- 1311 Okunma
- 3 Yorum
- 10 Beğeni
SAPMALAR 3. BÖLÜM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
T.C.
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
TÜRKÇE EĞİTİMİ ANABİLİM DALI
TÜRKÇE ÖĞRETMENLİĞİ PROGRAMI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
TÜRKİYE TÜRKÇESİNDEKİ TÜREMİŞ ADLARIN
ALDIKLARI YAPIM EKLERİNE GÖRE
ANLAM VE GÖREV ÖZELLİKLERİ
BU KONUDAKİ BİLGİ VE BULGULARIN
İLKÖĞRETİM 2.KADEME TÜRKÇE(DİLBİLGİSİ)
250 sayfalık bir tezin özetini 4 bölümde yayınlıyorum, ilgililerin dikkatine…
3 - ANLAMBİLİMSEL SAPMALAR
Yukarıda, Cemal Süreya’nın örneğinde görüldüğü gibi, şairler sözcüklerle, onların bağdaştırılma biçimleriyle oynayarak, dilde daha önce kullanılmamış türetme ve birleştirmelere giderek okuyan/ dinleyene anlam bakımından daha güçlü bir dil sunmaya, onların zih-ninde yepyeni, değişik tasarımlar, imgeler oluşturmaya yönelmekte-dirler. Özellikle, göstergelerin bağdaştırılmalarında olağan kullanım-ların dışına çıkan, Alışılmamış Bağdaştırmalar bölümünde ele aldığı¬mız örnekler anlambilimsel sapmaların en belirgin tanıklarıdır. Birçoğu deyim aktarmalarına dayanan bu örnekler her ülkenin yazınında görülmekte ve araştırıcılarca ortaya konmaktadır. Daha önce birçok örneğini gösterdiğimiz alışılmamış bağdaştırmalara, konumuz açısın-dan ilginç birkaç dizeyle değinmek istiyoruz:
XVIII. yüzyılın ünlü Divan Şairi Şeyh Galip, dizelerinde ’gam, üzüntü ilkbaharı’ anlamına gelen nevbahûr-ı gamtamlamasına yer ver-miştir:
"Nevbahâr-ı gamına bülbülüz ol gonce femin
Ararız hande-i dîrîneyi giryân olarak
(O gonca ağızlının gam baharına bülbülüz;
eski gülüşü ağlayarak ararız).
Bu beytinde şair ilkbahar ve gam gibi, özellikle duygu değeri ba-kımından birbirine ters düşen iki öğeyi bağdaştırmış, değişik bir tam-lama kurmuştur.
Cumhuriyet dönemi şairlerinden, kısa ve güçlü dizeleriyle tanın-mış Kemalettin Kamu, "Güz" şiirinde
"Kurudu artık otlar
Bitmiyor tazeleri
Birikinti sularda
Yaprak cenazeleri"
derken dilde hiç kullanılmamış bir tamlamadan yararlanmış, bu an-lambilimsel sapmada "cenaze" göstergesinin duygu değerini, sonbaha-rın yarattığı hüzünlü ortama uygun düşecek biçimde yaprak gösterge¬sine aktarmıştır. [ 1]
İkinci Yeni şiirinin en belirgin özelliklerinden birisi de, alışılmamış bağdaştırmalara çok sık yer vermesidir. Bu şiir hareketi üzerine yapılan tartışmalarda “anlamsız” şiir suçlamasının bir dayanağını da, birbirinden uzak çağrışımlı kelimelerin bağdaştırılması oluşturmuştur. Ece Ayhan da, okuyucuya yeni tasarımların sunulmasında önemli roller yüklediği imge, sembol ve benzetmelerin yanında, daha başka tasarımların da aktarılmasını sağlayan alışılmamış bağdaştırmalara çok sık başvurmaktadır.
“ay Türkçe rakı çıkmıştır kapalı”
“bir bach konsertosunun dudakları gibi çilek korkunç hû”
“bütün ellerinin sokakları aşktır senin A. Petro”
“sessizce bitiyor ilk güneşte icra-iflas duası”
Aksan (1998: 202) “bağdaştırma”yı, “ister bir tamlama, isterse bir cümle içinde olsun birden çok birimin bir araya gelmesi” olarak tanımlamaktadır: “Asma köprü, “çatlak tabak”, “kavun dilimi”, “duvarın boyası”; “Havalar ısınıyor”, “Elektrikçi ütüyü onardı” örneklerinde olduğu gibi. Dildeki göstergelerle, tamlamalar ya da cümleler oluştururken, “alışılmış” ve “alışılmamış” olmak üzere iki türlü bağdaştırma oluşturulmaktadır.
Alışılmış bağdaştırmalar, dilde yaygın olan ve kullanıldığında yadırganmayan kullanımları göstermektedir: “Genç adam”, “körpe salatalık”, “çizgili defter”, “kırık testi” gibi tamlamaları ya da “Çocuk dersini çalıştı”, “Radyocu radyoyu onardı” gibi cümleleri, duyuldukları zaman zihnimizde çözümlemekte bir güçlük çekmediğimiz için “alışılmış bağdaştırmalar”dır.
Alışılmamış bağdaştırmalar ise, “genç kıskançlık”, “körpe kimya”, “Radyocu domatesi onardı” örneklerinde olduğu gibi, bağdaştırılan öğelerin anlam açısından birbirleriyle uyuşmamalarından doğmakta; yeni ve birbirleriyle bağdaştırılamayacak kavramların bir arada kullanılmalarından ileri gelmektedir.
Şiirde alışılmamış bağdaştırmalar yoluyla, “geniş bir düşünce-tasarım-duygu-görüntü yumağı” oluşturulması ve “göstergelerin ustaca, özgün bir biçimde” bağdaştırılması amaçlanmaktadır. Böylece şiir, yaratılan değişik tasarımlarla birlikte okuyana / dinleyene bir duygu ve düşünce zenginliği yaşatmakta ve güçlü bir anlatıma erişmektedir.
İkinci Yeni üzerine yapılan tartışmalarda sürekli olarak ön plâna çıkan “anlamsız şiir” kavramının sebeplerinden biri de (bir diğeri sözdizimi deformasyonudur), alışılmamış bağdaştırmaların yol açtığı mantık dışı söyleyişlerdir. Bu akımın önde gelen temsilcilerinin yeni tasarımların sunulmasında alışılmamış bağdaştırmalardan ne şekilde yararlandıklarını
gösteren birkaç örnek verelim:
“Sizi görmüyor muyum dikkat! trenlere çikolata yediriyorum”
“En akıllı tarafımdır balıkla deniz tutmak”
“Çocuğu çocukluyor bir düdüğün kırmızısı”
“Güneş bir pazartesi olarak mı duruyor burnunuzda”
“Bu kaç kapılı konyak”
(Edip Cansever)
“Ay sessiz sedasız bir çingenedir”
“Adam yıldızlara basa basa yürüdü”
“Dengesini uzun bıyıklarına borçlu yürürken”
“Başladı Afrikası uzun bir gece”
“Güvercin kuşkusu cırlak güneş”
(Cemal Süreya)
“Denizin pencereleri sürgülüydü”
“Atımı istedim evin göğü gerindi”
“Yalnızlığın dükkânlarında hasır koltuklarda oturduk”
“Bu denizler ne güzel böyle değil mi f”
“Bir f’diniz Önasyalarda o şey evlerde”
(İlhan Berk)
“Seni çağırıyorum parmaklarımdan süt emmeye”
“Ses kışı. Ateş yırtıldı. Çarpıldık.”
“Bir bülbül içimde sedefle kaplanıyor”
“Kaybolursa taşlar içinde taşlar getiren taş bir bulut”
“Baharı seller götürdü boğuldu yaz”
(Sezai Karakoç)
“Üzünç yüklenmiş bir gemi”
“soğuk tirşe renkli salı günleri arkamızdan koşardı”
“En cumartesili bir İstanbul düşünerek bu kantoları düşünüyorsun”
“Yüzüklerinde altın parmaklar takılıymış”
“arsenik şişesine eylül doluyor”
(Ece Ayhan) [ 2 ]
4 - SESSEL SAPMALAR - BÖLGE AĞIZLARINA ÖZGÜ KULLANIMLAR
Bu ad altında ele alınan özellikler, değişik amaçlarla ortak dildeki göstergelerin ses açısından değiştirilmesi yoluyla meydana gelmiştir; başka dillerin şiirlerinde olduğu gibi bizim şiirimizde de görülür.
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın kimi şiirlerinde rastladığımız sessel sapmalar belli bir amaçla, sözcüklerin konuşulan dildeki, bölge ağız-larındaki söyleyiş biçimleriyle verilmekte, böylece bir yandan konu-şulan dilin doğallığı, bir yandan da kişilerin bölgesel ağızlarla olan bağlılığı yansıtılmış olmaktadır:
" Manda
Ben çatal tırnaklı, ben kocamış, ben camız Tam ayam üzre gelir Ayışığı tam ayam üzre"
(Kınalı Kuzu Ağıtı, 11).
Buraya üç dizesini aldığımız şiirin bütününde ayam üzre biçimi altı kez yinelenmekte, konuşulan dilde bir kaynaşma (Fr.contraction) sonucu oluşan biçim yeğlenmiş bulunmaktadır. Onun aşağıdaki dize¬lerinde de kaçamık (kaça mı ki?) değel veelliuruş kullanımlarına rast¬lanıyor:
"Elliuruş
- Kaça gelirsiniz Dört kişi
On çeki odun yarmaya?
- Kaçamık
Çeki başına elliuruş
- Çok değil mi?
- Çok değel
Ağam
Bir simit
Elliuruş
(Kınalı Kuzu Ağıtı, 63).
Cemal Süreya’nın "Ülke" adlı şiirinde ise sessel sapmayla birlik¬te anlam açısından değişik kullanımlarla oluşmuş anlam sapmalarına da rastlıyoruz:
Cemal Süreya’nın "Ülke" adlı şiirinde ise sessel sapmayla birlik¬te anlam açısından değişik kullanımlarla oluşmuş anlam sapmalarına da rastlıyoruz:
"Saat çini vurdu birden: pirinççç
Ben gittim bembeyaz uykusuzluktan
Kasketimi eğip üstüne acılarımın
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
Karanlık her sokaktaydın gizli her köşedeydin"
(Göçebe, 6).
Bu dizelerde, dikkat edilecek olursa pirinç sözcüğündeki /ç/ sesi iki kez yinelenerek üçe çıkarılmıştır. Şair hem bu ses izleniminden, hem de Çin sözcüğünün ses izleniminden yararlanarak gecenin ileri saatlerinde (uykusuzluktan söz ediyordu) çalan bir saatin ince, çıngıra¬ğa benzer sesini canlandırmayı sağlamıştır. Burada pirinç sözcüğü, aynı zamanda, bu sesi verecek bir metal oluşu nedeniyle de kullanıl¬mıştır. Çin özel adı da ancak ses değeri nedeniyle seçilmiştir. Zira "sa¬atin Çini vurması" da bir anlamsal sapmadır; bir alışılmamış kullanım¬dır. Ayrıca bembeyaz uykusuzluk, kasketini acılarının üstüne eğmek, (birinin) yüzüne sürgün olmak da alışılmamış bağdaştırmalar olup an¬latımı belirgin bir biçimde güçlendirmektedir. Çünkü, örneğin yüzüne sürgün olmak kullanımında (bir kente, bir kaleye sürgün olmak olağan kullanımdır) bir kadına bağlı, ondan ayrılamaz durumda, hep onu dü¬şünmekte olma, ondan vazgeçememe durumu başarılı bir aktarmayla dile getirilmiştir. [ 1 ]