// Behire //
Misafirin var, Behire.
Cılız bir sesle,
"Leyla !" diye inledi, Behire.
"Akşam sefaları neden beklemiyor artık geceyi ?"
Yıllardır ağzından çıkan tek kelamdı, günlerdir hasta yatağında öylece yatıyor, kardeşi dışında kimseyi görmek istemiyor,ateşler içinde, kendine geldiğinde ise boş gözlerle bir şeyler mırıldanıyordu.
"Biliyor musun Leyla, bazen yorgunluk oluyor her şeyin adı "gaz lambasının titrek ışığı " altında gözleri yine anılara kapandı...
Kapının üstündeki tokmak sesiyle irkildi genç adam. Elindeki kitabı bırakmadan sesin geldiği yöne meraklı gözlerle bakarak, geleni süzdü.
İçeriye giren genç hanım,
elindeki ıslak şemsiyesini telaşla kapatmaya çalışırken,
bir yandan da konuşuyordu,
"Beybabamdan zor izin aldım.
Neymiş efendim, bu yağmur hasta edermiş insanı, faytonla bırakacakmış kahya !"
daha cümlesi bitmeden göz göze geldiği genç adamdan şaşkınlığını gizleyemedi.
Ayakkabıları yerleri ıslatmıştı.
Bir serçe gibi.
Biraz mağrur, biraz mahcup bir edayla,
"Affedersiniz beyefendi,
bir yanlışlık oldu sanırım, sahaf Azmi Efendi’ye bakmıştım."
Yaşadığı duygu kargaşası içinde bile çok tatlıydı Behire
Genç kadının bu sevimli hallerine tebessüm ederek,
"Bendeniz Ömer Asaf, hanımefendi.
Kendisi amcam olur, uzun süredir hasta, burayı bana emanet etti, malum milletçe zor günler yaşıyoruz !"
İskemleyi işaret ederek
"Buyurmaz mısınız, biraz ısının."
Behire şaşkınlık içinde, duyguları git-gel yaparken, kendisini iskemlede buldu.
Ömer Asaf her zamankinden daha nazik ve dikkatli davranıyor,
ikram edeceği şeyleri planlıyordu.
Hiç tereddütsüz,
"Çayınızı nasıl alırsınız?" dedi.
Behire, o günden sonra daha sık uğrar oldu dükkana.
Her gittiğinde sohbet biraz daha koyulaşıyor, memleket meselelerinden, kitaplardan, şiirden ve de harpten bahsediyorlardı.
Öyle ya harp vardı memlekette,
İzmir kaynıyordu!
Her zamanki yerlerinde bekliyordu Asaf.
Elinde sıkı sıkıya tuttuğu pakete baktıkça, geçmeyen vakte söyleniyor,
kalbi yerinden fırlayacakmış gibi oluyordu.
Nihayet Behire görünmüştü.
"Allah’ım!" dedi, sessizce.
"Yağmur kuşunun suyu görünce sevinçten kanat çırpması gibi geliyor!"
bu ne zarafet.
İkisi de hazırlıksız ve yoğun duyguların dayanılmaz baskısı altında sohbete koyuldular.
Yüzü yere eğik ,sesi titreyerek paketi uzattı
"Ceviz ağacından,kenarları sedef kakmalı diyebildi sadece."
Behire gözleri ışıl ışıl, öylece bakakaldı el aynasına
"Biliyor musun?" dedi, Asaf.
"Gözlerin bu dünyaya ait değil gibi, öyle derin bakıyorsun ki bazen Kaf Dağı’ndan gelen melek sanıyorum seni.
Sesine çok alıştım, duyamayınca her yer karanlık ,
gökyüzü zemheri sanki.
’Ben hiç sevmedim, dağılmadım böylesi!"...
Zaman su gibi akıp gitmişti ,
Asaf yine ortalarda yoktu,
Behire büyük bir yalnızlık ve korkunun pençesinde.
Yer yarıldı, içine mi aldı, yoksa Asaf mı saklandı, bilemiyordu!
"Habersiz gitti, öyle mi ?
Ama neden?
Hasretin sıcak nefesi yaktı, tüm benliğini
Tüm acılar yakınımdır, bundan böyle dedi
Ben, kendimi kör kuyulara atacak kadar,
ben seni bıçağın ucundaki kan gibi ,
ben, seni..."
sözleri ağırlaştı , göğsüne bir ağırlık oturdu aniden , ağlayamadı, yığıldı olduğu yere!
O günden sonra Behire sustu, yıllarca tek kelam etmedi!
Yağmur öyle narin yağıyordu ki ,damlalar gökyüzünden süzülüyordu sanki .
Veranda’da yem arayan serçeye öylece bakakaldı Behire .
"Onun gözleri içimdeki kuraklığı hatırlattı bana dedi.
İlk kez gülümseyerek , konuşmaya devam etti
"Misafirim kim?"
Leyla şaşırmıştı, bu kez ,
nasıl hissettin, diyecek oldu, vazgeçti.
Saçları kırlaşmış, yüzünde çizgilerle gelen Ömer Asaf’tı.
Susmuşsun öyle mi ?
Gül makamı sesini duyan olmamış bir daha ?
’Senden sonra çok ağrıdım Behire!’
Söyleyemedim sana,
vakit dardı
Dere boyunda kunduzlar bekliyordu beni , ayaklarını suya vurdular seni duyunca,
sonu gelmeyen avdı.
Gözlerime bakıp ,beni çoğul zannetme, Behire.
Hani, sana bir sözüm vardı, yıllar evvel.
"Uyurken, başını göğsümde farzet,
ben hep senin yanında olacağım, ta ki sana sımsıkı sarılana dek!"...
Gözlerini yurt edindim,
olmadığın şehirde, hep seni yaşadım,
seninle yaşlandım, siyaha bağdaş kurdum, aşka bölündüm, parçalandım...
’İnsan ölesiye özlüyor dedi Behire
ama hiç özlememiş gibi de susa’biliyor ’
İtinayla sakladığı aynayı vestiyerden aldı,uzun gecelerde tek arkadaşım oldu,
( Hiç alın yazımı göstermedi ) ama dedi kısık sesle,
Oysa günlerce hep umutla baktım
boğazım düğüm düğüm oldu
dışarıya uçmak isteyen kuşlar gibi hep camlara çarptım.
Kırıldı kanadım, kaç kez kanadım,
kendi yaramı yine kendim sardım...
Güz yanığı nedir, bilir misin Asaf ?
Hiçbir şeyden habersiz salınan yaprağa ayaz kara mührünü vurur da
bir yanın baharın umuduyla yeşillenirken,
diğer yanın zemherinin tokadıyla kavrulur.
Günah keçisi
Şehrin delisi oldum.
Sen kayıptın lakin, seni buldum.
O şehirden
O şiirden
O sokaktan geçtim, sesini sordum.
Vardım, kapına durdum
Kapın bana karanlıktı
Pencerendeki kuşları öptüm
Başkasının olduğunu gördüm
"Gülü diken ile
İnsanı, insan ile elerlermiş, bildim
Ben o gün öldüm!"...
Kim, kimin günahı Asaf ?
Gönlü ince olanın, imtihanı da çetin olur
Aşkın zinasıdır ihanet
Gelir, en masum olanı vurur...
Bekledim!
Son nefesim gibi
Geldin öyle mi ?
Bir adım daha atacak mecali yoktu, son sözlerini söyledi ,başı Asaf’ın kollarına düşmeden önce,
"Allah’ım dedi "
Ben nerede uyuyacağım şimdi
’ Onca yılım, veyl oldu!...
Gayb oldum, sâye’sinde.
// Mine Kuş //
// Sâye aşklar kitabının
Gayb kadınları //
YORUMLAR
Her kurşun vursa da düşlerimizi orta yerinden
Yine de
Sevda hep bir militandır yüreğimizde kendimize dokunup sevgiliyi düşlediğimiz
O yüzden
Yürekte an
An'da ise depremlerimiz hiç bitmez
Sevdamızla acılarımız yarışırken yaşamda....
Çok güzeldi öykü
Ve ben bu öyküde hem ıslandım hem de geçen yıllara inat ölümsüz bir sevdanın yanında saf tutup aşka inancın son halkasına kanatlandım...
Tebrik ederim
Emeğine
Yüreğine sağlık....
mine kuş
Kadim zamanların aşklarına sarılmak gerek sıkı sıkıya
Selam olsun kuşlarca
eşkıya filimini izler gibi oldum...
güzel anlatım güzel konu... tebrikler...saygıyla
mine kuş
Çok teşekkür ediyorum Ahmet bey , saygımla