- 387 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yürüyenle koşan aynı ıslanıyor
Bana destek noktaları gösterme. Ben Arşimed değilim. Dünyayı yerinden oynatamam. Böyle bir iddiam yok. Fakat şunu iddia edebilirim: Bana güzel bir pencere gösterirsen seni cennetine uçurabilirim. Evet. Güzel bir pencereyle olabilir bu. Çünkü yalnızca dışını göstermez o. Oradan için de görünmeye başlar. Sen daha önce hiç içine baktın mı?
İnsan içine baktığı zaman orada bir huzur buluyor. Dışarısı gibi değil. İçeride sahiden bir cennet var. Yahut da şöyle söylemeli: Dışarıdaki cennete insan ancak içinden dokunabiliyor. Yaşadığımız herhangi bir olayı masaya yatıralım mesela. Onun sizin için cennet bahçesine dönüşmesi hariçte sarfettiğiniz çabalar sonucunda gerçekleşmiyor genelde. Genelde içinizde bir ’anlamlandırış’ veya bir ’teslim oluş’ veya bir ’barışma süreci’ onunla uzlaşmanızı sağlıyor. Uzlaşamadığınız sürece dışınızda yaşanan sadece savaş.
Hastalığı ele alalım. Hem de yakın bir örnek. Bu hafta yaşadığım soğuk algınlığını düşüneyim. Ben bu hastalığa karşı türlü mücadeleler verdim. Evet. Ve daha fazlasını da verebilirdim. Daha çok yiyebilirdim. Daha çok içebilirdim. Daha çok ilaç kullanabilirdim. Daha çok doktora gidebilirdim. Daha çok çaya limon sıkabilirdim. Fakat, düşünüyorum, bütün bunlar beni hastalıkla barıştırmazdı. Bütün bunlar aslında süreci değiştirmeye yönelik hamlelerdi. Yani savaştı. Tahammülsüzlüğümün tezahürleriydi. Evet. Düpedüz böyleydi. Dikkat ettim. Dışarıdan ’şey’leri değiştirmeye yönelik çabalarım genelde böylesi savaşlara dönüşüyordu.
Ha, hiçbir sonucu olmazdı, demek de istemiyorum. Belki birkaç gün daha erken iyileşebilirdim. Fakat bu iyileşme dahi sürecin içindeki cenneti bulmama yardımcı olmazdı. Süreç, uzunluğuyla ilişkili bir şekilde, üzerimden geçmeye devam ederdi.
Arkadaşım, ’sürecin içindeki cennet’ derken, aslında herşeyin içinde varolan bir ’barışma sırrı’ndan bahsetmeye çalışıyorum. Üzerimizden geçen her musibet, eşiğine geldiğimiz her delilik, göğsümüze dönen her sıkıntı bence doğru kapı bulunduğunda onunla barışmanın yollarını da sinesinde saklıyor. Ve bu barış da onun göğsündeki cennet oluyor. Her kabulleniş bir cennet.
Yani demem o ki: Belki de hayatla bu kadar göğüs göğüse çarpışmamak lazım. Nihayetinde eylemesi gereken şeyler var üzerinde. Yağması gereken yağmurlar, esmesi gereken rüzgarlar, kırılması gereken dallar var. Direnmeye çalıştığın zaman, tıpkı kırık kolla kavga etme gibi, canının acısını arttırıyorsun. Ama acının şiddetinin artması olanın öyle olagelmesini ve sonavarmasını engellemiyor. Nitekim bu hastalıkta da öyle oldu.
Hayatının tamamına da bu gözle bakman gerekebilir bazen. Bu demek ki böyle olacaktı. Bu demek ki böyleymiş. Senin de resimde tutacağın yer buymuş. Bu kadarmış. Tamammış. Sen biraz abartmışsın belki olacakları. Biraz farklı düşlemişsin. Öyle değilmiş.
Kişisel-gelişim, kendine yardım, NLP uzmanı olanlar için pek bir tembellik kokabilir sözlerim. Ama ben yorgunluk kokuyorum. Nihayetinde yorgunluk da bir barışma değil mi? Yorulan dünyaya değişiklik değil uyum arayan gözlerle bakmaz mı? Tamam. Sana bu yazımda dünyayı yerinden oynatabilme cesareti aşılayamıyorum. Sabah daha güçlü uyanmayacaksın kesinlikle. Yalnız diyorum: Yapabiliyorsan, kötü biri olmadan, olanlarla barışmaya çalış. Çünkü olanlar hep olacak. Evet. Olacak. Olanlar hep olacak. Yumruk atmaktan kolun yorulduğunda sen de farkedeceksin. Bu yağmurlarda yürüyenle koşan aynı ıslanıyor.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.