ADEM ELMAYA DEDİ'Kİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“ Mantıkçı pozitivistlerin bile âşık olma yetisi vardır.”
Kenneth Tynan’ın 1989 basım yıllı Profiles eserinden alıntı.
- Nerede kaldın be güzelim? Bir saattir bekletiyorsun beni.
- Özür dilerim aşkım ama trafik çok yoğundu. Sabah sabah arabalar kavga eden dinazorlar gibi bağırıp duruyorlar. Zaten gerildim geç kaldım diye, lütfen üzerime gelme.
- Peki, bakalım sevgilim… Kahvaltı diye geldik, öğle yemeği yiyeceğiz artık.
- Ama ama Mehmet ya!
- İyi, tamam bişey demedik. E! Anlat bakalım konser nasıl geçti? Bensiz eğlenebildin mi sevgili?
- Of! Görmen lazımdı aşkım ya. Sahne muhteşemdi, kesinlikle o birkaç saat boyunca başka bir boyuta geçildi ve orada tüm notalar ete kemiğe bürünüp kozmik evrende süzülüyorlardı.
- İyi çalıyorlardı diyorsun yani?
- Böyle de denilebilir tabiki. Ancak ben müzik hakkında bu kadar sade ifadeler kullanmayı müziğe haksızlık olarak görürüm.
- Benim müziğim sensin güzelim. Senden bahsedecek olsam ne ifadeleri şaha kaldırırdım şaşarsın.
- Hımm! Bu kulağa hoş geliyor. Anlatmaya başlarsan bende sana cepten çektiğim konser videolarını gösteririm.
- Hahah … Rüşvet demek ha! Bu adil değil ama zaten senin güzelliğinde Dünya’nın kalanına adil değil. Seni gören bir adamın başka bir kadına ilgi duyması çok zor olur. Mesela yanağından bir öpücük alabilsem onun tadı hakkında da bir şeyler söyleyebilirim. Ancak bilmediğim bir tadı tanımlayamıyorum ki.
- Pissin, pis, pis…
- Yanak dedik be vicdansız, bana kalsa direkt öpüşebiliriz aslında. Duyguları anlatmak için her zaman kelime mi kullanacağız yani?
- Şu yüzeysel dili bırakıp kendin gibi davrancak mısın Mehmet? Şaka yaptığını bilmesem alınacağım ama…
- Ha! O zaman, evet şaka yani.. Tabi ki şaka…
- Evet, bunu biliyorum sevgilim. Yani müzikten ve getirilerinden bahsetmek varken şimdi en basit halimize dönüp hormanların güdümüne girmeyeceğiz değil mi?
- Bazen, basit olan en doğru olandır güzellik. Neden doğamıza aykırı davranmak zorundayız ki?
- Bunu sen mi söylüyorsun Mehmet? Sen, bir felsefe öğrencisi olan sen hem de, öyle mi?
- Evet, yani sonuç olarak sen de bir bilim kadını olma yolunda ilerliyorsun. Bu durumda doğal seçilimin romantik bir tarafı olduğunu söylemeyeceksin sanırım. Aşk, bize içgüdüsel seçme yolumuzu çizen bir araç aslında. Aşk, cinsel seçilimdir. Tamam, bizler sosyal varlıklar olarak bu üreme yoldaşımızı seçerken süsleyip püslemeyi seviyoruz ama durumun özeti bu.
- Mehmet, biraz sonra’’ hadi gel sevgilim eşeyli üreyelim.’’ diyeceksin diye korkuyorum. Yani insan sevgilisi ile böyle mi konuşur ya, alla alla.
- Sevgilim, ben sana az önce buselerden bahsettim, beğenmedin. Şimdi bu durumu bilimle açıklıyorum, yine beğenmiyorsun. Söylesene be kadın, ben kendimi sana nasıl ifade edeceğim?
- Kabalaşmadan! Hıh…
- Bak, ama o ‘’hıh’’ çok tehlikeli yalnız. Onu bi yapmasan da kilitlenmesek.
- Yani ne yapmamı bekliyorsun ki? Sanki hala homosapiens olarak devam ediyormuşuz gibi konuşuyorsun. Oysa hayvanlar arasında sevgi vardır, aşk yoktur. Aşk sosyal bir varlık olduğumuz, kültürel değerlerimiz var olduğu için aramızda geziniyor. Mesela bizi ele alalım. Sen bir felsefe öğrencisi olmasan ve ben de felsefeye ilgi duyan bir kız olmasam senden etkilenme şansım düşerdi değil mi? Aramızda gelişen etkileşimin geçmişle ve kültürel etkileşimle çok ilgisi olduğunu unutuyorsun canım. Sevdiğim müziği sevmiyor olabilirsin ama ikimizde kuramlardan konuşmayı seviyoruz. Seni felsefe üzerine konuşurken izlerken ne kadar etkilendiğimi söylemiştim.
- Etkilenmek! İşte, vurucu kelime bu sevgilim. Aşk, etkilenmektir. Bu etkilenmenin büyük kısmı biyolojiktir. Saydığın etkenler ardı sıra gelirler. Aşık olmuş bir dişi ya da erkek inkar edilemez şekilde cinsel odaklı düşünmeye başlar. Yapılan bilimsel araştırmalar aşık insanlardaki cinsel organ reaksiyonlarından bahsederler de ben o kadar açık seçik konuşmaktan korkuyorum şu an.
- Yok ya, korkma öyle koyver gitsin canım. Rahat ol aşkım ya, yanında sevgilin mi var zaten, hiç.
- Elif, ne yapıyorsun ?
- Kaymak parmağıma bulaştı, onu temizliyorum.
- Yalama onu Elif.
- Parmağım da kaymak ile duramam herhalde.
- Elif, beni deli ediyorsun bak şu anda.
- Manyak mısın sen ya?
- Elif, al şu lanet peçeteyi ve elini onunla temizle.
- Mehmet, gerçekten delirdin sen ya. Sana ne ya nasıl istersem öyle temizlerim. Ben böyle kaymağın keyfini çıkarmak istiyorum belki.
- Ben senin keyfini çıkaramıyorsam sen de böyle yapamazsın.
- Ya! Neden sinirlendiğini hiç anlamadım şu an.
- Aslında sinirlenmedim.
- Eee..?
- Elif, sevgilim, güzelim bak.
- Evet..?
- Sen o dudaklarla karşımda Adem’in elması gibi duruyorsun zaten. Bir de o parmağı emmene gerek yok yani.
- Sapık mısın sen?
- Hayır! Normalim… Normaller böyle hisseder.
- Mehmet, beni kendinden soğutacak şeyler yapma. Sana değer veriyorum canım.
- Ben sana bu kadar değer vermesem biliyorum yapacağımı da, neyse.
- Ne? Ke konuşuyorsun kendi kendine aşkım ya. Sen gerçekten tuhaflaştın. Saçma sapan şeyler yapmaya başladın. Lütfen eski haline dönebilir misin sevgilim. Korkutuyorsun beni ama.
- Neyse! Elif, milyonlarca yıldır yırtıcılarla savaşmış, doğal afetlerden geçmiş, sürüngenler, kemirgenler ve deniz canavarlarına rağmen yok olmadan bugüne dek gelebilmiş karmaşık dizaynına rağmen hammaddesi Dünya olan ‘’insan’’ şu an o Dünya’nın hakimi. Dört milyar yıl önce bir astroidin sırtına binip gelen su olmasa yaşamın başlaması olanaksızdı.
- Hayda! Aşkım ben senin durumunu hiç iyi görmedim bugün.
- Sus Elif… Dikkatimi dağıtma lütfen. Bilimden konuşuyoruz işte. O ilk hücre var ya o ilk hücre… Hani yaşamı başlatan ve tamamen şansa bağlı olasılıkla hayatı bize sunan ilk hücre işte, seni gördüğüm an işte o. Sonrasında ise bilim kaza desin, biz aşk diyelim buluştu gözlerimiz raslantısal olarak. Buradan yürüyelim biz sevgilim. Rastlantısal olarak herhangi bir mekânda doğaya karşı durmadan hayatın akışına bırakalım kendimizi, artık, lütfen, acilen…
- Beş yüz elli milyon yıl önceki solucan halimizdeki gibi mi davranalım istiyorsun? Mars ve Venüs olarak gören gözlere sahip olduk ve ışığa yürümenin yolunu keşfettik. Artık bizler eskisi gibi olamayız ve Dünya bize pek çok sorumluluk yükledi. Balık benzeri bir canlı olmaktan çok daha fazlası olduğumuza göre artık buna göre davranmalıyız sevgilim. Öyle daldan dala meyve peşinde koşan bir maymun gibi yaşamamız komik olmaz mı aşkım? Hım, hem şu felsefecinin adı neydi ya? Dur aklıma geliyor. Hah! Schopenhauer, evet, buldum. Aşk üzerine ne demişti sen daha iyi bilirsin felsefik sevgilim. Söyle bakalım…
- Hahaha… “ ister gülünç ister trajik olsun, aşkın cazip hale getirdiği nihai amaç, insan hayatını sonlandıran her şeyden ciddi manada daha önemlidir.” Demişti. Bak ya şuna, beni benim silahımla vuruyor. Bana bak minik burunlu şey, senden çok etkileniyorum ve sana böyle dokunmadan sevgilin olarak kalmak beni saçma şeyler yapmaya zorluyor. Al, dümdüz durum bu. Oh Beee…!
- Yani, seni anlıyorum da her şeyin hızlıca gelişmesini istemiyorum ki ben. Önce ruhen doyuma ulaşmak istiyorum. Sen benim ciddi anlamda ilk sevgilimsin. Bunun değerini ben biliyorum, umarım sen de farkındasındır. Ayrıca konser videolarını merak etmiyor olmana çok bozuluyorum. Caz dinlemiyorsun tamam, insan nezaketen merak eder yahu.
- Göster hadi göster… Sen benim ömrümü yedin kadın.
- Bak ama ritme bak, müzik özgürlüğe koşan atlar gibi yol almıyor mu içinde? Siyahi insanların çığlığından kopan devrimin bu derece güzel bir ziyafete dönüşeceğini kim bilebilirdi ki.
- Güzelmiş gerçekten…
- A! Beğendin demek, buna çok sevindim aşkım. Beraber gideriz o zaman bir dahakine.
- Bu kadın, saksafon çalan, grupta olacaksa gelirim.
- Saksafon çalmak maharet ister. Çok güzel çalıyor değil mi?
- Evet, saksafon çalan kadınları seviyorum. Keşke sende en kısa zamanda öğrensen.
- Allah belanı versin Mehmet!
Deniz...
YORUMLAR
bazı insanlar var ki hormon düşmanı gibi davranıyorlar...aşk olsun hayatımızda ama hormonlar işe karışmasın...
aklımda deli sorular...hormonlar olmasa bir insan karşı cinse aşık olabilir mi ?
hormonlar olmasa cinsler birbirine tahammül edebilir mi ?
aşk da insana dair, cinsellik de insana dair...neden birini yüceltirken diğerini yerin dibine batırma eğilimi var...
üzerinde uzun uzun konuşulması gereken bir yazı...tebessümle okudum :)
Fausto Papetti, saksafon, Histoire D'o zihnimden geçmekte şu an ve gönlümdeki izdüşümü
Schopenhauer felsefenin Chopin'i midir yoksa?
Ne alaka deme de dur şimdi?
Okunuşta bir Şophen var elbette
O değil de
Aklım sanırım eski şofbenlere gitti
Şofben dedim de elektrikle çalışması ve kısa zamanda suyu ısıtmasıyla aşk arasında bir bağlantı var mı acaba?
Elektriği alıp seri ısıtması hani
Saçmalıyorsun be moruk demediğimi zannetmeyin lütfen kendime!
Su kaynatmam bir şofben'in gaz kaçağı yapmasına eşdeğer sanki
Nihayet
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket hanımefendi
Kutlarım gün başarınızı
Size yakışıyor anasayfayı süslemek
Saygı ve selamlarımla...
"Ah benim elma yüreğim
Yine gölgenden vuruldu"
Elma hep suçlu kalacak sonsuza bu yaşamda
Nasıl bir elma ise yediği ademin binlerce nesildir cezasını çekiyoruz hala ve nasıl bir ceza nasıl bir öfke ve kin ise bağışlayanı bol Tanrının! bitmiyor...
Yazı güzeldi
Tebrik ederim
Sevgilerimle...
Elma deyip geçmemek gerek, bazen tek bir elma öyle şeylere vesile olabilir ki...
Senin yazılarını; bol bir zaman içinde ve sakin bir kafa ile okumak gerekiyor. Kesinlikle dar bir zaman dilimi içerisinde okunacak yazılar değiller.
Ben Mehmet ile Elif'in hikayelerini seviyorum, özellikle de aralarında geçen diyalogları.
Bilinçli olarak öyle can alıcı mesajlar veriyorlar ki okura.
Tebrik ederim sevgili Deniz, çok iyi yazıyorsun gerçekten.
Nasıl ki bazı şeyler göründüğü gibi değildir, artlarında gizledikleri gerçek bambaşkadır. Ben senin yazılarını hep böyle görüyorum.
Ve yazılarını okurken okuduğumu değil, yazının vermek istediği asıl anlamı bulmaya çalışıyorum.
Sevgilerimle ve daha nicelerine
Sevgili Deniz Hanım.
Üflemeli müzik aletleri içerisinde saksafonu ayrı tutarım ve çok özle bulurum. Müthiş bir enstrümandır. İyi çalındığında müzikalitesi insanı mest eder.
Sanırım Mehmet de onu söylemek istemiş!
Güzeldi yazınız güne de yakıştı. Kutlarım.
Saygı sevgileimle