- 744 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Renklerinden Sıyrılmadan
Çocukların seslerine akıyorum büyük bir sabırla. Görünürde öylesine yürüyorum oysa. Üstümde şık bir giysi, topuklu ayakkabılarımla zarafet denen şeyin vücut bulmuş hâli şeklinde, bir kuğu misali süzülüyorum kaldırımlardan. Çevremdeki gürültüden beni sıyıran şeffaf bir perde oluşturuyor bu zarif görüntüm. Oysa ben de diğerleri kadar içindeyim onun. Kornalar, bağıra çağıra konuşanlar, kahkaha atanlar, küfredenler... ve sesle yetinmeyip varlıklarıyla, yüzlerindeki bin bir ifadeyle, hatta susuşlarıyla o gürültünün bir parçası olanlar... Onları duymamak mümkün mü?!
Sek sek oynayan çocukların olduğu bir sokak olmalı bir yerlerde... Ya da ne bileyim saklambaç da olabilir... Beş taş, kovalamaca... Oyunun ne olduğu önemli değil... Önemli olan o sokağa çocuk nefesi üfleyip etrafına bir koza örmesi... Dışarıda bırakması yetişkinlerin dünyasına ait her şeyi...
Peki ben nasıl geçeceğim o sınırdan? Bu kargaşadan sıyrılıp üzerime nasıl geçireceğim yıllar öncenin beş taş oynayan o küçük kızını? Çıtı pıtı görüntüm inandırmaya yeter mi onları bir çocuk olduğuma? Giysilerim, ayakkabılarım, çantam, rimelimle geçemez miyim çocukluğun o el değmemiş diyarına?
Hem öyle sokaklardan yetişkinler geçmeyecek diye de bir kural yok ki! Ben de küçük bir kız oldum bir zamanlar. Dört nala koştum, çizgilere basmamaya çalıştım, taşları atıp atıp tuttum. Bunları yaparken koca koca adamlar ve kadınlar geçti yanımdan. Hep kocaman bir tebessümün parçası olarak, geçmişlerinden bir resmin içine girmişçesine bir özlemle oyunumuza katıldılar bir şekilde... Kendimize dışarıdan bakmamızı sağlayıp her şeyleriyle “çocuk olmak güzel şey” dediler. Biz anlayamadık tam olarak tabii, onların oradan geçişinin de oyunun bir parçası olduğunu. Çocukluğunu kısa bir süre için de olsa tekrar giyinen bir büyüğün çevresine yaydığı o ışıltının biz çocuklarınkini nerdeyse aratmayacak yoğunlukta bir parlaklığa bürünebildiğini de bilmiyorduk. Neyse ki sezgilerimiz güçlüydü de uzattıkları o görünmez eli tutuyorduk sıkı sıkı... İzin veriyorduk sokağımızdan gönül rahatlığıyla geçmelerine.
İşte ben de o geçmesine izin verilen büyüklerden biri olmayı umarak kalabalıktan bir an önce sıyrılıp çocuk seslerinin taştığı bir sokağa varmak istiyorum şimdi. İşim zor, farkındayım. Öyle bir sokağa açılan bir evin kapısından çıkıp karışmayacağım çünkü o çocuk çocuk kokan dünyaya. Daha dışarının her türden kirine pasına bulanmamış, tarü taze bir ruhla geçemeyeceğim sek sek oynayan kızların yanından, bu sabah evimden çıktıktan sonra yaptığım gibi...
Şimdi yapmak istediğim şey, tekrar sabaha dönüp güneşin yerini o zamanki konumuna getirmek kadar olmayacak bir şey aslında. Aradan o kadar çok saat geçti ki! Sabahın öğleye evrilmesi gibi ben de evrildim onca zaman içinde... Öğle oldum, sonra ikindi... Akşam olmama ramak kaldı... Ve şimdi sabah olduğum zamanki ben olmaya soyunuyorum. Üzerimde kat kat giysi...
Oysa biraz beklesem, güneşin batacağı o saati... Bu kargaşanın üzerine gece denen perdeyi indirip susturmasını gürültüyü... O zaman insanların sesleri o gürültünün parçası olmaktan çıkar, belirginleşir. Kalabalık dağılır çünkü... Tek tek, ya da birkaç kişilik gruplar hâlinde var olmaya başlar o insanlar. İçlerindeki çocuğu derinlerinden çıkarıp dışarı salmak için ille de çocukların olduğu bir sokakta yürümeleri gerekmez artık. Zaten çoktan uzatmıştır başını çocuk dipteki o karanlıktan. Seslerin azalmasını; bir gürültünün parçası olmaktan çıkacak kıvamda, renklerinden sıyrılmadan, ait oldukları insanların seslerine dönüşmesini beklediği o yerden bir an önce çıkmak, “burdayım” diye haykırmak istiyordur artık.
Tıpkı sabah kapıdan çıkan o kadının ya da adamın yüzünde ışıldayıp duran parıltıda var olduğu dakikalardaki gibi yine belirmek ister bir şekilde. Sek sek oynayan, koşturan çocukların olduğu o sokakta; güneşin konumundan bağımsız olarak sürüp giden sabahı buraya getirmek, gün boyu süren yarışta kaybettiği şeyleri geri vermek ister bir parçası olduğu insana. Çok saçma kaçan bir söz söyletir ona mesela. Gülünç olmaktan uzak bir espri yapmasını sağlar. Aptal saptal bir film seyrettirir.
Gün boyu arasında kaybolduğu kalabalıktan onu tam olarak çıkarıp sadece kendisi olarak var olmasını sağlayacak, başkalarını dışarıda bırakan bir perde germesini sağlar hayatla arasına... Çocukların oynadığı bir sokaktan geçirir bir bakıma onu yani... İçine karışıp aktığı o nehrin çocuk seslerine kavuşmasını sağlar.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.