- 737 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ölümünün 9. Yılında Şair Rıfkı Kaymaz
M. NİHAT MALKOÇ
İnsanız; doğarız, büyürüz, yaşlanırız ve ölürüz… Ömrümüzde bizi bu aşamalar bekler. Bu dönemleri yaşayanlar bir hoş seda bırakarak göçüp giderler sonsuzluk âlemine. Fakat bazıları hoş seda değil de, boş seda bırakırlar. Bu kişiler yaşamayı, nefes alıp vermek kadar basite indirgeyenlerdir. Ne mutlu hoş seda bırakarak ömrünü tamamlayabilenlere!...
Ömür sermayesi tükenen kişi, ölümüne çekiyor iflas bayrağını. Fakat bu iflas, hayattaki ticarî iflaslara hiç benzemiyor. Zira ticarette iflas eden kişiler daha sonra toparlanıp eski konumlarına gelebiliyorlar. Fakat ömür sermayesi tükenince bunun ilavesi olmuyor. Gerçi ömrün tükenişini iflas olarak görmemek lazım… Kişi ömrünü hayırlı işler peşinde geçirmişse, yarınlara yatırım yapmış demektir. Bu da Allah rızasını ve cenneti kazanmayı beraberinde getirir. Allah’ın rızasını kazananlar, bütün sermayelerini kaybetse de yine kârdadır. Çünkü insan dünyaya mal biriktirmeye değil, Allah rızasını kazanmaya gönderiliyor.
Ömür sermayesini tüketip ebedî âleme göçen bir dostun ardından bu düşünceler geçti zihnimin doruklarından. O, ömrünü Allah yolunda sarf etmiş, manevî sahada adete bir verip bin almış bir güzel insandı. Kıymetli yazar ve gönül adamı Rıfkı Kaymaz’dan söz ediyorum.
Rıfkı Kaymaz, Ankara terminalinde kalp krizi geçirmişti. Krizden sonra üç gün daha yaşayarak 60. doğum gününde vefat etti. Böylece ölüm ona son demlerinde acı bir latife yaptı. Şairdi, yazardı, eğitimciydi, her şeyden önemlisi de Mevlana gibi hoşgörülü, Yunus gibi sevgi doluydu. 22 Şubat 1950’de Erzincan’da soluk almaya başlayan bu güzel insan, doğum gününden bir gün sonra 23 Şubat 2010’da son nefesini vererek dünyaya veda etti.
Rıfkı Kaymaz; Erzincan Kurtuluş İlkokulu’nu, Merkez Ortaokulu’nu, Erzincan Lisesi’ni, Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi TDE Bölümünü(1972) bitirmişti. Bir süre Hürsöz gazetesinde Yazı İşleri Müdürlüğünde bulundu. Fakülteyi bitirdikten sonra, Seydişehir Mahmut Esat Lisesi’nde Edebiyat Öğretmenliği yaptı(1972-76). Kısa bir süre Sümerbank Genel Müdürlüğü’nde uzman olarak çalışıp yeniden öğretmenliğe döndü. Ankara liseleri ile Ankara Polis Koleji’nde (1985-90) edebiyat öğretmeni, Ankara Polis Akademisi Türk Dili Okutmanı (1990-98), TBMM’de Milletvekili Danışmanı(1997) olarak görev yapıp 1998’de emekli oldu. Daha sonra Ankara’da özel okullarda öğretmen ve idareci olarak çalıştı.
Merhum Rıfkı Kaymaz becerikli bir insandı. Ortaokul sıralarında başladığı Erzincan bakır el işlemeciliği çıraklığını ustalaşarak geliştirdi. Bu el sanatını, lise ve fakülte yıllarında da sürdürdü. İlk sergisini, Erzurum Halk Eğitim Merkezinde “Bakır Üzerine El İşiyle Türk-İslâm Tezyinatı” adıyla açtı(1972). Bu tür çalışmalarını yurtiçi ve dışında açtığı sergilerle sürdürdü. Geleneksel bakır işleme sanatına hat ve süsleme açısından katkılarda bulundu.
Rıfkı Kaymaz devlet memuruydu. Bundan dolayı dilediği gibi kalem oynatamıyordu, sınırlandırılıyordu. O da memuriyetinden dolayı bir kısım yazı ve şiirlerinde “Abdullah Çınar, Yunus Taner, M. Refik Selimoğlu, Fatih Emre” gibi müstear isimler kullanmıştı. “Üslubu beyan ayniyle insandır” kaidesince yazı ve şiirlerinde kullandığı isimler farklı olsa da üslubu aynıydı ve kendini ele veriyordu. Bir kişi birkaç kişiye dönüşse de hepsinde Rıfkı Kaymaz’ın güçlü inancı, meselelere dinî ve milli bakışı kendini fazlasıyla hissettiriyordu.
Şair ve yazar Rıfkı Kaymaz birçok eserin sahibiydi. Ömrü boyunca hakikatin sesi olmaya çalışmış, dinî ve milli tonda eserler vermiştir. Muştu (1983), Sıla Türküsü - Erzincan’da Bir Kuş Var (1998) onun şiir kitaplarıydı. Rıfkı Kaymaz, çocuk edebiyatı denince ismi zikredilen kişilerden biriydi. “Küçük Çeşmenin Tatlı Suyu” (2000), “Sevginin Gülleri” (2002) adlı kitapları çocuklara yönelik şiirlerinin yer aldığı eserlerdi. O, aynı zamanda öğrenmeye meraklı bir araştırmacı yazardı. “Bütün Yönleriyle Erzincan “(M. Buyruk ve H. Özdemir’le, 1982), “Osmanlı Padişahlarının Tuğraları”(2000) onun araştırma inceleme türünde kaleme aldığı kıymetli eserlerdi. Antoloji ve ansiklopedi sahasında da adından söz ettiren çalışmalar yapmıştı. “Günümüz Yazarlarından Seçme Hikâyeler” (B. Coşkun, S. Er ile, 1987), “Mehmet Akif ve Gençlik”(Abdullah Çınar adıyla, 1987), “Günümüz Şairlerinden En Güzel Çocuk Şiirleri”(1995), “Gençlik Kültür Ansiklopedisi”(2 cilt, S. Er, E. Kücet ile, 1996), “Bir Demet Şiir”(çocuklar için küçük seçki, 2001), “Şiir Defteri”(2003), “Öykü Yağmuru”(2004), “Öykü Sepeti”(2004) bu alanda hazırladığı birbirinden değerli eserlerdi.
Merhum Rıfkı Kaymaz çok yönlü bir kültür ve sanat adamıydı. Birçok dergide onun kaleminden çıkan yazı ve şiirlere rastlardık. “İttihad”, “Bugün”, “Yeni Devir”, “Millî Gazete”, “Doğu”(Erzincan) gazeteleri ile “Adımlar”(1972), “Tohum”, “Hareket”, “Çile” (Diyarbakır), “Millî Gençlik”; kurucusu olduğu “Muştu”(1976-80), “Hisar”, “Mavera”, “Türk Edebiyatı”, “Millî Eğitim”, “Yeşilay”, “Genç İstikbal”, “Irmak”, “Rahmet”, “Tokat Kümbet”, “Kültür-Edebiyat”(1986-87), “Gençlik”(1992-98) dergilerinde birbirinden güzel eserler yayınlamıştı. Daha evvel de belirttiğimiz gibi o, çocuklar için de yazan bir kalemdi. Çocuk edebiyatı alanındaki ürünlerini “Can Kardeş”, “Diyanet Çocuk”, “Somuncu Baba Çocuk” dergilerinde yayımladı. Ankara’da Hedef, Birlik, Arifan radyolarına programlar hazırladı.
Erzincan’da Doğu gazetesinde köşe yazıları, dörtlükleri yayımlandı. Vahdet, Zaman ve Vakit gazetelerinde, haftalık Tutanak ve Yeni Dönem gazetelerinde kültür-sanat sayfaları hazırladı. Çocuklara yönelik yazı ve şiirleri Mavi Kırlangıç, Can Kardeş, Kıvılcım, Diyanet Çocuk, Adak Çocuk gibi çocuk dergileri ile MEB’in ilk ve ortaöğretim Türkçe kitaplarında yer aldı. Türkiye Yazarlar Birliği’nce yayınlanan Türkiye Kültür ve Sanat Yıllığı’nda çocuk edebiyatı üzerine değerlendirmelerde bulundu. Arkın Çocuk Edebiyatı Şiir Yarışmasında “Anneciğim” şiiriyle üçüncülük ödülü aldı(1974). Gökyüzü Yayınları Çocuklara Yönelik Şiir Yarışması’nda “Sevginin Gülleri” adlı eseriyle mansiyon ödülü kazandı(1987). Türkiye Millî Kültür Vakfı ‘Hicret’ konulu şiir yarışmasında ödül alan Rıfkı Kaymaz, 1996’da Trabzon Belediyesi Naat Yarışması’nda birinci olmuştur. Tuzla Belediyesi Gül Şiirleri Yarışması’nda mansiyon(1998), Türkiye Diyanet Vakfı Çocuk Şarkıları, Güfteleri Yarışması’nda mansiyon ödülü aldı(1999). Rıfkı Kaymaz kültür, sanat ve edebiyat faaliyetlerinde hep önde giden kişilerden biriydi. O, Çocuk Edebiyatçıları ve Sanatçıları Birliği Derneği kurucuları arasında yer aldı. Bu derneğin ve Türkiye Yazarlar Birliği’nin Yönetim Kurulu üyeliklerinde bulundu.
Bir kalem erbabı olan Rıfkı Kaymaz’ın temiz ve arı bir Türkçesi vardı. O, bir edebiyat öğretmeniydi. Bu dilin doğru öğretilmesinin ve doğru kullanılmasının mücadelesini vermişti. Öğrencilerin dil konusundaki hassasiyetinin pekişmesi için çok çalışmıştır. O, ses bayrağımız olan Türkçenin kusursuz kullanılmasına büyük özen göstermiştir. Bir şiirinde Türkçeye olan sevgisini şu dizelerle dile getirmiştir: “Sensin benim ruhum, özüm, / Ana dilim, sazım, sözüm, / Elim, kolum, iki gözüm, / Ana dilim, güzel Türkçem. // O, sevincim, gözyaşımdır, / Ana sütüm, can aşımdır. /Yüzyıllardır yoldaşımdır, /Ana dilim, güzel Türkçem”
Rıfkı Kaymaz, Mehmet Akif’i çok severdi. Kaymaz, şiirlerinde hece ölçüsünü ve dörtlük nazım şeklini kullanmıştır. Şiirlerinin çoğunu koşma nazım şekliyle yazmıştır. İyi bir şair olan Kaymaz; şiirlerinde aşk, hoşgörü, bahar, anne, baba, çocuk, doğruluk, dostluk, memleket(özellikle Erzincan), gece, ölüm, peygamber aşkı gibi birçok temaya yer vermiştir. Özellikle anne konusunu sıklıkla işlemiştir. 10’a yakın anne şiirinin olması bunu gösteriyor.
“Zaman, bir ırmak gibi sonsuza akıp gidiyor. Saatler, günler, haftalar, aylar, yıllar... İnsanoğlu bu zaman şeridinde kendisine takdir edilen ömür diliminde doğuyor, büyüyor, yaşlanıyor, ölüyor… ‘Gün bugün, saat bu saat.’ Dün geçmiş, yarın ise henüz gelmemiştir. O halde ‘gün’ bugündür. Değerlendirilmesi gereken zaman ‘bugün’dür. Önemli olan saat, bu saattir.” diyen Rıfkı Kaymaz, ömrü boyunca bu sözlerinin ışığında dosdoğru yaşadı.
Rıfkı Kaymaz, sonsuzluğa gidişini ölmeden evvel yazdığı “Gidiyorum” adlı şiiriyle dile getirmişti. Yazımızı şairin bu şiiriyle bitirirken, kendisine Allah’tan rahmet diliyorum:
“Gösterdi hasretine yandığım diyarları
Yalnızlık sana veda ben sevgi kucağına
Gidiyorum sevinçle, oraya gidiyorum
Gidiyorum ümitle sonsuzluk ocağına”