- 1162 Okunma
- 10 Yorum
- 2 Beğeni
NARSİSİZMİN EVLADA YANSIMASI
Mesleklerinde başarılı, sosyal çevreleri geniş bir ailenin okul başarısı yüksek oğluydu delikanlı. Üniversite sınav sonuçları beklendiği gibi ilk beş yüze giren yüksek bir puanla geldi.
Öğretmen anne, oğluna kızından daha düşkündü ve onun tercihleri için çok çaba harcadı. Küçüklüğünden beri onu ‘doktor olacak benim oğlum’ diye sevmiş o da hiç itiraz etmemişti. O nedenle bütün tercihler tıp üzerine yapıldı.
Son gün, öğleden sonra tercihleri okuldan sisteme girdiler ve huzurla arabalarında giderken anne :
- Mutlu musun oğlum? dedi.
- Sen mutlu musun anne?,
- Tabii, çok mutluyum.
- Seni mutlu edebildiğim için ben de mutluyum anne. Bunun için tıp yazdım ama ben doktor olmayacağım. Tıp diplomamı aldığım yıl tekrar sınava girip istediğim bölümü seçmeye çalışacağım.
Duyduklarına inanamayan anne, en yakın yerden dönüş yaptı okula doğru. O sırada beyni hızla çalışıyor, kalan sürede nasıl yetişeceklerini hesaplamaya çalışıyordu.
Kalan kırk beş dakikada giriş rehberini tarayıp yeni bir tercih listesi yapmak ve sisteme girmek için zamanla yarışıyorlardı.
Bu sırada doğru yeri yanlış kodlamayla girdiklerini sonuçları görünce anladılar.
Genç, hiçbirinin düşünmediği, istemediği bir bölümü kazanmış oldu. Evde bir ölüm sessizliği vardı. Her zaman, her konuda eşine çok güvenen baba yine sabırla durumu idare etmeye çalışıyordu.
Oğullarının “Ne olursa olsun gideceğim!” çıkışına ilk kez tepkisiz kaldılar ve uzak bir ildeki üniversiteye kayda gidip kalacağı yeri de kesinleştirdiler.
Üniversiteye gidişin ilk aylarında henüz yeterince çevre kuramayan gençler, hemen her hafta sonu gelmeye çalışırlar, sonraları aralar uzamaya başlar.
Onlar da bu da olmadı. Genç, sanki evden uzak durmaya çalışıyordu. Bir yıl geçmeden yaşadığı stresi atlatamadı ve çok rahatsızlandı. Ebeveynler, yaşananlara sebep olduklarını düşünerek çok üzgündü. Genci alıp getirdiklerinde durum evde tedavi edilebilecek durumu çoktan aşmıştı. Yaklaşık bir yıl yatarak tedavi olan 1.80’lik delikanlı 48 kiloya düştü.
Bu sırada okulu dondurdular, nekahat dönemi de yaklaşık bir yıl kadar sürdü. Bu sırada hastaneye de eve de ziyaretçi yasağı kondu. Ardından fizik tedavileriyle ayağa kalkması ve normal hayat dönme süreci yaşandı.
Lise mezuniyetinden yaklaşık üç yıl sonra tekrar sınava girdi, ilk başarısından çok uzak puanla girilebilecek yerler arasından tercih yapıldı. Bir yıl sonra bu bölümü okumak istemediğini fark eden delikanlı bir daha sınava girdi.
Bu kez, baraj atlamanın yettiği bir puanla uzaktan eğitim yapan bir bölüme kayır yaptırdı ve keyfi bir düzenle dönemlerini uzatarak mezun oldu. Meslek olarak asla düşünmediği ve alanında hiç çalışmadığı üniversite diplomasını aldığında liseden mezun olalı tam on bir yıl geçmişti.
Çok az ailenin sahip olacağı kadar uyumlu, sorumluk sahibi, okulda her çalışma için aranan, çevresinde örnek gösterilen genç, aile büyüklerinin özençlerine ve hırslarına kurban edildi.
Gençliklerinde istedikleri hedeflere ulaşamayan, çocuklarındaki özençlerini kendi çocukları üzerinde gidermeye çalışırken onların yeteneklerini ve hayattan beklentilerini yok sayan anne – baba örneği tanıdıklarınız yok mu?
‘Yemedik yedirdik, giymedik giydirdik’ savunması da bunun cabası!...
Acı olan, bu örneklerin eğitim seviyesi yüksek ailelerde daha çok yaşanması. Neden acaba?
Saygılarımla, sevgilerimle.
Not: Üniversite sınavların kaydının yapıldığı bu dönemde benzer süreçte olanların dikkatli olmaları gerektiğini düşündüğüm bir konu.
16. 02. 2019 Serap IRKÖRÜCÜ
YORUMLAR
Üniversite sınavların kaydının yapıldığı bu dönemde benzer süreçte olanların dikkatli olmaları gerektiğini düşündüğüm bir konu.
amacına ulaşmış çok güzel bir anlatım
teşekkürler kendi adıma (:
Serap IRKÖRÜCÜ
Sevgilerimle...
Serap IRKÖRÜCÜ
Böyle düşündüğünüz içn ço teşekkür ederim, memnun olurum... Tabii anne babalar da okumalı...
Böyle durumda gençler daha az hata yapıyor, sadece istekleri olduğu henüz hırsları olmadığı için belki de...
Oysa anne babalar, hayattan tüm beklentilerini çocuklarının sırtına yükleyerek onları çok erkenden eziyorlar ve yaşama dair seöeneklerinin özgürlüklerini ellerinden alıyorlar.
Eğitim belgesi kalınca olmayan velilerin çocukları bu kpnuda daha şanslı. Çocuğu ne yaparsa yapsın, kendinden üstün olacağı için o zaten kabule hazır!...
İlginize teşekkür ederim Ekrem Bey.
Saygılarımla...
son kırk yılın problemi. Çözümü ranttan dolayı istenmeyen tercihler vb. Ve çözülmeyen devasa problemin ezdiği bireyler. Ailelerin kapitalizmin doruklarına çocuklarını oturtmaları en çok ailelerin hatası mı yoksa sistemin mi ya da sistemi alkışlarla oy’larla erk’e getiren bireylerin birleşiminden oluşan toplumun mu...
yumurta tavuk tartışması gibi
tebrikler
ersinbaşeğmez tarafından 6/8/2020 3:59:46 PM zamanında düzenlenmiştir.
Serap IRKÖRÜCÜ
Onlar, çocuklarının yeterliliğinden çok, 'bize yakışır mı' yaklaşımıyla çocuğu zaten eğitim sürecinde ezip bir kalıba sıkıştırıyorlar. Sonrası zaten bilindik!... :(
Bu hırstan herkes zarar görüyor. Ne çocuğun kapasitesi değerlendirilebiliyor ne de ailenin arzuları...
Ben çok da kısır bir döndü olduğunu düşünmüyorum. Kişinin geldiği yeri hak etmediği iç dürtüsüyle aşamadığı egosunun sesidir o çocuğuna yüklediği. Doyumsuzluk!..
Oysa, bulunduğu kademenin hakkını vereni gönlü genişi kendini yetiştirmiş ne velileirm oldu benim... Çocuğunun her halini biliyor, üzerine ne katabilirizi diye çocuğuyla beraber çözüm arıyor,
işte o zaman hem çocuk kazanıyor hem aile....
Teşekkür ederim....
Çevremizde bu tarzdan olaylarla eğitim hayatı boyunca her daim karşılaşmışımdır şükür ki çocuklarım ne istedilerse kendi tercihleri doğrultusunda eğitim görüyorlar
Gelecek nesillere iyi bir miras bırakabilmenin en iyi yöntemi eğitim olmakla birlikte ne yazık ki ülkemiz henüz cumhuriyetimizin ilk kuruluş felsefesinde ki eğitim müfredatından hızla uzaklaşarak yarış atı modeline geçmiştir
parasız olması gereken eğitim ara sokaklara kadar her yerde rastlayacağımız bir ticarethane tabelalarından ibaret olmuştur dersek yanılmış sayılmayız
Hal böyle olunca gemisini kurtaran kaptan hesabı, çıkarcı, kendinden başka kimseyi düşünmeyen bireyci yani Narsist bir durumla karşı karşıya kalmış durumdayız
Şimdi diyorum ki bir babayiğit çıksa şu işe kafa yorsa şu eğitim sistemini kökünden değiştirsek diyorum ben;)) ne güzel olurdu demi hocam
Zaten o kadar güzel bir öykü ki olayı tüm çıplaklığı ile anlatmışsınız
burada tüm sözler aciz kalmakta
kutluyorum yürekten
nice saygılarımla Serap ÖĞRETMENİM
Serap IRKÖRÜCÜ
'Alışırlar, alışırlar!...! demişti bir tarihte bu ülkenin bir cumhurbaşkanı!... Toplumu tanımak bu işte, sonra istediğin gibi kullanabilirsin!...
Çocuklarınız inanın bana şanslı azınlık içinde sayılırlar. Sayı, düşünülenden çok daha kabarık çünkü.
Samimi değerlendirmeleriniz ve konuya katkınız için çok teşekkür ederim Müslüm Bey.
Saygılarımla.
Yine faydalı, uyarıcı güzel bir emek...
Duyarlı yüreğine içten tebriklerimle Serap hanım, selam ve sevgimle
Serap IRKÖRÜCÜ
Sevgilerimle.
Dile getirdiğiniz konuyu Lise II. Sınıfa geçtiğimde yaşadım. O yıllarda lise 2. Sınıfta ya Fen ya da Edebiyat bölümünü seçiyordunuz. Ancak bu seçimi tabii ki siz değil veliniz yapıyordu. Ben dilekçemi Edebiyat bölümü için yazdığım halde babamın ''Edebiyatçı olup da açlıktan sürünmek mi istiyorsun. Derhal o dilekçeyi yırt ve fen bölümüne yaz dilekçeni'' demesi üzerine ben de fen bölümüne yazdım dilekçeyi. Bunun sonucu olarak da üç yıllık liseyi 5 yılda ancak bitirebildim. Liseyi bitirdiğimde ise tilki dönüp dolaşıp kürkçü dükkanına dönmüştü zira elde ettiğim puanla ne tıp ne mühendislik okuyabilirdim. Puanım ancak Edebiyat Fakültesi Tarih bölümüne tutuyordu: Çok şükür ki öğretmenlik öteden beri hayallerimdeki meslekti. Şükürler olsun ki Edebiyat Fakültesine girmiştim ama babamın dediği gibi aç kalmadım hiç.
Selam ve saygılar.
Serap IRKÖRÜCÜ
O yıllardan sonra çok şey değişti toplumda. Günümüzde ve özellikle eğitimi yüksek ailelerde bunun hâlâ yaşanıyor olması yıllar boyunca düşünce düzeyinde hiç ilerleme kaydememiş olmamızı göstermesi açısından üzücü.
Katılımınız ve değerlendirmeleriniz için teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Serap IRKÖRÜCÜ
Sağolun.
Saygılarımla.
Bir aile dostumuzun iki oğlu vardı. Büyük olan üniversite okumamıştı, belki de bu nedenle aile bu isteğinin tümünü küçük olan erkek çocuğa yüklemişti. Küçük olan çocuk da bunun farkında olduğu için sınav gününe kadar canla başla çalışmıştı. Tabii not ortalaması oldukça fazla bölümler isteniyordu ve aile gayet emindi çocuğun bunu başaracağından. Sınavdan bir kaç gün sonra o aile ile görüştüğümüzde henüz sınavın başladığı saatlerde çocuğun bayıldığını ve hastaneye kaldırıldığını öğrendik. Bayılma nedeni aşırı stres, uykusuz çalışmayla geçen geceler ve ailenin beklentisini karşılayamama korkusu.
Yazını okuyunca bu olay geldi aklıma birden. Çocuklara ister bölüm, ister büyük başarı konusunda baskı ve zorlama olması çok yanlış. Çocuklar kendileri karar verebilmeli kendi hayatlarıyla ilgili bazı konularda. Ya da ailelerin bir zahmet sorması gerek kendisi ne istiyor diye. Aşırı baskı ve stres ise çocukları mahvediyor.
Artık bir noktadan sonra, yazında da belirttiğin gibi çocuk sadece anne babası mutlu olsun diye istemeyerek de olsa onların istediği bir bölüme yönelebiliyor.
Hatta kimi zaman da üniversite söz konusu olduğunda aile bireyleri zamanında kendi istedikleri ama gerçekleştiremedikleri mesleklerde çocuklarını görmek istiyor galiba.
Hiç istemediği bir bölümde işkence gibi zorla okuduktan ve o meslekle ilgili işlerde mutlu olamadıktan sonra nasıl bir verim beklenebilir ki
Çok faydalı bir konu, teşekkürler böyle bir konuyu yazıya döktüğün için sevgili öğretmenim.
Umarım güne gelir bu yazı, çünkü bu tarz yazılar ne kadar çok kişiye ulaşırsa o kadar iyi.
Sevgilerimle
Serap IRKÖRÜCÜ
Sınav başladıktan bir süre sonra bir öğrencinin önünden geçerken birden beyaz önlüğüm kıpkırmızı oldu, ellerim ısladı. Önüme baktığımda gencin burnundan oluk gibi kan aktığını gördük.
Hemen sağlık görevlisi çağrıldı, ilk müdahale yapıldı, hastaneye kaldırıldı. o bir taraftan 'Götürmeyin beni, son hakkım bu!... 'diyordu.
Üniversite sınavlarının hayat memat meselesi olduğu ülkemizde bu hassas dengenin sağlanmasında ilk görev ailelelre düşüyor bence.
'balığın da kavağa çıkması' istenen bu sistemle gelecek sadece bu sınav sonuçlarına göre yönlendirilirken gençlerin yeterlilikleri, yetenekleri ve gelecek hayalleri hiç sorgulanmıyor.
Yaşı gereği bunları henüz hakkıyla yapamayan gençler de kendileri için her zaman iyiyi istediğini düşündükleri büyüklerinin dediklerini yapmaya çalışıyorlar güçleri yettiğince.
Aslında toplumsal ve çok büyük bir sorun bu.
Umarım yazı kendi çapındaki işlevini yerine getirebilir.
Konuya uygun örnek, değerlendirmeler ve gzüel temennilerin için çok teşekkür ederim Sevgili Gamzelim.
Sevgilerimle.
Memuriyete girdiğim ilk yıl yine o da yeni başlayan bir avukat arkadaşım vardı
Birgün dediki
Keşke Türkiye ikiye bölünse de babama pasaport vermeseler ve bu tarafa gelemese
Ben bu cümlenin altında siyasi bir neden aradığım için kızdım
Neden öyle söylüyorsun dediğimde
Ben öğretmen olmak istedim babamın zoruyla avukat oldum
Mutlu değilim onun yüzünden kendisini görmek istemiyorum demişti
Öyleki Türkiyenin ikiye bölünmesini isteyecek kadar mutsuz
Maalesef yanlış iş ve eş seçimi ki meslek seçiminin başlangıcı da üniversiden geçiyor dolayısıyla istemeden yapılan seçimler insanı ömür boyu mutsuz ediyor. Bu karara en azından ana babaların müdahale etmemesi gerekir ama maalesef ne yazsak ne söylesek faydasız yine ediyorlar.
Geneli ilgilendiren bir konu umarım okuyan birkaç ana babanın sabit fikrini değiştirmeye etkisi olur. Gönlünüze kaleminize sağlık sevgiyle kalın...
Serap IRKÖRÜCÜ
Verdiğiniz örnek çok çarpıcı Serpil Hanım. Arkadaşınız samimiyetle dile getirdiği için bilinen bu gerçeği yaşayan sanıldığından çok sayıda kişi var bugün ülkemizde. Sayının kabarmasını gençlerimizin gerçekliğini ve gelecek beklentilerini göz önüne alarak bir ölçüde azaltabiliriz belki.
Bu, aynı zamanda onlara duyduğumuz saygıyla onları birey yapma yönünden attığımız çok önemli bir adım olur.
Konunun özünü destekleyen örneğiniz ve değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle.
güzel bir örnek iyi bir hatıra
örnek alınması gerekilen bir hikaye
toplumumuzun acı ama gerçek olan durumu
hepimiz aynı dertteyiz bizde çocukların ne olmayı istedikleri değil bizim hangi mesleği seçmesi isteğimiz
işte bu yüzden başarılı olması beklenen bir sürü gencimiz vasat durumda kalarak zayi olmakta ve bu yüzden kaybettiğimiz başarılı çocuğumuzun yanında kaybettiğimiz onca zaman ve servet
her şeyden önemlisi hayata bağlılıklarını sorgulamaya başlayan çocuklarımız
yazık etmeyelim çocuklarımıza yazık etmeyelim geleceğimize
Serap IRKÖRÜCÜ
Gençleri elbette yönlendirmeliyiz ama onları yok saymadan yapmalıyız bunları.
İlginize, değerlendirmenize çok teşekkür ederim Mustafa Bey.
Saygılarımla.