- 505 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Yıldızlar köstebeklerle konuşmazlar
Kıvırmaya gerek yok. Sen de gayet farkındasın arkadaşım. Geçmişin dosyalarını kapatamamak ’giderek büyüyen’ yaralarla uğraşmamıza neden oluyor. Bundan kurtulamıyoruz. Her sabah ’zamanında söylenememiş’ sözlerin tekrarıyla uyanıyoruz. Evet. Kesinlikle. İçimizde bir tekrar var. Nefretli bir tekrar. Kinli bir tekrar. Yıpratıcı bir tekrar. Bir öfke. Bir hınç. Pişmanlıktan bir bıçak. ’Öyle olmasa şöyle olurdu’lar ile örülmüş bir ağulu örümcek ağı.
Her sabah yeniden takılıyoruz ona. Her sabah yeniden yapış yapış kalkıyoruz. Bu zehirli ağdan kurtulmak, etkilerini üzerimizden silkip atmak mümkün olmadığı için, mümkün olmuyor. Evet. En çok bundan. Eğer değiştirebilseydik hayatı kavgaları yüreğimizde taşımamız gerekmezdi. Sonuçları hayatımızdan çıksaydı onlar da düşüncemizden çıkmış olurdu. Fakat olmuyor. Ağ yine yakalıyor. Ağ gene yakalıyor. Ağ yeniden yakalıyor. Kavga, güzel bir rüyadan uyanıldığında hemen nerede olunduğunu hatırlatan lanetli bir hapishane duvarı gibi, yaşamaya devam ediyor. Bildiğimiz fizikten değil buranın yasaları. Burada sonuçları nedenlere hayat veriyor.
Bazen kadere iman etmenin insanları zararlarımızdan da koruduğunu düşünüyorum. Hayatımızda herşeyden herkesi sorumlu tutsaydık, yani yalnızca onların etkilerine inansaydık, o halde intikam alınacak şeyler de ancak onlar olurdu. En yakınlarımız bıçağımızın tadına ilk bakanlar olurdu.
Fakat, çok şükür, kader var. Hiçbirşey sadece ’şey’ değil. Büyük bir düzenin varlığını yadsıyamıyoruz. Pirenin midesiyle güneş sistemi arasındaki ilgi, sivrisineğin gözüyle güneşin arasındaki uyum, bu birbirinden haberlilik, başımızı kendi hayatlarımızdan yukarıya kaldırıyor. ’Dur bakalım!’ diyor. İyi ki de böyle diyor arkadaşım. Yoksa, inan bana, kötü insanlar olurduk.
Dikkat ettin mi bilmem. Derinliğin kaybolduğu her yerde kötüleşiyoruz. Yüzey bizi hem zalimleştiriyor hem karamsarlaştırıyor. Darlanmak kötü yanlarımızı ortaya çıkarıyor. Aşkınlık bizi ferahlandırıyor. Yaşanılanların sadece tadılanlardan, görülenlerden, duyulanlardan, hissedilenlerden, bilinenlerden vs. ibaret olmayışı, canavarlaşmamızı da engelliyor. Yüzey insanı canavarlaştırır. Sığlaşınca insan canavarlaşır. En sevdiği yemeğin resmiyle kandırılmış bir aslana döner. Hırslanır. Parçalar. Yıkar.
Yaşanmışlıklarını tefekkür et. Herşey ’şey’leştiğinde ve yaşanılan herşey ’o şey ve sen’ düzleminde kaldığında dişlerini sıkmaya başlarsın. Ama ’bismillah’ dediğinde araya başka şeyler girer. Güzel isimler girer. Güzel sıfatlar girer. Hikmetler girer. Hiçbirşey ’sen ve o şey’ düzleminde kalmaz. ’Sen ve o şey ve Allah’ olur. Böyle olması sayesinde sadece biz korunmayız ona karşı. Yanlış anlama. O şey de bizim zararımızdan korunur.
Kimbilir kaç kişiyi bağışladın kalbinde şimdiye kadar "Allah böyle dilemiş!" diye. Allah’ın böyle dilediğini düşünmeseydin kimbilir neler edecektin? Hangi cinnetin sınırına kavuşup hangi deli(li)kten aşağı düşecektin. Kadere iman ettiğinde görülen büyük resim seni bir nebze ferahlattı. Daha iyi iman etseydin daha çok ferahlatacaktı. Daha iyi iman etmek nasıl olurdu peki?
Şeyleri ’sen ve o şey ve Allah’ olmaktan kurtarıp ’sen ve Allah’ düzlemine çekebilseydin, vesileleri aradan çıkarabilirseydin, yüzünü sadece hakiki faile dönebilseydin, işte bu derece varlıkla helalleşebilseydin, eylenenlerin rengi de eyleyenin rengiyle renklenirdi/renklenecekti. Sen de o renkleri görmekle eğlenirdin. Sebeplerin grilikleri kalkardı nazarından. Onların kusurları eksilirdi bakışından. Lekelerinden gelen okumalar silinirdi eşyadan. Fakat, biliyorsun, bunu başarmak da gün boyu ’başın yukarılarda’ gezmeyi gerektiriyor. Ötesini arayanlar ancak ötesinden müjde alıyor. Arkadaşım, eğri otursak da doğru konuşalım, ayağının ucuna bu kadar âşıkken yıldızlardan haber alamazsın. Yıldızlar köstebeklerle konuşmazlar.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.