- 2037 Okunma
- 15 Yorum
- 4 Beğeni
ŞEYTANIN BACAĞI
Allah “Yalnızsınız artık” dedi. “Ben karışmıyorum!” Uçurumun dibinde bekleyen trajedi, sabırsızdı. Dünyanın anlamsızlığını en iyi uçurumlar bilirdi. Ve yalancıları. Blöf yapanları da. Ah bu ne büyük saygısızlıktı ölüme.
//Evimize çıkan merdivenlerde seramik saksılar. İçlerinde sardunya ve begonyalar. İçlerinde beyaz filtreli izmaritler. Tekleri basamaklara dağılmış eski ayakkabılarımız da orada yüzükoyun yatmakta. Koşarak inmişiz de rüzgarımız kalmış merdiven dibinde. Annelerimizin gözleri rüzgarımızda. Birazdan ağlayacak gibi duruşları bu yüzden değil. Daha içlerinde dişlenmiş bir elma gibi çürüyor dertleri. Az kalsın unutacaklar. Hiçbir zaman atlatamayacaklar. Hamur kokusu sofamızda. Bir de geceden kalma sigara dumanı. İşte biz öyle mutlu bir diyardan geliyoruz.//
Yazarsam kalbimin dağlarına bahar gelecek diye umut ediyorum. Yaz gelecek, bu kasvet dağılacak. O zaman güneş çıkacak ve güneş bütün hüzünlülerin hamisidir.
*
Şu göğsümün bir yerinde endamlı bir orman var. Oraya yosun tutmuş bir mezar, eski bir kaya ve yıkık bir çeşme yakışırdı. Belki fırtınada kırılmış bir ağaç. Çürümüş bir kütük. Çatısı göçmüş bir kulübe...Taşlarının arasında acı otlar fışkıran bir duvar. Ve belki bir dere. Kenarında bir dal parçasına bilmem kimin mintanı takılmış bir dere...
*
Gittim ona. Yoktu. Çünkü öldü. Beş gün sonra bulunmuş ölüsü. Kahveci dedi. Eşek arıları burun deliklerine yuva yapmış. Büfeye bakıyordu, dedi. Büfede kalp ilacı, Menderes’in bir fotoğrafı iki de akide şekeri bulmuşlar. "Karıncalar pervazın altından akın ettilerdi. Yetişmeseydik Faruk Abinin ancak kemiklerini bulacaktık" dedi kahveci. Beş güne yetiştik diyor. Beş koca gün büfeye baktı Faruk Abi. Kimseye, hiçbir şeye değil aslında. Büfenin camındaki Faruk Abiye.
*
Şuraya mutluluğu çağrıştıran bir şeyler bırakalım. Belki orada çiçekleri kirli dünyadan ayıran kırık bir çit de vardır. Belki ileride bir kulübe, kulübenin içinde yapayalnız bir ihtiyar kadın da vardır. Belki kadının içinde boz renkli taş gibi, gri beton gibi, mor bir bulut gibi bir parça da keder vardır. Belki kederin içinde kapkara bir ölüm, sonsuz derinlikte bir kayboluş, açlık ve terkedilmişlik de vardır. Şuraya biraz daha siyah sürelim. Bakın, lanet olası bir hayat şekillenmeye başladı bile. Bunu hepiniz başarabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey etrafta olup bitene gözlerinizi kapatmak.
Evet, her güzel şey gibi bu güzel şeyin de sonuna geldik? Ne görüyorsunuz?
*
Ben o sandalyeye çıktım bir kere. O ipi boynuma geçirdim. O cellat sandalyeye tekmeyi vurdu. Siz aralıksız dua ediyorsunuz ve ölmediğim için şükrediyorsunuz. Oysa ben uzayan bir can çekişmeden başka bir şey yaşamıyorum. Kesin artık bencilce dualarınızı. Kalbiniz incinmesin diye sonsuza kadar çırpınamam. Bırakın o nefes kesilsin. Bırakın o boyun kemiği kırılsın. Dualarınız sessizce geri çekildiğinde benim için bütün bu çırpınış son bulacak...Bir ceylanın kırkbeş derece tutunuşla sarp kayalıklardan bir nehir kenarına inişi gibi, artık o güzel ülkeye gitmek istiyorum...
*
Şimdi ne yapacağımı bilmiyorum.
YORUMLAR
şeytanın bacağını bu sefer kıracağım diyordum...ama her seferinde lime lime oluyordum...artık ağrı kesici kullanmam gerekmiyordu...her acımı susturacak, unutturacak doğal enzimleri damarlarım kendi kendine salgılıyordu...dolayısıyla havva kızı ayaklarıyla değil de daha çok kütük gibi dolaşıyordum aranızda...bıçak gibi kesmiyordu bakışlarınız ve acıtmıyordu hiç...ölmeyi becerebilseydim yüksek bir dağın eteğinden bırakırdım kendimi...o da bana uzak olduğu için değil, sırf sesimin yankısını duymak için...sırf karnımı deşecek ağrıya saplanmak için...en son bi trenle çarpışmıştım, hãlã raylarını, vagonlarını toplayıp bulamadı kendini...neticede duvara duvar gibi bakarsan çivilerini de kendin sökersin, yok eğer canlı gibi bakarsan isa gibi gerilirsin çarmıha...ben de trene öküz gibi bakmış olacağım ki, yamulan ben değil, o oldu...
ama seni saksıdaki sardunyalara hep sordum Aynur ...nazik ve çıtkırıldım orkidelere ve begonyalara...her yokluğunda her gün gelincik tarlasındaki bir gelinciğin o ince kırılgan boynu düşüyordu elime...bir elim sende dedim...al yüreğimi sar yarana...sonra bonsai çiçeğimin dökülen yapraklarını yerden topladım...'ama sen anlatmazsan bilemem ki derdini...neden böyle çırılçıplak kaldın? neden üşüyorsun güzelim söyle bana' dediğimde belki benle konuşur diye çocukça beklentilerim oldu, olmadı değil...insanı boşver daha çok bir çiçekle konuşmuş olmak gözümde daha anlamlı göründü o an ve ziyadesiyle mutlu etti beni...
seni bugün de, yarın da, öbür gün de, ertesi gün de, daha daha ertesi gün de sulamayı unuttuğun o güzelim
sardunyalarına, begonyalarına soracağım...bir sesim sendeyse, bir sesim de onlarda...içeri al emi unutma!
...
p.s: yere bakıyorum... çiçeğim gözümün önünde yapraklarını döküyor...ah anlamıyorum bu çiçeğin dilini...her akşam aynı fasıl bizimki 'neyin var kuzum, niye konuşmuyorsun benimle?'
sevgiyle yürektesin gülüm😘
Seküler algı dünyevi bir pencere açmakta yaşama
Yaşarken olayları zirve zannı doğmakta da mazi uçurumlarla dolu
Bu arada
"Bir yeteneğim var sanıyordum. Doktora gittim yetenek sandığım şeyin kişilik bozukluğu olduğunu öğrendim." demişsiniz bir yerde
O sözde bile yetenek tescilli bence
"Fazla tevazu göstermeyin gerçek sanırlar" sözü de yabana atılmaz hani
Ünlü psikiyatrist Jung, Picasso'nun açtığı bir sergiyi gezerken bir yerde etrafındakilere döner ve tipik bir şizofreni der
Şimdi burada Jung'un modern resmi karşılayış biçimi bu da, bir meslek yanılgısı da olabilir bu
Öyle ya, Picasso şizofren olsa ne gam, her şizofren Picasso mudur?
Ben de şaka maka dağıldım gittim
Nihayet
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla...
Sevgili yazarımızı nasıl da özlemiştik.
Hoş geldiniz hoş geldiniz.
Bu arada, sizden bir ricam var sevgili Aynur Hanım.
Değerli Bedri Tokul Hocam, bilmediğim bir nedenle bana engel koymuş. Hazır sayfanızda görmüşken dile getireyim dedim.
Malum, Bedri Hocam, benim büyüğüm ve inanılmaz değer verdiğim, saygı duyduğum bir insan keza kalemi de öyle.
Her yazısını büyük zevkle okuyorum lakin tebriklerimi ve beğenimi dile getiremiyorum.
Bunca zamandır bu ailenin bir parçası olmuşken kimseye saygısızlık yapmadığım gün gibi aşikar yine de bilmeden bir hata mı yaptım, diye de kendimi sorguluyorum.
Sevgiler, selamlar.
güneşin doğuşunu beklerken sukulent hanımla sizi okumak çok iyi geldi
...
Aynur Engindeniz
Sevgili Aynur özlemişim yazılarını kana kana okudum. Hoşgeldin
Sevgilerimle.
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz
Gelir mi gelmez mi derken
İnce ince düşünürken
Bir çiçek kalkmış gelmiş
Bacım olur kendileri
Anlayan anladı beni
Vay vay kimler gelmiş
Günlerdir nerelerdeymiş
Özleyesi gelmiş birden
Tam ümidi kesmiş iken
Deftere can kattı resmen
( Nazan Öncel Manuş Babadan çalıntıdır)
AYNUR BACI HOŞ GELDİNNN...
Aynur Engindeniz
Hoş bulduk abi.
Şimdi ne mi yapacaksın; yazarsan kalbinin dağlarına bahar gelecek.. Tüm odaların arka taraflarını çekenler görürler. İyi görüyorsun yazma adına.
Yaz..
Aynur Engindeniz
lacivertiğnedenlik
Merhaba Sayın Yazar
Evet uçurum ağzı yazı
Uçurum kenarı çiçekleri gibi her an düşmeye hazır ama rüzgâra en dirençli
İnsan kurdu insanın demişti feylesof Âdem’den elmadan beri
İnsan ateşi insanın sonrası insan külü insanın
Uçuruma gözlerinizi dikip baktığınızda, uçurum da sizin içinize bakmaya başlar
Demiş idi Friedrich Nietzsche.
Yaşamak uçurumla göz göze gelmek bazıları daha yakından bakıyor bazıları daha uzaktan daha derinden ya da daha uçurum içinden
Sonrası insana insan olmayan sahip çıkıyor toprak kurt börtü böcek
Uçurum aşağısı
Ne demiş idi Kısakürek;
Var mı Allah 'tan yukarı, kabirden aşağı?
Toparlan ruhum gidiyoruz; sen yukarı, ben aşağı!
Yaban da olsa arılar kara da olsa toprak sahip çıkıyor son fasılda tene
Ruh ise kıyısında uçurumun ya düşecek ya yükselecek
Daha fazla uzatmadan çok beğendim diğer yazılarınız gibi çok güzel idi
Hoş geldiniz sizin gibi değerli bir kalemi okumak ayrıcalık her zaman
Saygı ve esenlikle sayın Yazar
Elbruz.
Aynur Engindeniz
Sevgili Aynur kardeşim uzun sayılacak bir ardan sonra seni ve yazılarını defterde görmek büyük keyif.
Hoş geldin.
Saygı ve sevgilerimle