KADIN
Dışarıda bütün sarı yapraklar havada uçuyor, ayın aydınlattığı yolda ilerliyorlardı. Bomboş sokaklar ıssız ve korkutucu dururken, bir anda ayak sesleri bölüyordu bu ahengi. Bir nefes sesi, koşmaktan yorulmuş bir ses… Susmaktan bıkmış, düşmekten sıkılmış bir ses... Nefesini düzene sokmak için duraksayıp, kaldırıma oturuyor siluet şeklindeki insan. Erkek mi, kadın mı anlaşılmıyor önce. Çünkü saçları özensiz bir şekilde kesilmiş, kulaklarının altında öylece duruyor. Yeşil gözleri dolu, kırmızı dudakları açılmamak için direniyor ve kalbi delicesine hızlı atıyor…
Ancak ay yönünü değiştirdiğinde, orada oturanın bir kadın olduğu anlaşılıyor. O kadar çok susuyor ki, o kadar çok tutuyor ki kendini; alnındaki damar patlayacakmış gibi şişkince duruyor... Biraz sonra bu kasvete dayanamayan gökyüzü, kadının bağıramayacağı kadar güçlü bir şekilde gürüldüyor. Kadın biraz irkilse de, yerinden kımıldamadan öylece yerdeki sararmış yaprağın savruluşunu izliyor. Bulutlardan biri o sırada tam üzerine gelip, onun yerine ağlıyor. Sanki ona güç vermek istiyor, yalnız değilsin demek istiyor. Bütün şehir ondan haberdar olsun ister gibi yağmur damlalarını indiriyor kaldırımlara, kadının üzerine, saçlarına, özensizce giydiği gri gömleğine ve altındaki mavi pantolonuna…
Daha fazla susmayı başaramayan kadının gözlerinden yaşlar sessizce değil, gürültüyle boşalıyor bu defa... Bir yanda kaldırıma çarpan yağmur damlalarının sesi, bir yanda sinirle gürüldeyen göğün sesi ve bir yanda ise kalbi kırık bir kadının hıçkırıklarının sesi dolduruyor şehri… Susmuyor kimse o an. Herkes görüyor acıyı üzerine giymiş kadın bedenini. Et ve kemik yığınının nasıl anlamlandığını görüyor insanlık. Ve kadının acıları, bedenine her yağmur damlası çarptığında akıp gidiyor asfaltlara, toprağa… Ara ara birileri dışarı çıkıp, acısını göğe üflüyor ve yeniden giriyor sıcak yatağına. Oysa kadın, gitmeye niyetli değil. Belki de niyeti olmadığından değil, gidecek bir yeri olmadığından kalıyor. Kimse bilmiyor…
Ve yine kimse bilmiyor ki; biz her acımızı üflediğimizde rüzgara, rüzgarda verir bulutlara ve bir süre sonra bulutlarda dayanamayıp, indirir derdimizi yine yere... Tüm bunlar olurken; yani bu kadar dert yağarken üstümüze hala herkesin ışıkları kapalı, hala herkesin nefesi düzenli, hala herkesin yüzü gülüyor… Şehir hala aydınlatmaya değer yerler var gibi ışığını yaymaya devam ediyor... Aydınlanan ışığın altındaki yağmuru izliyor hala birileri... O an anlıyor ki kadın; insanların kalbi olmayınca, şehirlerin de olmazmış…
YORUMLAR
Başkalarının acılarını görecek kimse kalmadı ki. Bakar kör misali... Herkes artık ben merkezci ve kendi dünyasında yaşamakta. Bu insanları zamanın şartların getirdiği nokta.
Ama her daim vicdanlı insanlar, insan gibi insanlar var mutlaka. Umarım bizlerin karşısına hep onlardan çıksın.
Güzel ve hüzünlüydü yazınız. Dokundu yüreğime fena hale.
:(