- 1142 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
FİTNE Mİ YOKSA ACI GERÇEKLER Mİ?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İslam dünyasında ilk karışıklıkların daha peygamberimiz toprağa verilmeden başladığını söylemek sanırım itiraz edilecek bir yargı değildir. Ancak bu konuya fazla girmeyeceğim. Zira Hz. Ebubekir olsun Hz. Ömer olsun, dönemlerinde bu karışıklıkları başarılı bir şekilde önlemişlerdir. Bunda elbette ki onların dönemlerinde başlayan fetihlerin büyük rolü olmuş, fetihlerle birlikte İslam coğrafyası genişlediği gibi İslam dünyasında bir refah dönemi de başlamıştır.
Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer dönemlerinde karışıklıkların önemli ölçüde bertaraf edilmesinin bir diğer sebebi de şudur:
Hz. Peygamber, Hz. Ali haricinde hiç bir Haşimi’yi önemli bir göreve getirmediği gibi Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer de akrabalarını devlet işlerinden özellikle uzak tutmuşlardı. Öyle olunca da Peygamberimizden önce var olan Haşimi- Emevi rekabeti bu iki halife döneminde yatıştırılmıştı.
Hz. Osman dönemine geldiğimizde ise Peygamberimizin bu uygulaması bir tarafa bırakılmış görülüyordu. Zira İslam devletinin en önemli görevlerine hep Hz. Osman’ın akrabaları olan Emeviler getirilmeye başlanmıştı.
Mesela: Hz. Osman, daha önce Medine’den sürülmüş olan amcası Hakem’i tekrar Medine’ye getirttiği gibi hem onun devlete olan tüm borçlarını silmiş, hem kendisine 100.000 dirhem para vermiş hem de Fedek arazisini amcasına tahsis etmişti.( Fedek Hurmalığı Hz. Fatma’nın ’ Babamın mirasıdır ’ Diye Hz. Ebubekir’den istediği buna karşılık Hz. Ebubekir’in ’ Peygamberler miras bırakmazlar ’ mealindeki bir hadisi öne sürerek vermediği bir yerdir. )
Hz. Osman bununla da yetinmemiş, Medine çarşısının gelirini diğer amcası Haris’e verirken kendi damadı Abdullah bin Halid’e 400.000 Dirhem para vermiştir ( İbn Şebbe, Tarîhu Medineti’l-Münevvere, Sa. 1090-1091; İbn Kuteybe, Kitabu’l-Meârif, Beyrut 1970, Sa. 84; İbn Âsem Futûh, I-IV, Beyrut 1986, I, 370. )
Bu uygulamalar gerçek miydi yoksa o günlerden taa bu günlere gelen uydurma haberler miydi orasını kesin bilemesek de çeşitli kaynaklarda Hz. Osman’ın böylesine yakınlarını kayırıcı bir yol izlediği üzerine rivayetler bir hayli fazladır.
Evet, rivayetler bir hayli fazla olduğu gibi kesin olan gerçekler de vardır. Mesela Hz. Osman döneminde dört önemi bölgenin valileri hep Emevi soyundan olanlardır. Kendi baş danışmanı da öyle...
Mesela Hz. Osman halife olunca Kufe valisi S’ad bin Vakkası azledip yerine anne bir kardeşi Velid bin Ukbe’yi getirmiştir.
Mısır Fatihi Amr İbn’ül As’ı Mısır valiliğinden alıp yerine süt kardeşi Abdullah bin S’ad bin Ebu Serh’i getirmiştir.
Basra valisi Ebu Musa el Aş’ari’yi azledip yerine dayısının oğlu Abdullah bin Amir’i getirmiştir.
Kendi danışmanlığına ise yakın akrabası olan Mervan bin Hakem’i getirmiştir.
Değiştirmediği tek önemli valilik vardır: Şam... Onun başında ise zaten Emevi soyundan biri olan Muaviye bulunmaktadır.
Peki Peygamberimizin ’ Benim sahabelerim yıldızlara benzer, hangisine tutunursanız selamete erişirsiniz’ dediği sahabelerin en büyüklerinden olan Hz. Osman böylesine adam kayırıcı olabilir mi? Mantık ’Hayır’ diyor. Hele hele de peygamberimizin çok hürmet gösterdiği, ( hatta o geldiğinde ayağa kalktığı rivayet edilir. ) edebi ve güzel ahlakı dolayısıyla ’ Zinnureyn’ ( İki nur sahibi = Hz. Osman Peygamberimizin iki kızıyla ayrı zamanlarda evlenmiştir. ) dediği biri Kur’anda apaçık ’Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür’ ayeti varken ( Nisa Suresi 58. Ayet ) kendi yakınlarını bu derece kayırıcı olabilir mi? Mantık yine ’ Hayır ’ dese de tarihi kayıtlar ve kaynaklar aksini söylüyor.
O zaman ortaya çıkan sonuç şu iki noktada toplanıyor: 1- İçimizi yaksa da, kabullenmek çok zor olsa da Hz. Osman, kendi döneminde yakınlarını çok fazla kollamış, onlara çok büyük torpiller yapmıştır 2- Hz. Osman Kur’anın hükmüne uyarak emaneti hep ehline vermiştir. Bu ehil insanların hepsinin Emevi soyundan olması onun hatası, kabahati, suçu değil kaderin garip bir cilvesidir.
Peki yukarıdaki olaylar Hz. Osman dönemine ve direkt Hz. Osman ile ilgili olaylar değil de günümüzde devleti, hatta bırakın devleti herhangi bir devlet kurumunu yöneten birisi ile ilgili olsaydı hangi şık daha akla uygun gelirdi dersiniz?
Hz. Osman’ın bile yakınlarına torpil geçmeyen, kendi yakınlarına devletin önemli görevlerini peşkeş çekmeyen biri olduğuna insanları inandırmak zordan da öte imkansızken, elimizdeki tüm belge ve bilgiler en hafif ifadeyle ’ Maalesef yakınlarını fazlasıyla korumuş, kollamış ’ derken bugün bir ailenin neredeyse tüm fertlerinin devletin en önemli görevlerinde olmasını ’Sadece tesadüf’ olarak yorumlamak ya da ’Ne olmuş yani? Bu göreve en çok onlar layık, o yüzden de o görevlere getirilmişler’ şeklinde bir mantık yürütmeye hele de günümüz insanını inandırmak mümkün müdür? Hiç sanmıyorum.
Şimdi...
Hz. Ayşe, Hz. Talha, Hz. Zübeyr, Hz. Ali...Bunarın her birisi Hz. Osman’ı icraatları sebebiyle eleştiriyordu değil mi? Peki bu dört büyük Allah ve Peygamber sevdalısına ’ Fitnebazlar. İslam dünyasında fitne çıkardılar ’ Denilebilir mi? Elbette hayır. O halde günümüzde de ’ Yahu kardeşim ne oluyor? Bu ülkede şu meşhur aileden başka bu görevlere layık insan yok mu?’ Diye soran insanlara da ’ Siz fitne çıkarıyorsunuz’ demek çok büyük bir haksızlık iken bırakın ’ Fitne çıkarıyorsunuz’ u, resmen ’ Hain ’ damgası yapıştırılıyor.
Hz. Osman, yakınlarını bu kadar kayırmışken katlinde en büyük pay kimindi biliyor musunuz? Baş danışmanı Mervan Bin Hakem’in.
Hz. Osman’a karşı başlayan bir ayaklanma Hz. Ali’nin arabuluculuğu ile tatlıya bağlanmış, isyancılar Hz. Osman’ın sözlerinden ikna olmuşken Mısır Valisine - altında Hz. Osman’ın mührü olan - bir ferman gönderen, bu fermanda ise asilerin tamamının yok edilmesini isteyen Mervan bin Hakemdir.( Ferman isyancılar tarafından ele geçilir, o saatten sonra artık isyancıları hiç bir şey durduramaz. ) Onun bu akıl, fikir dolu dahiyane (!) danışmanlığının sonucu ise Hz. Osman’ın feci şekilde katledilmesi olmuştur.
Mezkur aileden birinin eski kocası 15 Temmuz Şehitlerine hakaret eder.
Mezkur aileden biri şaibeli bir şeyh olan Nazım Kıbrısi ile diz dize oturur...
Mezkur aileden biri Almanya’ya Federal Sistem ( Yani Eyalet Sistemi ) hakkında bilgi alış verişi için gider
Mezkur ailenin babası ’ Fetö tevbe etsin, yorgan gitsin - kavga bitsin’ mealinde açıklamalar yapar.
Ve tüm bunlara rağmen o aileden neredeyse herkes çok çok önemli ve hassas görevlere getirilirse vatandaş elbette ’ Neler oluyor yahu?’ diye sorma hakkına sahiptir.
Bu olay 31 Aralık 2018 Milli Piyango büyük ikramiyesinin tam bilete çıkması, o tam biletin de bir inşaat şirketinin yönetim kurulu başkanı tarafından satın alınmış olması ve kazanılan ikramiyenin ( 70. Milyon Tl ) tanıdık bir vakfa bağışlanması iddiası gibi basit bir olay değil ki...
Velhasılıkelam insan ’ Fitne mi, acı gerçekler mi?’ diye sormadan edemiyor.
YORUMLAR
Güne gelen yazınızı öncelikle kutlarım hocam.
Kıssadan hisse diyerek size buralardan küçük bir kaç cümle yazacağım..Mutlaka anlayacaksınız hocam..
Danimarka da her hangi bir bırakın AVM, çocuğunuz markette çalışıyor diyelim ve o haftanın ucuzluğu da örneğin yarı fiyatına Tv olsun.. Ucuz ve kaliteli olan o tv yi ne çocuğunuz ne de siz alabilirsiniz!
Bırakın akraba kayırmayı, ailesi dahi nemalanamıyor, açıkçası Hakka hukuka tecavüz edilmiyor.. Hesabını siz yapın bizdekilerin! (zaten yapmışsınız, eyvallah)
Selam sevgi ve saygılarımla..
Güne gelen yazınızı ve emeğinizi kutlarım Sami Bey.
'Tarih, yalanın kayda geçirilmiş halidir.' derdi çok saygın bir tarih öğretmenimiz. İstatistiğin de yalanın şemayla tersine çevrilmişi olduğu gibi.
O nedenle tarihten yaptığımız her açıklama, o günlerin kaydını tuttanların taraflılığına göre bize yön verir. Tarihe dair açıklamalarınıza o nedenle değinmeyeceğim.
Ama güncele gelince!
Her şey göz önünde yaşanıyor. Bunları görmek ve yorumlamak için başka bir aklın yön vermesine ihtiyacımız yok, aklımızı kiraya vermemişsek ya da akıl tutulması yaşamıyorsak!
Artık minare kılıfa da sığmıyor, geldi çıktı!. İnsanların gözüne gözüne seğirtiyorlar onu da son tepkileri görmek için.
Devler eliyle oynatılan bu oyunlardaki 'talihliler' için uzunca bir zamandır söyleniyor bu. Çekilişlerin canlı yayaından kaldırılması, son çekilişlerden birinde bir yetkilinini düşecek topa müdahil olmasıyla sayının değişmesi... gibi nedenler eyetince mide bulandırıcı.
Yıllardır göz önünde yapılan bir şey gizliye çevrilmişse saklanan bir şey var demektir. YANLIŞ OLAN - KÖTÜ OLAN SAKLANIR.
Bu konuda medyada sayfa sayfa duyuru yapmayacaklarına göre herkes aklına müracaat edecek doğruyu bulmak için... Sizin gibi... geç de olsa hiç olmamasından iyidir...
Başlıktaki 'acı' vurgusu sizin bu konudaki yazınızda iki kat önem kazanıyor!
Saygılarımla.
sami biberoğulları
Ben yine kaldırılacağını düşünürken böyle bir yazının güne gelmesini hayretle karşıladığımı ayrıca belirtmek isterim.
Selam ve saygılar.
Kıymetli Hocam. Güne gelen yazınızı kutluyorum.
Hocam fitnenin temeli yalana dayanır. Yalan da tüm kötülüklerin anasıdır. Eğer yalan siyaseten, ticarete, insan ilişkilerinden devlet ilişkilerine kadar her alana sirayet etmiş ise o toplumda veya ülkede fitne eksik olmaz.
Asker olduğum dönemde alay komutanımızın kulağıma nakşettiğim bir sözü olmuştu. ‘’Arkadaşlar yalan kötü bir şeydir. Daha kötüsü yalanın meşrulaştırılmasıdır. Derdi. Evet haklıydı bir toplumda yalan meşrulaştırılmış sa yani olağan kabul ediliyorsa o toplumda çürüme başlamış demektir. Dolayısıyla yalan, o tolumun tarihine de geleceğine de fitneyi bulaştırır.
Sonuçta gerçekler ne kadar acı olsa da yalanın sonuçları kadar acı olamaz.
Saygı ve sevgilerimle
sami biberoğulları
Ben yine kaldırılacağını düşünürken böyle bir yazının güne gelmesini hayretle karşıladığımı ayrıca belirtmek isterim.
Selam ve saygılar.
Değerli hocam, Osmanlı Beyliği diğer beylikleri kendi etrafında birleştirirken, bir yandan Anadolu birliğini, bir yandan da Oğuzların birliğini (Türklerin birliğini) sağlıyordu...
Tabii ki aynı zamanda Osmanoğullarının birliğini...
Osmanoğulları arasında çıkan ihtilafların nelere malolduğunu da hatırlayalım bu arada...
Batı'dan ve Doğu'dan gelen saldırılara bu birlik sayesinde karşı konulabildi...
Anlaşılıyor ki, bir coğrafyanın ve/veya sakinlerinin muhafazasında, hakimlerin organik bütünlüğünün de çok önemli bir rolü var...
Bu organik bütünlük kendi istikbalini sakinlerin bütünlüğü ile özdeşleştirir aynı zamanda; başka bir seçenek mümkün değildir...
Modern zamanlara gelindiğinde, yani hanedanların sonunda organik bütünlüğün yerini partiler aldı...
[Aslında demokrasinin göreceliliği bu açıdan da görülebilir; özellikle Doğu'da iktidar da muhalefet de söylemlerini 'demokrat olamama' ekseninde döndürürler...Ne var ki, bizde son yıllarda muhalefet bu söylemin cılkını çıkardı... Traji-komik olma pahasına...]
Demek ki, partiler de bir organik bütünlük arz eder ve bu durumun yoğunlaşması da süreç içinde gözlemlenebilir, normal bir şeydir; önemli olan, coğrafyanın ve/veya sakinlerinin muhafasında kendisinden beklenen 'doğru tarihsel rol'ü sürdürebilmesidir...
[Piyango ile ilgili olarak yazdığınızı kesinleştiren bir şeye rastlamadım, internetten okumalarımda...]
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Milli piyango konusundaki son gelişme şu: İddiayı ortaya atan milletvekili, Milli piyango idaresinin ve ilgili şirket yöneticisinin yalanlaması üzerine sosyal medyadaki paylaşımını geri çekmiş. İddia bir iddia olarak kaldı vesselam.
Selam ve sevgiler.