şimdi sorsan
soğukların kalınlaştırdığı, sıcakların kavurduğu, onca yıldır sırtında taşıdığın kabuğunda yorulmadın mı sahi?
an be an daha da sırtına yapışan ayaklarının yerden kesilmesine izin bile vermeyen.
bi ara saate takıldı gözüm, sonra dalıp gittim ansızın
o sen miydin? bilmiyorum, saçmalıyormuşum gibi geliyor bazen
ama zihnimi meşgul eden öyle çok şey var ki, bazen, bıkıyormuşum gibi de geliyor,
ya da ölüyormuşum sanki
istemsizce nefes alıyorum içime çektiğim havanın karbondioksit hali boğmadan beni.
şimdi sorsan, “ne yapıyorsun?” diye
öylece boş bakınır tebessüm ederim,
belki de ağlarım haklısın sanki bundan sana ne
atamıyorum işte anılarımı geri dönüşüm kutusuna,
ceset torbaları biriktiriyorum inatla, içimi derin bir sızı kaplıyor
ve depresifliğim yine kazanıyor, bir şeyler uğruna çalışıyor çabalıyor, savaşıyor, başaramıyor ve ölüyoruz
sebebsiz değil yani tüm bu depresif haller.
“nasıl gidiyor hayat?” desen
öyle anlamsız ki,
varlığım, şu sıralar bir kabus gibi yaklaşıyor üstüme, üstüme.
bir film izledim dün gece,
izlediğim en garip filmdi belki de
her şeyden bıkıyor ve tekrar nefret ettiği şeylere geri dönüyordu insanoğlu,
fark edemiyordu yanı başındaki cenneti, arıyordu durmadan bir şeyleri,
ölümüne yakın anlıyordu yaşamı
geri dönüşün imkansızlığına yakınıyor
ve yakınırken de kayboluyordu ansızın,
sonra bu hikaye dönüp dolaşıyordu ve başka hayatlara kalıp oluyordu...
şimdi sorsan “ne yapıyorsun ?” diye...
ansızın çeker giderim...
anlattığım hikaye hayatıma sızar diye çekiniyor ya da korkuyorum bazen,
hayır yanılıyorsun,
aslında en çok sen korkuyorsun bundan,
ben sadece senmişim gibi yapıyorum, belki de sahtekarın tekiyim
öksürüyorum...
bu bir kaçış yolu değil, biliyorum
bakıyorum da ara sıra ardıma,
gülüyorum, bazen de bağırıyorum sessizce
öyle güzel düşleri var ki bazılarının
ve öyle garip sonları...
şimdi sorsan “neler oluyor ?”diye...
ne zaman duysam bu sözü,
oracıkta karnıma ağrılar giriyor hastalanıveriyorum hemen,
belki de güler geçerim
henüz gelmedim,
vardığımda haber veririm
bir çağrı bırakırım en azından telefonuna
doğmayı bekliyorum şu sıralar
ve bu yüzden tüm depresifliğim
yani anlayacağın
uzun zamandır buradayım ve sıkıntıdan yazıyorum tüm bunları
doğumumla sona erecek sanki tüm bu yazdıklarım.
bir efsane olup silinecek
belki de dilden dile anlatılacak “doğmayı bekleyen adamın’ın hikayesi
annemi tekmeliyorum yani şu sıralar.
bir dostumun anlattığı hikaye sızdı tam da şuan aklıma,
atıyla bir köyün yakınından geçerken
daldan bir elma koparan köylü kızı görüpte çok beğenip
ama durmayı kendine yediremeyip yoluna devam kibirli şövalye
yol boyunca onu düşünürken,
kılıç yarasıyla değilde attan düşerek ölen adamın hikayesi.
anlatılanlardan binlercesinden biri de sensidir artık,
farklı gibi belki de herkes gibi ama senin hikayende neler yaşandığına bakıp
sona doğru koşar adım gitmek yerine, nefeslenip hikaye içinde yeni bir hikaye yaratabilmektir belki de en güzel hikaye.,,
YORUMLAR
insanoğlu olarak bayılıyoruz zaten üstümüze yapıştırdığımız kamburlara
ve işin garibi isteyerek yapıyoruz bunu
bir sonun olmadığını bile bile
"ceset torbaları biriktiriyorum inatla"
beni en çok etkileyen cümle bu oldu
çıkamadım bu sözün içinden bir türlü
açıkcası kendimi buldum desem, yalan söylemiş olmam
ki hayat da böyle bişey
içimizde ağırlayıp durduğumuz uyku odaları misali
ya da her duygu patlamasında gün yüzüne çıkan uykusuzluk hali
kader denilen birşey var
o yüzden de herşey birbiriyle orantılı gelişiyor
tıpkı
o depresif halleriyle doğmayı beklerken
attan düşen adama dönen hikaye gibi
eğer ki ruh
insanın vücut bulmuş haliyse
kazanımlara bakmalı derim
bana sorarlarsa tabi :)))
hayat zaten çok kısa
selam ve saygıyla
seth
de güzel yorumun için
selamı aldım saygılar bizden