- 740 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Köyün gururu
. Yunusun yalın ayak oluşu umurunda değildi. Köyün çocukları, öğretmenin kızı hariç, hep aynı şekilde okula geliyor idi. Aylar sonra kış mevsimi gelip çatmıştı. Ayakları üşüyordu. Şimdi bir ayakkabıya, çoraba ihtiyacı vardı. Annesi koyunlarının yününden çorap örmüştü amma ayakkabısız giyemiyordu.
Yunus sabah erkenden uyandırılarak yatağından kaldırılmıştı. O gün okula gitmesi gerekiyordu, Penceren bir baktı ki! Gece yağan kar sokakları doldurmuştu. O kadar çok yağmıştı ki yürünecek hal kalmamıştı.
“Anne kar yağmış ben nasıl okula gideceğim diye bağırdı”.
Yunusu evde bulunan annesi babası ve ağabeyleri duymazdan geldi.
Annesi sofrayı kurmakla, Ağabeyleri de serili sofranın başına oturmak için yer kapmakla meşguldüler.
“Haydin sofra hazır” diye seslendi yunusun annesi.
Herkes yer sofrasının etrafında daire şeklinde yerini almıştı. Ortada kocaman bir çorba tası içinde, beyaz renkli ayran katılmış yarma çorbası vardı. Kim kaşığını fazla getirir götürürse o kadar çok yiyebilecekti.
Tas içindeki çorbaya, kaşıklar yarışır şekilde dalarken “habip çavuş “diye bir ses geliyordu merdivenlerden. Bu tanıdık bir sesti. Köy bekçisinin sesiydi.
Askerliğini çavuş olarak yaptığı için Habip isminin arkasına çavuş lakap olarak eklenivermişti. Ve böyle seslenirlerdi.
Sofra başında, olanlar çorba tasına kaşık daldırmakla yarışır iken, Köy bekçisi oda kapısından içeri girdi.
Habip çavuş kapıya doğru yüzünü çevirdi ve gel kizir(tellal) halis gel! Sofra ya buyur” diye seslendi.
Bekçi Halis ise!
“sağ ol acelem var. Daha kadirlere uğrayacağım bir at da onlardan isteyeceğim. Ben muhtarın selamını getirdim. Bir ricası var sizden atınızı istiyor verecek misiniz diye sordu.
“Hayırdır, muhtar atı ne yapacak?
“Ziraat bankasından görevliler gelecekmiş. Kredi vereceklermiş. Malum kış günü, yol yok, iz yok. Yaz mevsimi olsa belki bir jeep ile gelebilirlerdi. Şimdi şoseye kadar geleceklermiş, Oradan bizim köye gelmeleri için at istemişler.
Muhtar” benim selamımı söyle! Habip çavuş atını çocukların birsi ile şoseye gönderiversin” dedi.
“Büyük oğlanların işi var. Geriye Yunus kalıyor, o da okula gidecek. Şayet Muhtar öğ-retmenden izin alırsa ki biliyorum alır. Ben de atı Yunus la gönderirim”
Bu cevap bekçi Halisi tatmin etmişti.
” Diğer atı da Kadir’in oğlu ile göndereceğiz. Korkmasın hemen arkasından o yetişir. Ben giderken öğretmene uğrarım. Muhtarın selamını söyler Yunus’a izin alırım. Sen çocuğu ata bindir gönder ”diyerek oda kapısından çıktı.
Yunus, ata bindirilerek yola çıkarıldı. At sırtında arkasına baka, baka, asfaltlı yola kadar geldi. Atını orada bulunan erik ağacına bağladı. Sağına soluna bakınarak beklemeye başladı.
At sırtında üşümüştü. At’ın sırtından yere inmiş, ısınmak için zıplayıp duruyordu. İkinci bir at hala gelmemişti. Tam bu sırada bir jeep yanında durdu. İçinden iki kişi inerek Yunusun yanına geldi.
İçinden iki kişi indi. Soğukta üşümüş zıp zıp zıplayan, bu küçük oğlanı gören bankacılar önce bakıştılar sonra yunusu incelemeye başladılar.
Kulaklarını kapatan uzun sarı saçları, saçlarını örten eski olduğu belli olan solgun büyükçe bir şapkanın altında soğuktan kıpkırmızı kesilmiş yüzünde parlayan iki göz. Sırtında vücuduna göre büyük sayılacak, kol dirsekleri yamalı bir ceket, Dizleri ve arkası bir başka renk kumaşla yamalı pantolon altında çıplak ayaklarına aldırış etmeden ısınma hareketlerine devam ediyordu.
Bankacılar yanına geldiler.
“Saraylıdan bizim için at gelecekti sen mi geldin, Diğer at gelmedi mi, Biz iki tane at istemiştik. Diğer at nerede? Sorusuna
Yunus mahcup bir tavırla, “Siz bankacılar mısınız? Bankacılara at’ın birisini ben getirdim. Diğer at’tan haberim yok. Diyebildi.
Bankacılar birbirlerine dönerek;
Uzun boylu bankacı Şişman kısa boylu olana “Sen git bana da bir at gönder ben köy muhtarlığında bekleyeceğim at oraya gelsin sözünü bitirmeden,
Şişman kısa boylu olan;
“ Şükrü Bey sen önce git. Ben bu köyün muhtarlığında bekleyeyim “diye karşılık verince:
Uzun boylu olan ata bindi. Yunus da arkasında yürüyordu. Bankacı çocuk gelebiliyor mu diye bir ara arkasına baktı ve yunus’un yalın ayağının üzerine basmakta zorluk çektiğini. Topalladığını gördü. İçi cız etmişti “Sen doğuştan mı toplasın” diye sordu.
“Hayır. Ben topal değilim. Ayağıma diken batmıştı. Dikenin battığı yer iltihaplanmış. Üstüne basınca acıyor. Bu yüzden topallıyorum” açıklamasını yapınca
Bankacı dayanamadı. Yunusa “şu setin üzerine çık bakayım” diyerek yol kenarındaki seti gösterdi yunus yol kenarındaki setin üzerine çıktı. Bankacı “elini uzatarak tut elimi ”dedi yunusa elini uzattı yunusun elini tuttu ve atın terkisine aldı.
Yunus da bankacı da birazcık rahatlamışlardı amma at yokuş yukarı yolda iki kişiyi zor taşıyor, sanki burnundan dumanlar fışkırıyordu.
Bankacı yol üzerindeki köye geldiklerin de:
Yunus’a dönerek “Bu köy sizin köyünüz mü” diye sordu.
Yunus da “hayır bu köyün adı ormancık bundan sonraki köy bizim köy” cevabını verdi.
“Bizim arkadaş aşağı köyde kaldı. Bak at da yoruldu. Durup bu köyden bir at isteyelim ve aşağıdaki köye ki gönderelim. Dediğin de:
Yunus birden bire” olmaz olamaz diye bağırdı”.
Bankacı Yunus’un bu tepkisine bir anlam veremedi.
”Neden bu köyle sizin köy arasında küslük mü var, neden olmaz diyorsun açıkla bana” diyerek bir şeyler öğrenmek ister gibiydi.
Yunus! “Hayır! Küs değiliz, yok öyle bir şey. Hatta benim annem de bu köydendir.
Ormancık bizim köyden küçük. Bizim köy daha büyük. ,Ormancıklılar bizim köylülere, koca Saraylıdan bir at bulamamışlarda, bizim köyden at istediler diye bizimle dalga geçerler. Köyümüzün. Şanı, şerefi ve gururu zedelenir. Size bu köyden at istetmem. Gerekirse ben tekrar gelirim “dedi.
Bankacı elini şakağına koyup düşünmeye başlamıştı. Kendi kendine mırıldanarak “Köyün şanı, şerefi, gururu ha! Sözlerini mırıldandıktan sonra;
“ Haklısın! İstemeyelim” diyerek elini arkasına doğru uzattı ve Yunus’un başını eli ile okşayarak, gönlünü almak istedi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.