- 920 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
GELİNBACI
-Ooooolum Iramazaaan daha ne yatıyon kak gayli, baban seni çığırıyo,harmanyerinde sap saçılacak.
Ramazan evleneli altı ay olmuş,eşini çok sevmesine rağmen anasının tavırları,sorgular gibi olan bakışları biraz üzüyordu, Ara sıra laf arasında eşine soruyordu,
-Gelin yüklümüsün.?
Eşi utanıyordu ama cevap vermek mecburiyetindeydi,
-Deelim ana.
-Tüh,tüh,tüüüüh görüyonuzmu başımıza gelene,
-yoğusa gelin kısırmı acep.?
Diye söylenerek yanlarından uzaklaşıyordu.
Ramazan da üzülüyordu için için,
-Gonu gomşu başka işi yokmuş gibi bizinen uğraşıyo,
Eşinin hamile kalmaması,kalamaması sorgulanırken üzerlerindeki baskı da gittikçe artıyordu.
Ramazan giyinip evden çıktı, harmanyeri evlerinin tam karşısında,Azziye’ye giden yolun yanıbaşındaydı.
Harmanyerine varıp, hemen çekberiyi eline alıp yığılı sapları takıp takıp çekiyordu yere. Babası da çekberi’nin önüne kadar getirdiği sapların dirgen ile belli bir kalınlıkta yaymaya çalışıyordu.
Nihayet sap saçma işi bitmiş, Güneş tam tepeye yükselmiş, öğle vakti olmuştu,
-Olum ıcık soluklanalım hele şu ardıcın altında,anangil azzık getiresiye gadar
diyerek önden önden ardıç ağacının altına,gölgelikteki hasıra doğru yürüyüp gitti.Varır varmaz böğrü em’li destiyi alıp tepesine dikti,epeyce susamış olmalı ki,nerdeyse yarısını içti.
-Yarabbi şükür emme susamıssım ha.
Ramazan babasının yanına, hasırın üstüne diz çökmüş elindeki yağlıkla alnından akan terleri siliyordu. Babasının yanında duran testiyi alıp başına dikti,su halâ soğuktu. Testiyi yerine koyarken gözü köyden tarafa doğru kaydı, uzaktan anası ve eşi arka arkaya düşmüşler ellerinde çıkınlarla geliyorlardı.
Onları görünce açlığı iyice depreşivermiş babasına;
-Baba anamgil geliyolar eyice acıktık,hemide yorulduk.
Babası da sol yanına doğru hafifçe dönmüş gelenleri gözleri ile görmek için dikkatlice köye doğru bakarken elini gözlerinin üzerine gölge yaparcasına dikkatlice bakmış,
-He ya geliyolar.
Ellerinde azık çıkınları olduğu halde ardıç ağacının altına gelip hasırın ucuna çıkınları koydular,
-Kolay gele,sapı saçmıssınız,
-Saçtık emme eyice yorulduk,hemi de acıktık.
-Gelin yaygıyı seriver de çençeredeki aşı dilikliye goy,
Gaşıkları da çıkar, somunu da ortuya goyuver.
Tencerenin kapağını açınca ortalığı mis gibi yarpız kokusu sarıvermiş,dutmaçı gören Ramazan ;
-Anaaa “Sakala sarkan “ bişirmissiniz çok severim,
Diyerek somuna uzanıp, ortasından dizine dayayıp ikiye bölmüş, yarısını babasına uzatırken,
Bir taraftan da anasından tahta kaşığı istiyordu.
Karınlarını doyurduktan sonra babası geriye çekilmiş ardıç ağacının köküne belini verirken tabakasından bir sigara çıkarmış, çakmağı ile yakarken;
Ramazan biraz ötedeki meşenin arkasına doğru giderken babasına göstermeden o da sigarasını gizlice içecekti. Eşi de onun yanına doğru yürüyüp ardıç ağacından uzaklaşmıştı.
Bunu fırsat bilen anası kocasına dönüp,
-Ülen herif bu gelinin hali n’olacak.?
Önce anlayamayan kocası,
-N’olmuş geline ki.?
-N’olacak altı ay oldu daha bi gıpırtı yok, yüklü deelmiş,hani diyom ki Ocağımıza bağlanıverse acep çocuğu olur mu ki.?
-Bilmiyom ki, Iramazana sööle,yarın sabah danınan yola çıkıp varıversinler Şıhımıza bi İnayet ediverir inşallah.
-Deyim de hanı eli boş da gedilmez ki şıhımıza,
-Aaaşamdan heebiye ıcık bişeyler goyun, garabaş toklunun da ayağını külüp önüne alsın eşşeğinen yola çıksınlar.
-Geline de deyim hazırlansın, bağlanıp gelsinler.
Sabah ezanı okunurken köyden yola çıkan Ramazan’ın önünde ayaklarının üçü bağlı olan Garabaş toklu olduğu halde avlu kapısında bindiği eşek ile çıkıyorlardı. Eşi de arkasından yürüyerek geliyordu. Ortalık daha ışımamış,ıkırcık karanlıkta yola düşmüşler,gün doğmadan şıhımızın köyüne varalım da erkenden sırıya girelim diyerek eşeği hızlı sürerken, arkasından gelen karısına seslendi,
-ıcık hızlı yörü,arkada gamla
-Yörüyom Iramazan emme sen de rahvan gidiyon,
-Ocağımıza nasıl baalıcak şıhımız beni merak ettim de,
-Bilmiyom ki varınca göreceez herhal,
Güneş doğmuş,bir mızrak boyu yükselirken şıh’ın köyüne girdiler, Ocağımız dedikleri Şıh’ın yaşadığı ev köyün öbür ucunda ağsırt dedikleri yayla yolundaydı. Avlu kapısına gelince eşeğin üzerinden inen Ramazan Bordakpıyı üç kere çalmış ve sessizce beklemeye başlamıştı. Biraz sonra kapının arkasındaki demir gıcırtılı bir sesle yerinden oynar ve kapının bir kanadı açılır, Şıh’ın çalışanlarından olduğu belli olan bir adam;
-Hoş gelmişsiniz diyerek Ramazan’ı ve karısını içeri alır,Ramazanın kuçaklayıp yere indirdiği Karabaş tokluyu boynundaki ipten tutarak ahıra doğru götüren adam belli ki böyle hediyelere alışıktı.
-Eşşeğini şu guruluğun altına bağla,ben şimdi geliyom tokluyu ahıra goyum da gaçmasın.
-Olur ağam bekliyok.
Şıh’ın çalışanı; önde Ramazan ve karısı arkada avlunun en ucundaki kerpiç yapıdan ibaret olan ve kapısı yeşile boyanmış “Bekleme odası” dedikleri sofa’ya girdiler. Yerlere sıra sıra minderler atılmış,arkalarına “Berdiden yapılmış maket yastıkları dizelenmiş yere oturmalarını söyleyen Şıh’ın adamı;
-Şıhımız yeni kalktı,sabah çorbasını içip üstüne de acı kahvesini içince sizi kabul eder .
Diyerek odadan ayrıldı, Ramazan ve karısı ilk defa geldikleri bu yerde etrafına meraklı gözlerle bakarak kendilerine göre inceliyorlardı.. Duvarlara bakınca büyükçe bir duvar halısının çakılmış olduğunu gördüler.Halıda Haz.Ali efendimizin elinde zülfikâr’ı olduğu halde Hayber gazvesinde Küffara kılıç sallarkenı resmedilmiş.İçinden Allah Allah diye geçiren Ramazan kapının açılması ile başını çevirmiş biraz önceki Şıh’ın adamı ile gözgöze gelmişti.
Hemen Ramazanın yanına oturan Şıh’ın adamı sorgu,sual bölümüne geçmiş,
Adınız ne,hangi köyden geliyorsunuz,kimlerdensiniz,Hacatınız ne gibi sorular sormuş ve cevabını Ramazandan almıştır. Biraz daha havadan,sudan konuşan adam yine ben şimdi geliyorum diyerek kapıdan çıkmış ve gözden kaybolmuştur.
Bu konuşmaları bitişik odada oturan Şıh net bir şekilde duymuş ve Arapça harflerle önündeki kağıda notlar almış, adamının gelmesini bekliyordu. Duvardaki halının altında büyükçe bir pencere vardır ve Şıh’ın odasına açılır,aynı şekilde Şıh’ın odasındaki pencere de bir halı ile kapatılmış ve bekleme odasındaki insanları konuşturan adamı sayesinde gelenlerin İsimlerini,hangi köyden geldiklerini,isteklerini bir bir duymuş ve not ederek o insanları şaşırtmayı başarmıştır.Şıh’ın kabul edeceği insanlar bekleme odasından çıkarılıp avluda 50 metre kadar yürüyüp bir duvarın yanındaki küçük kapıdan içer girdikten sonra tekrar 50 metre daha yürüyüp büyükçe bir odanın önüne getiriliyor ve kapı çalındıktan sonra içeriden gelecek olan “Gir sesi ile el pençe,başları önde içeriye çekinerek giriyorlardı. Yüksekçe bir yerde,sanki bir taht varmışcasına minderlerin üst üste yığıldığı ve bir keçi postunun serili olduğu genişçe bir yerde arkasına yaslanmış elinde kehribar bir tesbih olan,sakallı,gözleri çakmak çakmak yanan 70 yaşlarında bir o kadar da dinç görünen Şıh bütün ihtişamıyla oturduğu yerden gelenlere bakıp elini uzatıp öptürdükten sonra
-Dergâhımıza hoş geldiniz diyerek adamına kaş göz ederek çıkmasını tembihlemiş ve gelenleri önünde diz çökerek oturmalarını söylemiş ve biraz önce not aldığı kağıda ara sıra göz atarak gaipten haber verircesine,
Filan köyden geliyonuz, feşmekanlardansınız,adın Iramazan değil mi.? Karın gebe kalamıyo,ocağımıza bağlanmanız gerekiyor diyerek gelenleri bir kat daha şaşırtmış ve bir o kadar da kendisinin yüce biri olduğunu kalben tasdik ettirmiştir.
Ocağa bağlanabilmesi için Gelinbacı’nın dergâhımıza şu karşı dağdan bir şelek kuru odun getirmesi lazım diyerek şartlarını sıralamış ve odunları getirdikten sonra iki arşın pamuk ipliğini okuyacağını ve bu ipi Gelinbacı’ın göbeğine bağlaması gerektiğini,akşam köyünüze dönünce gece kocası ile şeriat evine girip gusül alacağı suyun içine atıp, o su ile beraber gusül abdesti alacaksınız der. Ve
--Oğlum Durdu gel hele yanıma,
Diyerek seslenir, biraz sonra içeriye sırım gibi uzun boylu,esmer ve siyah sakalları olan 35 yaşlarında birisi girer ve el pençe divan durmuş bir şekilde;
-Emret şıh’ım diyerek boynunu büker ve beklemeye başlar.
Şıh hazretleri bir Gelinbacı’ya bakar bir de Durdu’ya yüzünde sinsice bir gülümseme peydahlanır.
-Oğlum durdu ocağımızdan bir şeleklik sicim al,Gelinbacın ile Gızgapan’dan dergâhımıza kuru odun topla, gelinbacın sırtına şelek yapıp getirsin ondan sonra Himmet edeceğim. Ramazan’a doğru dönen Şıh,
Evlâdım Iramazan odunlar gelesiye kadar sen oturduğun minderden hiç kalkmıyacaksın, kalkarsan bağlanamazsınız.
Ramazan boynunu büker ve
_Şıh’ım siz ne buyurursanız öööle olsun der. Ve Bekleme odasına dönmesini söyleyen Şıh’ın sözü üzerin kalkar ve geri geri giderek kapıdan çıkar.
Durdu yanında Gelinbacı olduğu halde daha sonra Şıh’ın yanından ayrılır ve takım taklavat koydukları odaya doğru yönelir,eline bir tahra alır ,sicimi de gelinbacı’ya verir, amanı bilin mi sicimi beline dola sakın gaybetme sona bağlanamazsın der.
Gızgapan dedikleri yer, epeyce uzaktı köyden meşe ağaçlarının bol olduğu bir mevkiiydi, Niye Gızgapan demişler kimse bilmiyordu.
Gelinbacı arkada,Durdu önde Gızgapan’ın yolunu tutmuşlar ve hiç konuşmayan Durdu bir an önce varacağı yere varıp odunları toplamayı düşünüyordu.
DEVAMI VAR