- 942 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
HALA BİR ŞANSIN VAR, ÇOCUK...
K/alemin izi düştü yüzüme, sandıkların küf kokusuna yenik lavanta çiçeği nazire ederken eski ve işli simli yeleğime, ben kurşun döküyorum kaç oktavlık olduğunu unuttuğum iç sesimin pişkin mizacına y/enik düşüp…
Kaynağı kurumuş olsa keşke acıların bir de ekşiye çalan yüzüne hangi hitabın gölgelendiğini görmek asla mümkün değilken göğe atılan çentikleri siliyorum ve kovamdaki su tükenmek bilmiyor.
Merdivenleri de silip mis gibi serilmeli adımlarım derken kayıp da düşebilirim nemli göğün ıslak yorgunluğuna göz kırparken titreyen ellerimi tutan mahcubiyetin yüzü suyu hürmetine dik tuttuğum başımı sadece Allah karşısında eğerken.
Soytarı ve oynak o mağdur yakarışın tekdüzeliğinden sivrilip de geldiğim bir ülkü hegemonyası sanki yalın ve külüstür addedilen seyrüseferinde uğruna ölünesi düşlerin de yıl dönümü.
Kahramanı olmaksa kendi hayatının, baltalandığın kadar büyüyorsun, çocuk bir de çocuk kalmayı becermişsen ne mutlu yalnızlığın keyfini sürüyorsan.
Hangi düş’ün kompartımanına gizlendiysen bil ki yakalanacaksın er ya da geç sonra da dışarı savrulduğun yetmezmiş gibi kapışılacaksın her müzayede sonrası ilk fiyatın hayalini kuran beynamaz bir seyyah gibi yolun ortasında bırakacaklar seni.
Hayali bile güzel yaşama ihtimalinin olduğunu düşündüğün her ayracın her belirtecin ve her imgenin tuzağına düşen kaleminden soyutlanmak istemediğin değil mi ki tek umudun…
Temsili bir resim gibi insan sürekli fırçanın bıraktığı izleri takip eden ve her rengin albenisine tanık ve sadık bir göz farı adeta az sonranın muhasebesini dünden yapmış olsa da telaşlı bazı bazı.
Renk cümbüşünde en sevdiğin renkleri masa üstü yaptım ve tüm kuşları şahit bildiği tepesinde ağacın sinmiş bir kedi belki de içindeki handikabı sonlandırmak adına avına gözünü dikmiş.
Etrafımı kollarken unuttuğum detaylara ne zamanki yolum düşse genelini örtüyorum tüm mevsimin ve sadece ara sıra atıştıran yağmura odaklanıyorum. Yeni yıkadığım kelimeleri daha da ıslanmadan toplamalı ve ütülemeliyim ki her kırışıklığın hesabı da benden sorulmasın.
Ütünün fişini ne zamanki çekmeyi unutsam en dalgın halim gelir aklıma tıpkı mıntıkasında unutulmuşluğun hesabını veren çömez bir hizmetli gibi peşini toplarım ne ise savrulmuş belki de savunmasını yaptığım bir dosyadır mütemadiyen hesap vermekten yorgun düşmüş bir t-cetveli gibi.
Ben olma savaşı filan da gütmüyorum hani sadece hızlı yaşayıp hızlı ölmeyi dileyen bir faniyim belki de aklı ölümde takılı bizatihi yürüdüğüm bu coğrafyanın ulaşamadığım tepelerinde bir kar örtüsü olma özlemi duyarken mevsimin yağmayan karına müptela ve kendimi ödüllendirdiğim o kış güneşi.
Barakası yıkılmış hangi serkeşse zalim bir oyunun da müdavimiyiz işte bizler derdest olmanın derdine düşmüş bir de rezil düzenin müptelası olmuş kimlik numaralarımız dışında rakamların pek de önem arz etmediği kısıtlı bütçesinde fink atarken şehrin göbeğinde unutulmuşluğun hazzına yenik.
Kaderin yanlı bir taraftar olduğunu görmemek mi?
Yıkımın eseri yeni bir enkaz olma yolunda sanırım su testisi suyolunda kırılıyor, çocuk.
Demem o ki; firar ettiğin hangi yürekse asla gocunma ve saflığın keyfini sür varsın künyendeki ismini de telaffuz etmesinler üstelik sırdaşlarının cehaletine ver sen tüm olup biteni ve durmadan yürü, sevgili çocuk belki arkanda olmayacakların derdine ve hasretine düşeceksin: düş de yeter ki başın düşmesin öne.
Pas geçen soytarılar…
Zan yüklü sıfatlar…
Aklına mukayyet olman iken gereken ve her şeyden çok önce sakın saf dışı kalma hayattan: uzağında kalsan bile verilen savaşın unutma ki; hayatın diğer adı huzuru aradığın o güzergâh.
Mutluluğun mutlak olduğu gün gibi aşikâr ve Allah dostu olan insanlar yeter ki çekmesin ellerini senden.
Kıyıya vuran ölü bedenlerden olmadığın sürece hala bir şansın var, çocuk.
Yeter ki ölü doğmasın günün ve umutların…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.