- 1086 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
MUTSUZ AŞIK
Yola doğru bakarak düşünceli düşünceli yürüyordu : Ellleri cebinde ve boynunda siyah atkısıyla. Hiç yabancı gelmiyordu bu her sabah yürüdüğü yollar. Geç uyuyup erken kalkıyordu. Derdi vardı işte bir derdi. Bu dertli dünyada artık onun da derdi olmuştu. Her gün onu düşünüyordu. İlgisini çektiği o yüzüne ve gülmesine. Gence gülmüyordu oysa, etrafa, insanlara gülüyordu. Gelip geçen kötü kaderin hayal kırıklığı olan insanların nesine gülüyordu, genç buna bir türlü anlam veremiyordu. Çok mu mutluydu, çok mu mutlu etmişlerdi onu? Gülüşü o kadar güzeldi ki çok acısı vardı sanki. Her gün okul çıkışlarında o gülüşü bulmak istiyordu. ’ burada mı, hayır, bu da değil, o da değil’ O gözler çok acı çekmişe benzeyen ve acı geçmişi ile küsmüş kendi mutluluğu ile sevişen gözleri arıyordu. Ancak bulamıyordu. O kuru anlamsız kalabalıkta onu bulamamıştı. İçinden kalabalık arasındaki insanlara sövüp ne diye buralarda boş boş gezindiklerini sorguluyordu. Araba ile geçip çamur atanlara, dışarıdan anlam veremediği gülen insanlara ve bazen de yağan yağmura sövüyordu.
Hava soğuk, çok soğuktu. Soğuk havayı seviyordu biraz. En çokta soğukta yürürken düşünmeyi seviyordu. Çünkü hayatını sorguladığı an bu andı: Gidenler, gelenler ve hayatını çalan sevdikleri. Bir ara gidenlere bakıyordu. Hayır, bu gidenler bu kısa boylu ve mutluluğu ile sevişen yüzü asla ve asla tutamazdı.
Boş muydu sevmek kimseyi sevemez miydi? boş muydu sevmek yoksa bu dünyadaki her aşık gibi o da mutsuz muydu? Ya öbürleri neydi hani şu sokaklarda sarıla sarıla gezenler, filmlerde veya gerçek hayatta mutlu evlilik geçirenler. Sahi onlar aşık değil midir? İllaki aşık olması için ulaşılamaz yol mu olması lazım. Daha 17 yaşında olmasına rağmen nasıl bir düşünceydi bunlar? Ve sonra bunları sorgularken de Geçmişteki sevdiklerine bakıyordu ( bu eli cebinde, boynunda atkı ve çok soğuk havalarda yürümekteyken) Bazen hafif gülüyor sonra ise gülüşünü değiştirerek acı acı yapıyordu. Çok seviyordu bu soğukları ama bir yandan da hatırlamak istemiyordu geçmişi. Her soğukta geçmişi düşünüyordu. Aslında çoktan unutmuştu. Sadece bu yollarda hatırlıyordu.
Düşünceleri sanki denizde çırpınmaya çalışan ve bir türlü özgürlüğüne kavuşamayan bir insan gibiydi. Karası olmayan bu masmavi denizde devamlı çırpınıyordu ama sonuç noktaya da varamıyordu. Sürekli aynı şeyi yapıyordu : ÇIRPINMAK
Bu çırpınmayı aşk olarak değerlendiriyordu. Ancak aşk olarak değerlendirse bile ’Mutlu Aşk Yoktu’ ve olamazdı. Ulaşamayacaktı, çünkü (kendisinin değimiyle) aşıktı. Bir türlü anlam veremiyordu.İnsanoğlu ergenlikte neden sevdiği halde umursanmaz da 25 28 yaşına geldiğinde gerçek aşk yaşar. en çokta bu açıyla bakanlara sövüyordu. Sadece 25 28 yaşındaki insanlar mı aşıktı? Olgun yaşa gelmeden aşık olamaz mıydı? Bir türlü anlam veremiyordu.
Bazı gençler vardı onlar gibi sevmek istemiyordu. Bir büyükler gibi, gerçek aşık gibi, 25 - 28 yaşındaki insanlar gibi sevmek istiyordu. O yaşıtlarından farklı görüyordu kendini. Farklıydı işte. Tıpkı olgun insanlar gibi seviyordu sanki. Mutsuz genç değil mutsuz aşık olmasını istiyordu. Sonuçta mutsuz olacaktı. Ama olsun aşkın yalan olduğu bu dünyada gene de mutsuz aşık olarak gençliğini bitirmek istiyordu...