kafka milena ve öteki kız
mektup okumayı pek sevmem heleki mektup okuma yazma kültürünü görmüş biri olarak bile, kafkanın milenaya mektuplarını da merakımı yenemeyip okumak istedim, ki internette karşıma zaten çıkıp duruyordu.
daha fazla dayanamayıp okudum en sonunda, çok fazla ilerleyemeden aklım milenaya takılmaya başladı önce milenayı mektuplarını okumalıyım dedim çünkü benim bildiğim milena franzın mektuplarında bahsettiği senin franzın dediği milena değil,
benim bildiğim milena nazilerin en güçlü olduğu dönemlerde onlara karşı mücadele etmiş, hayat ve yaşama azminden asla vazgeçmemiş, öleceğini bildiği halde son ana kadar ideolojisinden ve fikirlerinden vazgeçmemiş hayata tutunmaya çalışmış güçlü bir karakter.
kafkanın mektupları var ama milenanın bir mektubu yok ortada, ilişkinin sırlarını çözen yazışmaları milenanın max brood a yazdığı mektupları imternette araştırmaya başlıyorum, karşıma bir çok done çıkıyor
önce kafkadan bir iki alıntı ile milenaya geçiş yapacağım,
"beni sana getirecek bir yol bulmuştum, karanlıktan aydınlığa kavuşacaktım. bu yolu umutla, sevinçle kazmış, kendimden de bir şeyler katmıştım. beni sana getirecek bu yola çıkmak üzereyken ’gelmiyorum’ sözüne çarpıyorum şimdi, sendeliyorum elbet."
bu sadece bir gitme özlemi asla gidemeyeceğini bildiği halde hatta milena nın maxa söylediği “müdüründen izin almaya cesaret edemez”
aşkı için ölmeyi göze alan adam müdüründen izin alamıyor ne kötü bir tezat.
"ben yıktım onu sözü çıkmıyor usumdan. tersine inanmak kadar gerçeğe aykırı bu söz. bu ne benim suçum ne de başkalarının. ben karanlıkların adamıyım, ortaya çıkmamam gerekir, en doğrusu bu."
"yalnız şu var: gelecekten söz açarken, benim yahudi olduğumu unutuyorsun zaman zaman. tehlikelidir yahudi ırkı, senin ayaklarına kapanmış olsa bile."
yahu kadın yahudi olmadığı halde savunduğu ideolojiler uğruna yahudi severler kampında can veriyor. hangi tehlikeli ırkmış o milenayı korkutacakmış.
babasıyla olan ilişkisi sebebiyle bilinçaltında kendini bir böcek olduğuna o kadar inandırmış ki (dönüşüm ve yargı romanlarında olduğu gibi) yine bu metaforu kullanmış.
milena ise etrafındaki hayatla ilgilenmesini sağlayan bir etken olmuş onun için.
şimdi sadece milena’dan dinleyelim
“onun için hayat, diğer insanlar için olduğundan bütünüyle farklı; bir kere, para, borsa, döviz kurları ya da bir daktilo onun için tamamen gizemli şeyler (ki aslında gerçekten de öyle, sadece biz öyle görmüyoruz), bunlar onun için, kesinlikle bizim gibi bakmadığı, alabildiğine tuhaf bir muamma. mesela kendi memuriyetinin, sıradan bir görev ifası olduğu söylenebilir mi? küçük bir çocuk için bir oyuncak lokomotif ne kadar akıl sır ermez, ne kadar hayranlık uyandırıcıysa, onun için de iş –aynı zamanda kendisininki de– öyle. dünyanın en basit şeyini bile kavrayamıyor.”
“hiç onunla postaneye gittiniz mi? bir telgraf yazıyor ve kafasını sallayarak hoşuna gidecek bir gişe arıyor, ardından neyin ya da kimin yüzünden olduğunu hiçbir şekilde anlayamadan bir gişeden diğerine yöneliyor, ta ki doğru gişeye gelene dek ve ücreti ödeyip para üstünü bozukluk olarak geri alınca bu bozuklukları sayıyor, kendisine bir kron fazla verildiğini fark ediyor ve gişenin arkasındaki kadına o bir kronu geri veriyor. sonra ağır adımlarla dışarı çıkıyor, tekrar sayıyor ve aşağıdaki son basamakta, geri verdiği bir kronun aslında kendisine ait olduğunu görüyor. düşünün ki siz o sırada çaresizce onun yanında dikiliyorsunuz, o ise ağırlığını bir o ayağına, bir bu ayağına vererek ne yapması gerektiğini düşünüyor. geri dönmek desen zor, yukarıda itiş kakış bir yığın insan var. “boşver,” diyorum. dehşet içinde bana bakıyor. böyle bir şeye nasıl boşverilebilir? kaybettiği bir krona üzüldüğünden değil. ama bu doğru olmaz. elindeki para, bir kron eksik. insan bu konuyu nasıl kapatabilir? bunun üzerine uzun süre konuştu. benim yaklaşımımdan hiç hoşlanmamıştı. ve bu her dükkânda, her restoranda, yanından geçtiğimiz her dilencide, farklı biçimlerde tekrarlandı.”
“bir keresinde, bir dilenciye iki kron verdi ve paranın üstü olarak bir kron geri almak istedi. kadın, hiç parası olmadığını söyledi. orada en az iki dakika durup bu meseleyi nasıl halledebileceğimizi düşündük. o sırada aklına, iki kronu dilenciye bırakabileceği geldi. ama daha birkaç adım atmıştı ki, suratı beş karış oldu.”
“belki bir gün baba olmayı başarabilseydi, kendi babasını daha iyi anlardı.
tüm hayatı yanlış bir varsayım üzerine kurulu, kendisine ve çevresindekilere psikolojik şiddet uygulayan bir adamdır”
kendi gücünü onda bulamıyor milena, yalnızca kocasından göremediği sadakati ve karşılıksız aşkı onda gördüğü için duygusal açlığını doyurmaya çalışıyor. kafkanın durumuda da benzer şekilde, milena’nın güçlü karekterinden ve duruşundan etkilendiği ortada.
yani ikisi de kendilerinde olmayanın peşinde. kafka aksine korkak, duygusal ve çekingen bir adam. kafka’ın bu çekingenliği ve korkaklığı kendisini rahatsız etmiş ve daha ilişkinin başında kararını vermiş ama kafkanın sağlık durumunun kötüye gitmesi ve milenanın kafka’nın yaşadığı karşılıksız aşkının sadakatine duyduğu hayranlık yüzünden mektuplaşmayı sürdürmüş,
karakteri güçlü kadınlar, aynı şekide hayatlarındaki adamın da öyle olmasını isterler ve öyle adamlara aşık olurlar. milena zerre aşık olmamış kafkaya, kafkanın sevgisi ne yazık ve acıdır ki tek taraflı bir aşktan öteye geçmemiş.
gelelim öteki kadın dediğim kişi kimdir bu öteki kız kafka’nın nişanlısı ve milenayı tanıdıktan sonra terk ettiği, terk ettiği yetmezmiş gibi aşşağıladığı kadın julie worhyzek tir, neden aşşağılamıştır diyorum.
onuda yine mektuplarından çözüyoruz, adını hiç kullanmamış olması ve hep öteki kız diyerek bahsetmesi, julie ayrılmak istemeyip kafkaya yolladığı aşk mektuplarını milenaya göndermiş ve hatta milenanın tatlı sert julie yı azarlamasını bile istemiş, kendisine bir daha yazmamasını ve istiyorsa milenaya yazabileceğini söyleyerek ötekileştirdiği kadın.
ne berbat bir aşıkmışsın kafka dedirtiyor bana bile ama şurası bir gerçek senin üzerine aşk mektubu yazacak adam gelmedi henüz.,,
edit: milena ve kafkanın ilişkisini merak edenler için farklı alıntıların bulunduğu güzel bir yazı
seyler.eksisozluk.com/franz-kafkanin-milena-jesenska-ile-iliskisi-tek-tarafli-miyd
YORUMLAR
Kafka bu aşkının karşısında güçsüz ve korkak bir karakter gibi duruyor ama milena'nın da ona gözü kör aşık olmadığı belli...evet belki kocasından göremediği ilgiyi sevgiyi onda bulmuş ve tatmin olmuştur ama bana kalırsa Kafka'nın yazdıklarıydı en çok onu etkileyen...her yazar gibi Kafka'nın da karanlık bir dünyası vardı 'sana bu cehennemi yaşatmaya hakkım yok' diyordu veya ona benzer...zorun karşısında hemen sıvışmak isteyen, hemen geri adım atan sinik erkekler-kadınlar olur ya hani tabi bu söylemi bugünün şartlarında daha basite indirgiyoruz...oysa o dönemde gerçekten kolay değildi...belki Franz'ı savunma gereği duyuyor olabilirim ama neticede uykusuz gecelerinde deli gibi yazan, düşünen ve bir taraftan da hastalığın pençesinde boğuşan birinden bahsediyoruz. Milena'nın da evli oluşu ona bir engelli koşu gibi gözükmüş olabilir. Ama benim tezim evli olmasaydı da ya da kocasını terk edip koşa koşa Franz'ın ayaklarına kapansaydı da, ya da tam tersi Franz kapısına dayanıp kolundan çekip götürseydi de bu çiftin biraraya gelemeyeceği baştan o kadar bariz ve belli ki...olması gereken bazı şeyler eksik gibi geliyor bana...Aşk'ın yakan-kavuran, hani 'dünya üstüme gelse vız gelir!' başkaldırısı yetersiz sanki...Milena'nın da ona kör kütük aşık olmadığı aşikãr...bütün bu olumsuzlukları biraraya getirince değnekleriyle ayakta durmaya çalışan zavallı bir adam görüntüsü çıkıyor...
Milena'yı çok okumuş , çok araştırmış değilim yalnız Kafka'nın yazdıklarından esinlenerek söylüyorum evet güçlü bir kadın...ne istediğini bilen ve fikirlerinin arkasında duran, 'höt!' deyince kolay kolay yıkılmayacak izlenimini bırakan biri...ama Kafka'ya bakıyorum üflesem düşecek gibi görünüyor...ama bu adama uyku sanki haramdı...zehir zemberek uyku nedir bilmezdi...düşünür, düşünür ve sabah ederdi...
işte ben bu Kafka'yı seviyorum ...karanlığın dibini gören ve o uçuruma bile-isteye her gün paraşütsüz atlayan adamı...yoksa dilenciye ya da kasiyere bir kron fazla ya da eksik vermenin hesabını yapan Kafka'yı değil...açıkçası Kafka gözümden yine düşmez ama bunu söyleyenlerin hakkında şüpheye düşer ve Milena'ya kızarım...
Kaç ay öncesinde kahramanlaştırdığınız ve idol haline getirdiğiniz insanları ne kadar tanıyorsunuz? diye sorgulayan bir yazı okumuştum ve içinde öyle sevdiğim aydın isimler vardı ki kanım durmuştu ve kaç gün kendime gelememiştım...
evet okuyalım, bilelim ama bu hataları yüzünden yaptıkları güzel şeyleri hiçe sayarak bütünüyle kökünden yok etmeyelim...
teşekkürler güzel yazıydı...
seth
benim şu yazıdaki tek yorumum kafkanın kötü bir aşık olmasından ibaret, bunun da arkasındayım hala, insanın böyle insanüstü şeyleri hayal edip yazabilmesi için kötü bir aşık olması gerekiyor diye de düşünmüyor değilim, sıradan bir hayatı ve üstüne sıradan bir aşk hayatı olsaydı kafka da şuanki sevdiğimiz kafka olmazdı zaten, yazımızın üçüncü karakteri tam da böyle bir kız, sıradan bir hayatı olan biri tek sıradışılığı kafka gibi bir adamla evlenme arifesine gelmiş olması
belki kafka bu evlilikten kurtulmak için milena ile bir aşk yarattı kafasında, böyle bir adamın değil dünyasını hayal dünyasını tahayyül etmek zaten zor
kafka korkak hesaplı kitaplı veya katil dolandırıcı şu bu olabilirdi, ben değil kafkanın kimsenin özel hayatına girmem, aslında kafka bile özel hayatına kimseyi sokmak istememiş
ama madem okuduk sevdik hayal dünyasına girdik çıktık, yazdıklarına eleştri yapmak haddime değil ama yaşadığı aşkın gerçekliğine şöyle bir baktım sadece,
denizin de dediği gibi hiç olmadı belki de böyle bir aşk :)
Gule
nedense Milena'nın bir hayal ürünü olduğu ve hayatında hiç olmadığı düşüncesine katılmak istemiyorum...bu benim görüşüm...bunun aksini ıspatlayacak yeterli delillerim olmamasına rağmen...yine de içimdeki yosun tutmuş bu küflü ses tortularıyla onları bir elmanın iki yarısı gibi görüyor ve bıçakla ortadan ikiye bölüp birbirinden koparacak kadar da insafsız olamıyorum...nedir bu biliyor musun? acının yanında biraz romantizm olsun şeffaflığı ve rahatlığı...
vardı veya yoktu...aşıktı ya da değildi...hayaldi ya da gerçekti...
ben onları öyle sevdim...bitti bu kadar...kafamda sergilediğim bir oyun ve sahne var...o bir figüranın topuğuna sıkarsam bütün kadro dağılır...seyirciler asık suratlı evlerine gider...hiç istemeyecekleri bir son...
benim sırtımı yasladığım gerekçem işte bu kadar basit...
Bir yerde okumuştum ama hafızamı zorlasam da hatırlayamadığım bir detay var. Milena'nın aslında hiç olmadığı ve onun da diğer pek çok şey gibi Kafka'nın muhteşem haya gücünün bir ürünü olduğu ile ilgili bir yazı idi. Bilmem, belki de öyledir.
Sevgilerimle.
seth
belki de kafkaya lazım olan böyle hayal ürünü ulaşılamaz bir aşktır.,,