- 803 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HANİ NEREDE...?
HANİ NEREDE…?
Otuz OCAK, sabah saat sekiz. Hazırlanıp çıkmam lazım. Hastanede doppler çekimim var. Acele ediyorum. Çünkü, yürüyerek gideceğim . Hem ziyaret, hem ticaret hesabı.. Bende hastane bahanesiyle yürüyüş yapmak istiyorum.
OCAK ayındayız fakat sormayın.. İstanbul’da hele İstanbul Boğazında hava bir başka..Boğazın sert esen rüzgarı yok. Rüzgarla denizden gelen su serpintileri yok. Rüzgarla vuran ayazı yok. Hava parçalı bulutlu..Güneş bazen bulutların arasından süzülen ışıklarıyla buradayım diyor.. Hava ılıman. Bunaltıcı bir hava var. Hani bazen deriz ya ; nerede o eski kışlar, nerede o eski günler, nerede o eski … Kışı bile özler olduk…!
Evden çıktım. Yürümekte zorlanıyorum. Hava beni boğuyor san ki.. Neden böyle diye düşünürken yolların kenarlarındaki ağaçlara gözüm takılıyor…Gövdelerinden başka bir şeyleri yok..! Dalları, dalcıkları yok..! Kolları, elleri, parmakları yok..! Başka kollar, başka eller, başka parmaklar ne yazık ki; onları kesmişler..! Çoğunluğu dibinden kesilmiş…! Buralarda ağaçlara düşman birileri var san ki…!
Hidiv ormanları vardı… Vardı diyorum, çünkü kalmadı. Beykoz korosu , vardı…Artık yok…! Bir ağaç o köşede, bir ağaç şu köşede…Onların da dalı budağı, kolu kanadı kesilmiş yok…! Sonra düşünüyorum…Bahar geldiğinde nasıl yaprak açacaklar…Hangi olmayan yapraklar bizlere oksijen sağlayacak.. Bizlere hayat verecek ..
Sonra Paşabahçe’nin üstünde tepeden boğaza doğru bir bakıyorum…Levent, İstinye sırtlarında gök yüzünü yararcasına dev binalar…Sahile doğru indikçe yeşil azalmış. Beton yığınları hakimiyeti ele geçirmiş. İnsanoğlunun vahşeti bu…! Doğanın dengesini bozdu. Nasrettin Hoca, gibi bindiği dalı kesti…!
Otuz beş dakikada hastanedeyim. Çekimim tamamlandı. Rab’bime şükürler olsun temiz. Paşabahçe’den Tepe üstü’ne doğru yürüyorum. Yolda bir hanım efendiye rastladım.
----“Günaydın beyefendi.” Dedi.
-----Günaydın , buyurun
-----“Sahilde Büyükşehir belediyesinin tesislerini arıyorum” diye devam etti.
------Bende oradan sahile doğru yürüyeceğim.Buyurun sizleri oraya götüreyim. Dedikten sonra yürümeye devam ettik. Bir müddet sonra;
-------“Nerelisiniz ?”diyerek söze başladı.
--------Tokat---Niksar
--------“Bende Giresun’luyum. Karşıda oturuyorum.Memleketten misafirimiz geldi. Buraya kahvaltıya gelmişler. Benimde katılmamı istediler.”
--------Fazla uzak değil. Birazdan varırız.
Sahile inerken siyah bir kurt köpeği yanıma yaklaştı. Başını okşadım. Hoşuna gitmiş olacak ki ;kuyruğunu sallamaya başladı. Tesislere geldiğimizde, baktım köpek peşimizden geliyor.
Hanım efendiyle ısmarlaştık. Sahilden Çubukluya doğru yola devam ettim.Köpek hala peşimdeydi. Beni bırakmıyordu. Çubukluya geldiğimde yine peşimdeydi. Marketten bir paket tavuk ürünü aldım. Köpeğin bu yakınlığı beni etkilemişti. İki tane markete girdim, beni bekledi. Yiyeceğini verdim. Bütün sokak köpekleri toplandılar. Biraz hırlaştılar,sonra sakinleştiler. Peşimde bir sürü köpek vardı. Yiyeceğini yemedi. Beni takip ediyordu. Eve girdim kapıda bekliyordu. Baktım gitmiyor. Eti yemedi, ekmek vereyim dedim. Aşağıya indim, ekmeği de yemedi.Fakat hala kapıda bekliyor.. Şöyle bir düşündüm de; hayvanlardaki sadakat bizlerde var mı ola…?
Hani nerede o eski kışlar,ormanlar,,,Hani nerede o eski dostluklar…? Hani nerede o eski insanlıklar…?
DURMUŞ ÇAĞLAYAN 30 /01/2019
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.