- 456 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DİNLE TANIŞMAM
Tarih bilimi gösteriyor ki binlerce yıl süregelen insan yaşamında inançsız bireyler olmuş ama inançsız toplumlar var olmamış. Mistik ya da semavi ya da her ne tür tanımlanırsa tanımlansın insanlar bir biçimde bir dine inanmışlar.
Bu, insanın kendini yetersiz görmesi, düyada gücünün her şeye yetememesi, güçlü karşısında aciz kalması, adalet isteği; her şeyden önce mutlaka gelecek ölümün ürkütücülüğüne mi dayalıdır bilinmez ama insanlar dinsiz yaşayamamışlar, bir tanrıya muhtaç hissetmişlerdir kendilerini.
Yakın zamanda bir araştırma şirketinin yayımladığı sonuçlara göre ülkemizde inanmayan insanların sayısında ciddi bir artış görülüyor. Bunun sebepleri nedir, ne değildir, bu yazının konusu olmayacak?
Din, bana göre öğrenmekten ziyade edinilen/örnek/model üstünden yürüyen bir yapı. Biz edinmekten daha çok öğrenme/öğretmeye çalışıyoruz. Neyi, nasıl öğrendiğimiz/öğrettiğimiz giriyor bu sefer devreye.
Ben çocukken korkuyla inanmaya başladım Tanrı’ya. Yaptığım bir yanlış için ‘’Allah yakar!’’, ‘’Cehennemde yanarsın!’’ tehditlerini duyardım. İyi bir şey yaptığımda ‘’Allah sever!’’, ‘’Cennete gidersin!’’ sözü söylendi mi söylenmedi mi, hatırlayamıyorum. Söylendiyse de sanırım iz bırakmamış bende. Sanırım burada ebeveynler Tanrı’yı araçsallaştırmışlar ve çocuğu idare edebilmek için bir tanrı kozu/değneği atmışlar ortaya. Günümüzde buna lüzum kalmadı ve çocuğun eline bir telefon ya da koy önüne bir televizyon...Hoş bunlar da yetmiyor artık!
Babamdan kabir sualleri ve cevaplarını ezberlemiştim çok küçükken. Bu sorular öldükten sonra bize kabirde sorulacak eğer doğru cevap veremezsek yanacağız/cezasını çekeceğiz.
--Rabbin kim?
--Allah.
--Peygamberin kim?
--Muhammed.
--Kitabın ne?
--Kur’an-ı Kerim.
--Kıblen ne?
--Kabe.
--Ne zamandan beri Müslümansın?
--Kalü beladan beri...
--Amelden mezhebin ne?
--Hanefi
--İtikattan mezhebin ne?
--Maturidi...
Hatırlayabildiğim belli başlı sorular bunlardı. Bu soruları kendi içimde ne kadar tekrar ettiğimi ya orada birini unutursam ne yaparım kaygısını uzunca bir süre içimde yaşadım.
Bir taraftan küçüklüğümde eski camide sadece bayram namazlarına/ sonradan yeni cami yapılınca cumalara zaman zaman da vakit namazlarına gidiyordum babamla. Babam ilkokul okumamış, sonradan muhtar olmak için dışardan diploma almış ama gençliğinde Denizli taraflarında sanırım 4-6 ay dini bir eğitim almış, eski yazı bilen biri. Yeni cami yapılıp resmî imam gelinceye kadar bayram ve cumaları kıldıran, kendi köyümüz ve civar köylerin gençlerine zamanında sureleri, duları, namazı, abdesti öğreten biri. Ama genel profile bakıldığında babam öyle baskıcı ve dinî konularda tutucu olmadı. Buna rağmen ben baskı hissettiğime göre anne babaları dindar geçinen birçok arkadaşım ne yaptı, içlerinde neler yaşadılar, etkileri şimdi nedir bilmiyorum.
Aradan yıllar geçmesine rağmen unutamadığım bir anım var bu konuda. İlkokula beş yaşımda başladım ki ilkokuldan önce çok zor hatırladığım bir olay. Engebeli bir köyümüz var ve evler tepelerin üstü, yamacı ya da altlarına dağılmış. Şimdiki caminin arkasında dik bir yoldan yukarı çıkıyorum. Çıktığım yerin bitiminde sağda daha büyüğünü yaptıkları için diğer evlerine geçmiş bir komşumuzun eski evleri var. Tam orada kendi kendime dolaşırken biri ‘’Hey, gel bakayım buraya!’’ diye bağırdı. Çağıran kişi köyden bir tarikate mensup –hoş onlar kendilerini tarikat değil cemaat olarak tanımlıyorlar- hoca. O zamana kadar hiç görmediğim, bir süre köyde kalıp sonra yine kaybolan ama komşumuzun oğlu, hoca, diye tanıdığım biri. Gittim yanına ‘’ne yapıyorsun burada?’’ dedi, cevap veremedim. Beni evin içine götürdü. İçerde civar köylerden de çocuklar var, kızlar bir tarafta erkekler bir tarafta kalabalık bir ortam. Otur, dedi oturdum. Ama o gün öğrendiğim ve namazda oturduğumuz gibi oturmamı istedi. Bilmiyordum fırçaladı beni eliyle düzeltti, sen daha öğrenmedin mi oturmayı, dedi, bir şekilde oturdum. Oku bakalım ‘’Subhaneke’’ yi dedi. Ne zaman öğrendiğimi/babamın ne zaman öğrettiğini hatırlayamıyorum fakat bu duayı okudum hatta ‘’vecellesanâük’’ kısmını okumadan geçip bitiminde cenazede okunduğunu söyledim. Bir aferim aldım. Rahatladım derken oturuş düzenimi bozunca hoca yine kızdı. Başka çocuklarla ilgilenmeye başladı. O evden hoca bırakıncaya kadar kaç saat geçti bilmiyorum ama ben öldüm. Dizlerim, bacaklarım alışkın değildi öyle oturmaya.
Namaz abdesti ve ilerleyen yıllarımda gusül abdestinde baya takıntılarım olmuştu. Üç defa yapılacak yıkamaları doğru saydım mı, gusül abdestinde ‘’iğne deliği bile kalmayacak biçimde yıkanmak’’ şartı gereği acaba yıkanmadık yerim kaldı mı, kalmadı mı deyip defalarca yıkandığım olmuştu.
Okul yıllarım ve sonraki yıllarda okuduklarım noktasında dine yaklaşımım ne oldu, şimdilerde ne düşünüyorum, bunları başka bir yazıya bırakıyorum. Ama beni bilenler müsterih olsunlar hala inanıyorum!..
(11 Ocak 2019)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.