- 774 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
MASA ÜSTÜM...
İçselliğimi tokuşturuyorum evrenin müstesna lisanına bir türlü vakıf olamadığım dürtüsüyle, dış sesin gıybete dönük yüzünde irkiliyorum da.
Zıvanadan çıkan ne çok düşünce bir de duygu ihlali: sonlandırma isteminden yola çıkıp hala başlayamadığımı görmek.
Mimoza sarılığında göğün temennisi oysaki mavi ve pür-ü pak bilirdim.
Bir de titreyen elleri küçük satırların büyük hayallerine denk düşen.
İri kıyım adamlar yine koruyuculuğun ilkesinde, korumaktansa korunmaya ihtiyaç duyan.
Şebeke sisteminde giderilmeyen o devasa arıza.
Ayaklarımın geri geri gittiği bir münazara belki de; az sonra şakırdayacak yağmura eşlik etmem de ne gibi bir yanlış olabilir ki, demenin bin bir hali.
Kayıtsızlığa maruz kalıp kalender meşrep yüreğin iç çektiği yine tembel misafirleri gök kubbenin.
Bir tebessüm dahi haram kılınmışken ve işte sazan misali, inandığım kadar inandırıcı olup olmadığım hakkında yorum yapanlar.
Kurdeşen döküp de kaşınan bölgeyi hizmet dışı bırakmak gibisi de yok hani. Sağ elimle sol elimi kaşıdığım; soldaki ağrıyı da sağdan sola iteklediğim.
Özrünü sürdü yine kısa süren aydınlık ve ben, bir dirhem et nasıl ki ayıbı örtecek çelişkisiyle kilo kilo çekilmiş kıyma aldım.
Bunları neden mi yazıyorum?
Neşterin değmediği her noktayı bir şekilde yarıp bakıyorum içime; kala kala hangi sözcüklerle restleşeceğim günü savıp sabahı yok sayıp bir de günü lastik gibi uzatmaktan gına gelip, manasız bir geceyi daha mı konuk edeceğim, diye.
Allah gani gani rahmet eylesin: hem sildiğim hem silindiğim bir de aklımın aksesuarlarına uyup yeniden döşediğim masa üstüm.
Ne var ki bunda, demenin bile bir isyan olduğunun bilincinde, kör kütük sarhoş ve yaftalanmanın eseri iken esir düştüğüm yıllara nasıl da imreniyorum.
Herkes gitti işte bir yerlere sonrasını silip ve rahmetin bin bir haline maruz hiç kimseyim, demenin bir lütuf olduğunu yeni yeni bellediğim.
Uyduruk bir masal kahramanı da olabilirdim ve ters takla attığım her sayfa boşluğunda yansızlığım ile kötülüğün rolüne de bürünebilirdim.
Değişmekle filan asla alakalı değil ne de olsa soytarı yılların bende yarattığı fazla bir deformasyon yok.
İyi beslendiğim ya da çocuk yaşımdan beri spor yaptığım için… deme gafletinde asla bulunmayacağım hele ki zorluk başlığı altında döşediğim/döşeyeceğim muhtelif hikayelerimi yine kendime saklarken varsın kirlensin ismim.
Bir bardak su bile yeter karanın lanetinden kurtulmaya.
Sıra dışı bir imge sırıtırken bir köşede akla zarar doğrusu: kabullenmek ve kabul görmek arasında gidip geldiğim.
Tıynetsiz kim ise şükür ki uzağındayım ve ağzından salyalar akan o kuyruksuz köpeğe de fazla yüz vermek çok gereksiz. Evet, artık köpek sevgim sona erdi hele ki soğuğun ve sağanağın tavan yaptığı gece tanık olduklarımdan sonra üstelik bir ay içerisinde iki kez üst üste.
Hayat hiç mi hiç çizgi romanlarda ve devasa maliyetli filmlerde olduğu gibi değil/miş.
Aklımı seveyim… eh, kadı kızında bile olur o kadar kusur.
Tom ve Jerry düşkünlüğüm ergenliğe ulaştığımda değil tamı tamına bir ay evvel nihayete erdi. Zavallı kediyi parçalarken sokak köpekleri anladım ki; televizyon ekranlarındaki her şey yalan.
Muteber bir fısıltı ne zamanki kulağımın dibine gelse alelacele geçiştiriyorum gerçi beş parmağın her biri eşit değil yine dördü eşit gibime geliyor.
Misafirlerimi uğurlayıp da ne zamanki ben misafirliğe gitsem kapı duvar, deme gafletinde varsın bulunayım ne de olsa güzergâh epeydir yan çizmekte.
Alıntı bir acıyı kurban vermezden önce alındığımı da söylemeden geçemeyeceğim yine de detaya girmeden belirtmem lazım ki; üzgün filan değilim gerçi her şey bir fiyasko başlığını küçük puntolarla yazarken şehrin göbeğinde bir dağ esintisi epeydir yüreğimi ferahlatan.
Yazmanın keyfini sürdüğüm şu son altı seneye da ayrıca müteşekkirim: ne fırtınalar atlattım da farkına bile varmadım girdiğim çıkmaz sokağın ve elimdeki anahtar tamı tamına kalem büyüklüğünde ve şifreyi çözmekle uğraşırken her acıyı da kapı dışarı ettim deyim yerindeyse.
Kolluk kuvvetlerine ve mevsim indirimlerine de ayrıca müteşekkirim hele ki beni benden koruyan o yılgınlığım yok mu?
Sıra dışı bir gün olmasını sağlıyorum her günün ve ruhum seyahat ederken sorun da olmuyor ulaşım ve her sayfa arasında verdiğim koca bir bardak çay molasını geçiştiremediğim gibi sakındığım göze de çöp batıyor: belki de dikenlerim en çok canımı yakan yine de kimseye zarar vermeden sadece ben görüyorum kanayan yerlerimi ve kendi söküğümü iyi kötü dikiyorum.
Paye vermeyenler.
Ama inancım ve sevgimin payidar olduğu…
Çok geniş perspektifli bir bakış açısı iyi de mecburum ben buna yoksa nefret et, et nereye kadar sürecek bu insanların en çok da Tanrıya ihanetleri bir de demezler mi; Yaratandan dolayı yaratılanı… eh, seven de var sevmeyen de yine de iki arada kalanlardan sakınıp karşımdakini tanımak bana en iyi gelen.
Bir refleksimi daha kurban veriyorum iyi niyetime:
Sev ve çarpıl…
Kaç amberse bu güç artık hani neredeyse tüm şehrin elektriğini karşılayacak ölçüde belki de bir mizansen görüntülere bakıp da aldandığım ve herkesin herkesi kucakladığı.
Günü kurban verdikten sonra açılım getirdiğim yine kısa günün karı aslında seven de sevmeyen de bin yaşasın, demek en iyi gelen paspal ruhuma sonramı ve öncemi iyice paketleyip servise hazır ediyorum benliğimi ve hizmet dışı kalan tüm cümleleri yeniden diziyorum aklımın tahtasında üstüm başım tebeşir tozuna bulanmış ve seneler evvel tabir-i caizse salonun tam da başköşesinde kocaman bir kara tahtanın ve rahmetli babamın derslerime eşlik ettiği günler… aklıma gele gele bu mu geldi bunca zaman sonra?
Yemin etsem başım ağrımaz hele ki annemin tüm karşı çıkışlarını askıya alıp baba kız kara tahta başında denklemler çözdüğümüz günlerin hatırına yad etmek kötü mü geçmişin saflığında henüz dünyanın da kiri pası üstüme bulaşmamışken.
Marifet olmasa gerek aslında temiz kalmak tıpkı temiz bulduğun gibi temiz bırakmak girdiğin mekânı ve işte ruhumuzu giydirdiğimiz bedenimiz belki de tam tersi: bedenimizi giydirdiğimiz ruhumuz… ne fark eder ki hele ki biz hala aynı biz iken… demenin maliyeti elbette bir yıldırma politikasının eşlik edeceği yine de temiz kalmak çok da zor değil hani…
Kurban seçildiğim ilk gün: gerçi aklımda değil kaçıncı kurban edilişim lakin bir şekilde ipimi koparıp da başıma buyruk ne ise dilediğimi gerçekleştirdiğim. Gerçi faturası ağır oldu, demenin bir faydası elbet olmayacak. Fayda sağlayan ise kendimi disipline etmeyi öğrenişim ve beynime verdiğim emirler sayesinde sistematik duyarsızlaştırma konusunda epeyce deneyim kazandığım.
Su götürmez gerçekleri selin alıp götürmesine de yok diyeceğim elbet ne de olsa vakur bir duruş ıslandığım kadar rahmete de doyamadığım…
Bir acıdan çıkıp da yola acını resmini çizmekle acıya yanıt vermek arasındaki o garip korelasyon…
Düşünce ve duygu teamülünde epey indirim yaptığım bir günün ardından bir dostun tavsiyesine uyup da tarz değişikliğine gittiğim bir denemenin de perde arkası elbette içimde kaynayan kazana bir kova soğuk su döktüğüm ve buhar olup giden tüm sorular ve sorunlar…
Bir ayrıcalık değil bir ayrımcılık ise asla…
Sadece kaygı düzeyimi en aza indirdiğim yorucu bir günün hâsılatı ve Tanrının elini benden asla çekmediği gerçeği ile pekişen ve güçlenen şükür duygum…
Sanrıların bir korkuya dönüştüğü ama en kötüsünün belirsizlik olup en kötü ve can yakan gerçeğin bile sizi asla soldurmadığı ve değil sonlanmak yeniden başlamak ve değişik başlangıçlar yapmak adına daha fazla enerji yüklendiğiniz ve coşkunun eşliğinde coşan ruhunuza kanınızı kaynatan ufuklar sermek adına donandığınız bu umut risalesi…
Sevgimle…
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
eksik olma dostum.
sonsuz selamlarımla.