- 492 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ESİR
Belkide dünyanın en tehlikeli yerlerinden biri olan bu ada, sanki özenle seçilmişti.Hırçın dalgalar ve uçsuz bucaksız konumumuyla, fırtınaların kol gezdiği ürkütücü, unutulmuş ve adeta dünyadan soyutlanmıştı . Adanın en uç noktasına dikilen, etrafı kayalıklarla çevrili hapishaneden sadece Makalo ve onun gibi birkaç esirin görebileceği konuma sahip taş duvarlara oyulmuş parmaklıklı bu olasılıksız yer, aklını yitirecek diğer mahkumlara göre yine de iyi sayılırdı. En azından Atlantik Okyanusu karşıdan iyi bir şekilde görünüyor, nadirde olsa gemilerin geçişi bu şanslı kişiler tarafından izlenebiliyordu. 15. yüzyılın ortalarına gelinmişti, dışarıda güzel bir dünya yaşanırken, Makalo hayatının geri kalanını burada geçirmek zorunda kalmış, savaş sonrası esir alınarak Afrika’ dan ülkesinden ve sevdiklerinden kilometrelerce uzaklıktaki bu ıssız adada diğer mahkumlar gibi meçhule doğru yol almıştı. Savaş sırasında, karşı cephedeki düşmana aman vermemek için pusuya yatmış olan Makalo ve arkadaşları, yanlış ihbar sonucu yerlerinden ayrılarak kendileri pusuya düşmüştü.
Makalo, dalgın bir şekilde hücresindeki taşlara baktı, yerdeki yemek kabına dokunarak soğukluğunu hissetti.Hücrenin kapısındaki solgunluğu ve yıllara meydan okuyan paslanmış demirine odaklandı. Kimbilir kaç esir çile çekmiş, bilmem kaçıncı kez bu kapı açılıp kapanmıştı. Burada her şey rutinleşmiş, sabahın erken saatlerinde bir kuru ekmek parçası, akşama yakın saatlerde ise oldukça ılık, sulu çorba ve gardiyanın ürkütücü sesi hapishanenin olmazsa olmazlarından olmuştu. Düşünceden sıyrılan Makalo dışarıyı seyrederken, aniden gözüne, karıncanın oyuktaki demirlerden tırmanarak yukarıya yol alıp oradan taşların arasına ve dışarıya çıkışı ilişti. Kendi kendine “Özgürlüğe giden yol” Dedi. Ardından bir geminin sessizce adanın önünden geçişini izledi. Sonrasında elindeki kitaba koyulup, iki yüz yetmiş ikinci sayfasını açarak kaldığı yerden okumaya devam etti. Birkaç sayfa okuduktan sonra yine düşüncelere dalıp aklına yan odadaki arkadaşı Paulo geldi. Birkaç gün önce iki gardiyanın zor zapt ettiği arkadaşı Paulo aklını yitirmiş vaziyette odadan çıkarılıp doktor gözetiminde özel bir hücreye yerleştirilmişti. Makalo buna çok üzülmüştü. Yalnızlıktan beyin insana oyunlar oynar, halüsinasyonlar görmeye başlar insan. Belki de arkadaşı, günlerce düşünceler girdabına boğulmuştu. Yani İnsanın beynini kemiren, olur olmaz şeylere daldıran düşüncelerin esiri olmuştu Paulo… En azından kendisinin böyle bir derdi yoktu. Çünkü Makalo, en yakın arkadaşı kitabı ile baş başa kalıp yeni dünyalara açılıyor, küçük odasının verdiği bıkkınlıktan kurtuluyor, beyin egzesizleri yapıyordu. Kısacası, koğuş çıkışında gizlice arkadaşlarından değiş tokuş ettiği kitaplar, onun yalnız dünyasını şenlendiren kurtarıcı kahramanlarıydı…
Yukarıdaki yazıları okurken zihninizde bir yerlerin ve kişiliklerin belirdiği aşikardır. Canlandırdığım kısa hikayemde beyin, okuyan kişiyi bambaşka yerlere alıp götürürken bellekte yeni fikir ve düşünceler oluşturmaktadır.Yapılan araştırmalarda okuyan kişilerin yalnız bir ortamda olsalar dahi sıkılmadıkları, beynin her bilgi aldığında daha da genişlediği hatta endorfin salgıladığı saptanmıştır.Kısacası okumak; roman olur, inceleme araştırma, biyografi, tarih gezi yazısı, her ne olursa olsun kişiyi daha da bilgi sahibi yapmasının yanı sıra aynı zamanda özgürleştirir.
İrfan Yıldırım Çevik
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.