- 904 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
Aşkı Çöpe Attım - Bölüm 1 (Dost)
Mayıs ayının ilk günleriydi, çetin geçen kışın ardından havalar yeni yeni ısınmaya başlamıştı. Vapurun arka kısmında beklerken, gözlerini alamadığı o eşsiz manzarayı izliyordu yorgun gözlerle. İstanbul Boğazının güzelliklerinden aklını alıp, bir zamanlar burada yaşanan aşkları canlandırdı soru işaretleri dolu olan beyninde, bu şehir için yapılan savaşları, ölen insanları düşündü, sanki yağlı ilmek onun boynunda takılıydı ve o urganı yırtarcasına derin bir nefes çekti ciğerlerine.
-Var mı bir eşin daha İstanbul?
Vapurun hırçın pervaneleriyle dans eden suların çıkardığı köpüklere takıldı gözleri ve daldı gitti. Vapurun arkasında kaçak göçek içtiği sigarasının bittiğini parmakları yanınca fark etti. Son bir duman daha çektikten sonra zifiri karanlık olan dünyasını düşünmeye başladı. Sanki köpüklerin içinde boğuluyordu, sanki balıklara yem oluyordu. Dalgın gözlerle izlerken suyun endamını, hayatını mahveden, doğduğu toprakları terk etmesine sebep olan o kız geldi aklına. Yaşadıkları güzel günleri düşündü ve o, aşkların olmazsa olmazı, klasik sonu. Kafasının içinde yüzlerce tilki bir sağa bir sola koşturuyordu sanki. Aklı kendisine oyunlar ediyor, düşünceden düşünceye atlıyor, bir an gülerken gözleri doluyor, bir an da ağlarken mutluluktan uçuyordu.
-Hayatımı mı mahvettin, yoksa bana hayatı mı öğrettin? dedi, kendisinin bile duymadığı bir ses tonuyla.
Dalmış olan gözleri açıldı, kendine oyun eden aklı irkildi vapurun ürpertici düdüğüyle. Bugün uzun zamandır görmediği dostu Şener ile buluşacağını hatırladı ve hemen saatine baktı. Geç kalmamalıydı her zamanki gibi. Dostunu bekletmemeliydi bu ucu bucağı görünmeyen koca şehirde. Şener Konya’dan gelmiş ve ilk işi Selim’e ulaşıp görüşmek istediğini söylemek olmuştu. Selim sağa sola sallanan vapurdan, sendeleyerek indi ve Eminönü’nden Gülhane’ye doğru ilerledi. Tren garının yanından geçip, Gülhane’nin sirkeci tarafındaki kapısından girdi ve üst tarafına doğru hafif yokuşu çıkmaya başladı. Hayattan zevk almadığı, ruhsuz bir et torbası olduğu her halinden belliydi. Üst tarafta muazzam bir manzara vardı, Marmara Denizini tam karşıdan gören bu yerden, hem Kadıköy hem de boğazın giriş bölümünü çok net bir şekilde görülebiliyordu. İstediği yere vardığında önüne gelen ilk banka oturdu ve dostunu beklemeye koyuldu. Daha önceden kararlaştırmışlardı buluşacakları yeri ve saati. Saniyeler dakikaları kovalarken, Selim ise karanlık dünyasını aydınlatmanın yollarını düşünüyordu. Kendisine büyük zararlar verdiğini bildiği halde dayanamadı bir sigara daha yaktı buruş buruş olan paketinden.
-Bir günümü daha çaldın ama senden vazgeçemiyorum dedi gülümseyerek. O kadar güzel bir manzara vardı ki; güzelleri bile kıskandıracak güzellikteki bu İstanbul manzarasında sigara içmeyip de ne yapacaktım diye teselli etmeye başladı kendini. Boğazdan geçişen gemilere öylesine dalmıştı ki yanından gelip geçenlerin farkında bile değildi. Dünyaya olan hırsını sigarasından çıkarmak istercesine çekiyordu dumanı ciğerlerine.
Omzuna dokunan bir elle kendine gelen Selim karşısında biricik dostu Şener’i görünce çocuklar gibi sevinmişti. Belki aylardan, belki de yıllardan sonra ilk defa bu kadar içten ve samimi gülüyordu. Ne Şener ne de Selim hiçbir şey demeden sımsıkı sarıldılar. Uzun uzun baktı eski dostuna, onunla hatırı sayılır bir geçmişleri vardı beraber atlatmışlardı kötü günleri, aynı sofrada yemek yemişler, dertlerini paylaşmışlardı, sıkıntılarını gidermişlerdi birbirlerinin, her şeye beraber göğüs gelmişlerdi. Bu yüzden Şener, Selim’in hayatındaki en önemli insanlardan birisiydi. Her şeyini bilen, her haline sabırla katlanan dostunu görmenin mutluluğuyla Selim uzun uzun baktı dostunun uykusuz gözlerine ve sadece:
-Hoş geldin demekle yetindi. Şener dostunda bir haller olduğunu anladı ve o yüzden konuşmadı pek, susmayı tercih etti bir müddet.
-Hoş buldum neyin var diye sormayacağım kendini hazır hissettiğinde anlatmaya başlarsın dedi ve koyuldu güzelim İstanbul’u seyretmeye.
İki dost uçuşan martıları izlerken, alt taraf da ki caddeden gelen seslere odaklandılar bir ara. Bu olay Selim’e, Şener ile yaşadığı anılarını hatırlattı. Mis gibi havayı ciğerlerine çekerken yumdu gözlerini ve çocukluktan bu yana hayatı bir film şeridi gibi geçti gözlerinin önünden. Dostuyla tanıştığı günü unutması mümkün değildi. Yaptıkları çılgınlıkları, tarlalarda çalıştıkları günleri, kışın ortasında ava çıkıp elleri boş geri dönmelerini, kavgalarını, güreşlerini, kendileriyle dalga geçtikleri günleri düşünüp tebessüm etmeye başladı. Şener bunların farkındaydı. Dostuna bakmıyor gibi gözükse de, gözünün biri dostundaydı. Selim’in tebessümlerinden cesaret alarak;
-Seninle beraber dayak yediğimiz günleri özledim dostum dedi.
-Hangisinden bahsediyorsun?
-Sen seç. Listemiz geniş ne de olsa.
-Çok dayak yedik çok. Ama en çokta sen yedin.
Kahkahalar havada uçuşurken boğucu kasvet havası biraz dağılmıştı, Selim anlattı Şener güldü, Şener anlattı Selim güldü. Oturdukları bankta uzunca muhabbet ettiler, eskilerden bahsettiler. Lisedeki arkadaşlarından dahi kimseler kalmamıştı yanlarında ama iki dost hiç yalnız bırakmamışlardı birbirleri. Günün hemen her saati beraberlerdi. Birbirlerini gördükleri kadar anne ve babalarını görmüyorlardı. Şener dayanamadı ve dostunun içini acıtacak olan soruyu sordu:
-Neden memleketimizi bıraktın da buraya geldin?
Bu soruyu duyunca gözleri dolan Selim, cevap veremedi dostuna. Aslında söylenecek o kadar çok şey vardı ki. Cesaret edemedi cevap vermeye ve en iyi yaptığı işi yaptı yine. Sustu. Sustu. Sustu.
Uzun süren bir sessizlikten sonra, Selim’in dilinden dökülmeye başladı kelimeler:
Hadi gidelim dostum,
Bu diyar bize göre yer değil,
Beraber gerçek aşka gidelim,
Bu pisliklerden kurtuluşa gidelim,
Çıkalım artık buralardan,
Görmeye dayanamadığımız görüntülerden uzaklara,
Güzelliğin, iyiliğin ilik ilik işlendiği,
O temiz diyarlara gidelim,
Bakma dostum bana öyle ters ters,
Sıkıyor beni bu yaşam, bu kötülükler,
Her gün olan olaylar acıtıyor içimi,
İçim yanıyor dostum dayanamıyorum,
Biz, en iyisi gidelim dostum,
Akşamı düşünme buluruz yatacak bir yer,
Hadi bide kıyak geçeyim sana,
Uykular benden olsun,
Rüyalar senden…
Hadi gidelim dostum,
Anadolu’nun güzel köylerine gidelim,
Bu diyar bize göre yer değil,
Memleketimize gidelim,
Kuşların beste yaptığı ormanlarda gezelim,
Yol boyu ekinlerin olduğu yerlere gidelim,
Bu kirli dünyanın temiz kalan topraklarına,
Her karışında temizliğin mis gibi koktuğu,
Pırıl pırıl yerlere gidelim,
Buradaki insanlara inat,
Tertemiz kalan insanların yanına gidelim,
Bizim, biz olduğumuz yere gidelim,
Buralar çok yapmacık be dostum,
Her şey yalan bu şehirde,
Gerçeklere gidelim artık,
Acıkırsan haber ver dostum,
Bir gölden iki balık tutar, yeriz,
Tadı benden olsun,
Doyması senden…
Hadi gidelim dostum,
Küçükken çamurla oynadığımız dereye gidelim,
Yine her yerimiz kirlensin,
Atalım kendimizi o buz gibi suyun içine bu yaşta,
Çıktığımızda yine koşarak gideriz eve,
Otururuz sıcacık sobanın başına hemen,
Annem yine kızacak dostum,
Ne oldu diye sorarsa, düştük deriz,
O tatlı yalanımızı söyleriz tekrar,
Ama her zamanki gibi,
Yine o temizleyecek üstümüzü,
Yine o ısıtacak bizi sıcacık kalbiyle,
Sobanın içine odun atacak bir yandan bize azarlarken,
Hadi gidelim dostum, o temiz kadın,
Benim annem olsun,
Sen de onun oğlu…
Hadi gidelim dostum,
Bizi ayıramayanlar gibi,
Yine ayırmasın bu koca şehir,
Biliyorsun diğer yarımsın sen benim,
Hiçbir şey ayıramadı bizi,
Her zaman beraberdik, ne oldu şimdi?
Ayrılık mı düştü aklına,
Aklımızda olmayan kelimeyi mi öğretti yoksa bu şehir sana,
Ayağa kalkışından anladım dostum,
Sen hiç yalnız bırakmadın beni,
Yine beraberiz,
Bakışlarından anlarım senin, kıyamazsın bana,
Seviyorsun işte beni fazla uzatma,
Hadi gidelim artık,
Dostluğum benden olsun,
Dostluğun senden…
-Hatırladın mı bu şiiri dedi Selim.
-Hatırlamaz olur muyum hiç? Memleketten ilk gittiğin zamanlar bana yazdığın bir şiirdi. Gözlerim dolmuştu bunu okurken, boğazıma sanki bir deve oturmuştu da nefes alamamıştım. Senin burada ne acılar çektiğini bilmek beni çok derinlerden yaralamıştı be Selim.
-Amma duygusal adam çıktın sen dedi tebessümlerinin eşliğinde.
-Anamdan babamdan ayırmadım seni, hatta onlardan bir adım önde oldun hep. Nasıl duygulanmam. Hem sen hep demez misin kardeş olmak için aynı karından çıkmaya gerek yok. Bir eloğlu gelir bin akrabaya bedel olur diye.
-Doğru hep öyle dedim. Seni bin akrabaya değil dünyaya değişmem dedi Şener’in omzunu sıkarak.
Şener’de aynı şekilde karşılık verdi dostuna.
Yine ortalığa sessizlik çökmüştü, zaten dostların konuşmasına gerek var mıydı? Onlar oturarak, bakışlarıyla, halleriyle, davranışlarıyla, sigarayı çekişleriyle bile anlaşabiliyordu. Şener daha fazla dayanamadı ve her şeyini bildiği adamın yurdunu terk ediş sebebini, tek bilmediği durumu sordu dostuna.
-Her halini bilirim, her olayını bilirim, dostum neden gittin? Gittin de iyi mi oldu sanki dedi.
Selim derin bir nefes çekti ve neden gittiğini şöyle bir düşündü. Gidişinin sebebi belliydi. Birini çok sevmişti, onun gözlerine vurulmuştu, o yüzden her şeyden vazgeçmişti.
-Bilmiyor musun sebebini? Bana ayak yapma ne olur.
-Aslında biliyor gibiyim ama senden duymak istiyorum. Seni böyle bir şey nasıl yıkar dostum. Her şeye meydan okuyan, her zorluğa göğüs geren biri, böyle bir durumdan dolayı nasıl vazgeçer hayattan? Hem bana anlatmayacak mısın?
Uzun uzun baktı dostunun gözlerine korkakça, sorduğu soruya ne diyeceğini bilmiyordu, çünkü bu soruyu kendisine hiç sormamıştı. O yüzden cevabı kendisi de bilmiyordu.
Doğduğu toprakları neden terk etmişti? Acaba o güzel memleketi bir hiç uğruna, cepheden kaçan asker gibi bırakıp da arkasına bile bakmadan kaçtığına değer miydi? Anadan babadan ayrı kalmak bir yana, gurbette yalnız kalmak bir yana. Hele de milyonlarca insanın arasında yalnız kalmak da cabası.
Önce boğazın kokusunu ciğerlerine çekti ve İstanbul’un güzel silüetine baktı, kafasını biraz sağa çevirdi ve Marmara denizinin mavi sularına daldı gözleri baktı, baktı, baktı. Sonra sigarasından bir nefes daha çekti ve hasretliğinin sebebini düşünmeye başladı.
Bir müddet sessiz kaldıktan sonra, bir dostunun gözlerine baktı, bir güzelim İstanbul’a. Ve Sadece;
-"Gidiyorum" dedi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.