.
Şeyler dediğimiz nesneler, olduğu ya da göründüğü gibi durmazlar. Her bir şeyin bir anlama, bir düşünceye nüfuz ettiği iddia edilebilir. “Şeyler her biri bizim için bir tutumu simgeler, bir tutumu anımsatır, bizde olumlu olumsuz tepkiler uyandırır” (Merleau-Ponty, 2017: 30). Ancak algı dünyasında şeyleri ve şeylerin görünme biçimlerini birbirinden ayırmak olanaksızdır (Merleau-Ponty, 2017: 60). Çünkü her şey birbirine karışmıştır, her biri birbirinden bir iz taşır. Bunu bize de resim gösterir. “Resim bizi şeylerin kendi görünüşüne götürür” (Merleau-Ponty, 2017: 59).
Sonuç olarak hepimizin bir şeyler ve nesneler hakkında bir algı dünyasına sahip olduğu, Merleau-Ponty’e göre algılarımızın şeyler hakkında bütüncüle karşılık geldiği ve bu algıların bir uzamda yer değiştirdiklerini ancak varlıklarını her durumda koruyarak devam ettirdiklerini ve her bir şeyin salt bir tutumu olmadığı aksine şeylerin farklı tutumları içinde barındığı, anlam kazandığı ve bu tutumlar aracığıyla algıların meydana geldiğidir.
Mehmet Selim ÇİÇEK
Kaynakça
Merleau-Ponty Maurice, Algılanan Dünya, çev. Ömer Aygün, İstanbul, Metis yayınları, 2017.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.