- 1024 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
ANNEME MEKTUP
2018-23-7.
Anneme mektup.
Köyümün yağmurlarıyla yıkayın beni!
Ne güzelde söylemiş üstat.
Köyüm benim öz toprağım, dağında ormanında mutlu olduğum, derelerinden şırıl, şırıl sular akan, güzel köyüm. Her yıl geliyorum buralara, oysa doğduğum köy dağların arkasında, rüyalarımda görüyorum doğduğum köyü, kalbim özlemle sevgiyle titriyor çocukluğumun geçtiği yerleri gördüğümde rüyalarımda, o rüyalarımı çok seviyorum. Çocukluğumu arıyorum yıkılmış bozulmuş, içinde kimseler yaşamayan evimizde, misafir olabileceğim, annem babam yok artık, o yerlerden kardeşlerim yok olmuş hepsi ayrı gurbette.
Yoklukları çok acı, o köy artık benim değil, virane olmuş evimiz ocağımız, başkaları almış o güzelim çocukluğumun geçtiği yerleri, kapıyı aç annem ben geldim!
Babamın bağıra çağıra gelişini özledim, korkudan titrediğim o ses bile yok artık buralarda, anne bu gece rüyamda, misafir olacak ev bulamadım, o çocukluğumda dertlerimizi paylaştığımız sofralarında bir tas çorbayı paylaştığımız, samimi komşularımız yok artık. Evden gittiğinde özlerdim seni, beklerdim yolunu geldiğinde o güler yüzünü görmeyi, çok sevgi göstermezdin bana ama yinede varlığın beni mutlu ederdi. Çocukluğum nede çabuk geçmişti annem. Sana doyamadan ayırdılar bizi, töreler, gelenekler, alın yazısı dediler. Biz hep boyun eğdik, böyle yazmışlar yasımızı diye inanırdık. Sen kadın, ben kadın adayı, ne yaşadıysan bende yaşayacaktım, kadın olmanın alın yazısıydı bu, boyun eğdik işte böyle.
Düşünüyorum da, köpek yavrusunun kaderini yaşıyorduk! Gözleri açılıp ayağa kalktığında verirlerdi birilerine. Bu sabah kendimi tıpkı köpek yavrusunun kaderiyle aynı hissettim, onlarda biz kadınlar gibi hissediyor olmalı, hayatın ne olduğunu öğrenmeden koparırlar ananelerinden, titrek bacaklarıyla ayakta durmaya çalışırken bir yandan da sahipleri memnun olsun diye şirinlik yaparak havlarlar.
Ben hep mutsuz yaşadım anne. Sen de aynı hayatı yaşadın biliyorum, belki de daha beterini! Biz kadınız anne, henüz insan yerine koyulmamışız, farkında değildik, Atatürk, kadınlara özgürlük vermişti, ama biz o kuytu köyümüzün yasalarını yaşadık, geçti gitti ömrümüz böyle.
Sen çok güçlüydün, hala sana hayranım, çektiklerini biliyorum da, her şeye rağmen gülebildiğini anlayamıyorum, nasıl başardın anne. Gerçek miydi kahkahaların neşeli hallerin. Ben neden başaramadım, her daim içimde bir boşlukla ve acıyla yaşadım, gülüşlerim sahteydi, duygularım isyankâr, netsem ne yapsam da bu hayattan kurtulamadım. Ben hep uzaklara baktım, içinde bulunduğum hayatı doyasıya yaşamadım. Hep bekledim bir mucize olsunda hayatıma tat renk gelsin istedim ama olmadı anne.
Ben çocukluğumda ne yaşadım, neden ben bu kadar karamsardım. Şimdi bunları duysaydın biliyorum ki bana kızardın, yine beni suçlardın kötümserdin, belki de pis tembel derdin kim bilir daha, daha neler söylerdin. Bunlara rağmen ben seni özlerdim. Çünkü sen beni doyasıya sevmezdin, ben hep sana hasrettim, yakınında olduğumda bile seni özlerdim, sen üzüldüğünde öldürücü bir acı çökerdi kalbime, annem ben seni çok severdim, oysa sana hiç söylemedim!
Şimdi beni duymuyorsun, söylüyorum işte sen beni doyasıya sevseydin belki de ben bu kadar hayata ve kendime küsmezdim, acı çekmezdim.
Biliyor musun anne, ben de senin kadar soğuk davrandım çocuklarıma, hep uzak oldum, çocuklara nasıl davranmalı, senden örgendim, senin gibi dokunmadan sevdim, ne ben doydum onlara, nede anladı onlar ne kadar çok sevdiğimi! Seni suçlamıyorum anne sakın yanlış alınma.
Bu, kadınların zincir olmuş kaderi. Dolanıyordu boynumuza, sıkıyordu öldüresiye, çünkü biz Gerçek sevgiyi yaşamadık ki çocuklumuzda, bilmediğimiz sevgiyi nasıl verelim çocuklarımıza. Ayıp dediler, çocuğa yüz verme şımarır dediler, işin var oyalanma sevgiye vakit yok, dayak yersin dediler. Korkudan ağlayan bebelerden uzak dururdu analar. Kimse susturmazdı kendi başlarının çaresine bakardı tüm bebeler. Elbette anaların yüreği yanardı bebeleri ağladı diye. Yaşı ilerleyen insanlar tamamen duygusuz canavardı, bebegiyle ilgilenmeyip iş başında bulunan gelinler onlara saygıdan bebelerini ağlatıyor Senarlardı. Ah korku dolu orta çağ gelenekleri daha düne kadar insanın başına belaydı.
Ya şimdiki çağ, çok iyi kolay artık kadın olmak ve çocukların hayatı. Eğer ülkelerinde savaşlar ve yoksulluk yoksa. Gelenekler töreler tek, tek ortadan kalkıyor, buna çok seviniyorum ama insanoğlu kendine dert icat etmekte o kadar usta ki, şimdide başka dertler icat oluyor.
Ben de kendime dertler bulmakta çok ustayım galiba; her olanağa sahip oldum ama içimdeki boşluk hala neden dolmuyor, bunu kendime durmadan soruyorum.
Köyümde hava su güzel, çogu insan mutlu gözüküyor. Bir araya gelip havadan sudan konuşanların dışında, çoğunluk birbirinin arkasından konuşuyor, alay ediyor eleştiriyor. Kendilerini övmeleri ise cavsı; evleriyle eşyalarıyla övünüyor, herkes kendini en üstün insan ilan ediyor, kimse bir başkasını beğenmiyor. En güzel işi onlar yaparmış, dev aynası boy aynası hep ağzı laf yapanı gösteriyor; suskun olan kendini kötü hissediyor, bazen hepsi bir ağızdan konuşuyor, kimse kimsenin ne söylediğini duymuyor; lakin bir araya gelerek çok eğleniyorlar.
Onlara bakıyorum kendimi garip hissediyorum, nasıl oluyor da birbirinin kuyusunu kazan bu insanlar yüz yüze geldiklerinde dost görünerek neşeyle eğleniyorlar! Kanım donarak izliyorum, yaşanan iki yüzlülükleri! Susuyorum dinlemekle yetiniyorum; biliyorum ki cahil insanla tartışılmaz. Bu yalnızlık duygusu beni yoruyor, düşünüyorum acaba ben mi şanslıyım o insanlar mı karar veremiyorum. Bende mi bir başkalık var; onlar mı doğrusunu yapıyor, hayatı fazla mı citti ye alıyorum, mutlu olmanın gereği nedir! Galiba ben bundan dolayı hep yalnızım anne.
Bazen isyan ediyorum, neden diye, mademki kaderim hep köylü kalmakmış keşke onlardan biri olarak kalsaydım belki daha mutlu olurdum kim bilir! Bazen şanslı buluyorum kendimi orta çağ karanlığında kalmış bir toplumda doğup yıldız olmayı hayal kurarak yaşamak güzeldi, onlardan farklı olduğum halde onlar gibi yaşayıp gidişim çok ağırdı be anne.
Yakınımda konuşa bileceğin insanlar olmayışı, bu doğanın güzelliğini gölgeliyor, barı bir tane, anlayıp dinleyenim olsaydı, daha mutlu olurdum galiba, eşim de fikrime uzak kaldı be canım.
Ne diye bilirim aynı topraklarda doğsan da aynı evi yıllarca paylaşsan da ayrı kişilikler olarak yaşamak zorundaymışız bu dünya böyle imiş ne yapmalı ne etmeli. Çaresiz kalmak böyledir işte. Biz iste sekte, istememekte hayat kendi bildiği gibi geçiyor. Şartlarına uymaktan başka şans vermiyor, bazılarımıza. Şükretmek gerekse hayat boyu şükretmeyi öğrettiler, teşekkür ediyorum bana bahşedilen güzelliklere, bunca çirkinliğin arasında yıldızlar kadar parlak, evlatlara sahibim. Sağlıklı ve mutlular, benim ödülümdür onlar, ben artık mutluyum anne! Sakın üzülme..