İçimin ışıkları
Beynin kalbine çelme taktığında göğsünde oluşan depremle sarsıldıkça ruhun her saniye biraz daha hissiz kalır insan. Her an biraz daha soğuk işler iliklerine. Ellerine bir kimsesizlik bulaşır aklına bir yalnızlık.
Herkes ve herşey anlamını yitirir yavaş yavaş. Doğrular ve yalanlar çarpışır. Birilerinin sağ çıktığı göğüs kafesinde sen kendi cesedinin başında oturup beklersin.
Hiç bir şeyin yıkıp indiremeyeceği duvarlarını yüreğinin orta yerine düşen bir şüphe yerle bir eder. Anlamsız bakışlarında karşılaşmak istemezsin aynada. Kendine bile bir cinayet mahalisindir artık.
Bir kaç milyon yıl geri atılmış bir tarih sızlar durur kafanın içinde.
Heryerden gitmek herkesden herşeyden soyutlanıp ve hatta hiç varolmamış sayıp kendini arkanı dönersin.
En çok yüzündeki yabancı tebessümün canı acır.
Birde sessizliğinin.
Bütün varsayımları bir çekmeceye kaldırıp yaşanmışlık dediğin bütün sahtekarlıkları sakladığın odanın kapısını kilitleyip soğuk bir boşluğa bırakırsın yüzünü.
Şimdi gidilecek bir yerin yoktur. Ve söylenecek bir sözünde.
Birileri gelip hayatının çekmecesine biraz varsayım ve odasına biraz sahtekarlık bırakıp gitmiştir.
Hepsi budur işte.
Bir sigaranın daha yaralı dudaklarının arasında can çekişmesini izlemenin hazzıyla söndürürsün içinin ışıklarını.
"Aydınlığınız bol olsun"
YORUMLAR
Lambanın düğmesi yanıbaşımızdadır. Fakat bir yıldızla ışıtmak isteriz karanlığımızı. Çakmağımız vardır sigaramızı yakmak için, oysa iki taşı birbirine sürterek ateşe ulaşmak isteriz. Bildiğimiz, yerini bilmediğimize bırakır zavallıca. Giderken bildiğimiz incinir, bilmediğimiz sevinir gelişimize. Üzecektir, bilir de aslında. Cümleler kurdurabilen yazıya tebrikle...
Ayrık Otu
Velhasıl kelam bıktık mı ne kendimizden.
Teşekkürler cümlelerindeki ışığa.