- 447 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Çağ Dışı Kalmak= Çeşme Faciası 1770
Western filmlerinde büyük çoğunlukla Kızılderililer vahşi, kötü insanlar olarak tanıtılır: Savaşkan, kan dökücü ve acımasız. Öldürücü oklarıyla beyaz adamlara saldıran yağmacılar olalar tanıtıldı Amerika’nın gerçek sahipleri bu insanlar. Oysa kazın ayağının öyle değil. Asıl kan dökücü, istilacı insanların Avrupa’dan Amerika’ya göç eden beyaz adamların olduğu artık yadsınamaz bir gerçek olduğu biliniyor. Beyaz adamlar yeni kıtaya çıktıklarında gemlenemez hırslarıyla hunharca kıtanın yerlilerine kıyım uyguladılar. Başardılar. Üstünlüklerinin nedeni ateşli silahlara sahip olmalarıydı. Kızılderililerde ateşli silahlara sahip olsalardı durum elbette farklı olurdu. Demek ki, modern silahlara sahip olan güç, haklı haksız girdikleri mücadelelerden galip ayrılıyor.
Silahlarla ilgili olarak aynı yargı bizim tarihimiz içinde geçerli. İstanbul’un, daha İslam’ın ilk yıllarında fethedilmeye çalışıldığı bilinir. Fatih Sultan Mehmet’e gelinceye kadar bu güzel şehir birkaç kez kuşatıldı. Fakat fethedilemedi. Fatih, İstanbul’u topları sayesinde surlarda gedikler açarak fethetti. Toplar olmasaydı kılıçla, kalkanla şehir fethedilmesi şüphe götürür. Yavuz Sultan Selim’in de Çaldıran Savaşı’nı topları sayesinde kazandığını tarihçiler anlatır. Osmanlı ordusunda olan toplar Safevilerde yoktu. Zamanın ruhunu okuyan, rakiplerinden daha modern silahlara sahip olan devletlerin orduları girdikleri savaşlardan zaferle ayrılıyorlar.
Bu konuyla ilgili bir karikatürü anlatmak isterim. Yakın zamanda İngiltere ile Arjantin arasında Falkland Adası yüzünden savaş yaşandı. İngiliz donanması modern silahlarla gidip Arjantin’in burnunun dibindeki adayı Arjantinlilerden aldı. Arjantin ordusu İngiliz silahlarının karşısında varlık gösteremedi. Karikatürde savaşı kaybeden darbeyle Arjantin’in başında gelen General Leopordo Geltieri, savaş galibi Margaret Thatcher’e şapkasının çıkararak selam veriyor. Demir Leydi’nin ise göğüsleri ok biçiminde çizilmiş. Mağlup Generalin ok biçimde çizilen göğüslerin önünde eğilmiş ağzından daşu sözler dökülüyor:
“Üstün silahlarınıza saygı duyuyorum leydi!”
Tarihte Osmanlıların en çok Ruslarla savaş yaptığı görülür. Osmanlılar duraklama ve gerileme dönemleri yaşarken Ruslar aynı dönemler içinde gelişmiş, modern ordular kurarak büyük bir imparatorluk haline gelmiştir. Olaya biraz yakından bakalım. Avrupa Rönesans ve Reform hareketlerinin olumlu etkileriyle bilim, sanat, endüstri, tıp… benzeri bir çok alanlarda gelişme kaydetti. Matbaanın bulunmasıyla kitaplar basıldı. Aydınlanma yaşadı Avrupa halkları. Keşifler yapıldı. Keşfedilen toprakların zenginlik kaynakları Avrupa’ya taşındı. Bilimsel buluşlar sanayileşmenin önünü açtı. Kaba hatlarıyla anlatırsak batı hızla ilerlemeye başladı.
Bu yıllarda bizlerin Deli Petro, Rusların Büyük Petro diye adlandırdıkları çar (1672-1725) Rusya’nın başına geçti. Petro ülkesini kalkındırmak için bilimsel olarak her ne gerekiyorsa yaptı. Anlatılır. Petro Avrupa’ya gider. Onların yakaladığı kalkınmışlık düzeyine öykünerek, “Kendileri yatarken elin oğlu alıp başını gitmiş der.” Rusların uyuşuk hallerini betimler. Ülkesine döndüğünde Avrupa’ya öğrenci gönderir. Rus alfabesini yetkinleştirir. Gazete çıkarır. Orduyu modernize eder… Başarısızlıklar karşısında hiç yılmaz. “Yenile yenile yenmesini öğreneceğim.” Sözü O’nundur. Rusya O’nun yolundan yürüyerek yıl yıl büyür güçlü bir imparatorluk haline gelir. Sürekli de Osmanlıların baş belası olur.
Aynı dönemde bizde durum nasıldı? İrdeleyelim. 1579 yılında kurulan rasathane dört yıl sonra aşağıya alıntıladığım çağdışı bir görüşle bir gecede yıktırıldı.
Şeyhülislam Kadızade Ahmet Şemsettin Efendi III. Murat’a
“yıldızların gözleminin felaket getireceğini; göklerin sırlarını örten perdeyi kaldırmanın uğursuz bir haddini bilmezlik olduğunu; böyle bir gözlemevinin kurulduğu hiçbir devletin varlığını sürdüremediğini’’ söyledi.
Osmanlı’nın çağdışı uygulamaları ve çağı çok gerilerden izlemesi içimizi acıtır. Matbaanın bu topraklara getirilmesi de başlı başına bir dramdır. 1450 yılında Alman Johannes Gutenberg matbaayı icat eder. Matbaanın bize gelişi ise 1726 yıldır. Dünyadaki gelişmeleri takip edememekle ilgili acı bir olayı anlatmak istiyorum. Çeşme faciası.
1770 yılında Rus donanması İzmir’in Çeşme Limanda Osmanlı donanmasını deyim yerindeyse yok eder. Beş bine yakın askerimiz şehit olur. Ruslar Baltık Denizi’nden hareket edip İngilizlerden de yardım alarak Cebeli Tarık Boğazı’nı geçip Çeşme’ye gelir. Bizimkiler Rusların İzmir önlerine geleceğine inanmaz kendileri uyarıldığı halde. “Moskoflar gelse Karadeniz’den gelir.” Diye akıl yürütürler. Akıl almaz bir biçimde dünya haritasından bihaberler muhteremler! Bilgisizliğin sonu faciayla biter.
Osmanlı Donanmasını yok eden Rus donanması 1696 yılında kurulur. 1770 yılında Rusya’da yedi deniz okulu var. Bizde ilk deniz okulu ancak 1773 yılında açılır.
Başarıların tesadüf olmadığı, bilgi ve eğitime dayandığı tarihte yaşanan olaylarla iyice ispatlanmıştır. Örneklediğim olaylar ışığında şu gerçekleri yeterince içselleştirmekten öte çıkar yol yoktur güçlü olabilmek için. Dünyadaki bilimsel gerçekler yakından izlenmeli. Bilimin en son verileri ve yöntemleriyle eğitim-öğretim çalışmaları planlanıp yürütülmesi ilkesi ülkenin birinci çabası olması. Ve okulların niteliğini hep yüksek tutulmasına özen gösterilmeli. Bu veriler ışığında kendi öz kaynaklarına dayanan bir kalkınma modeli hayata geçirilmeli. İşte o zaman dünya ulusları arasında onurlu yerimizi çok daha sağlamlaşt
YORUMLAR
Osmanlının duraklama ve gerileme devrine girmesiyle topraklarda kaybedilir. Rönesans'ı ve sanayi devrimin yakalayamayan bir Osmanlı illa ki yıkılacaktı ve yıkılmıştır da... Bilimi terk ettiğiniz zaman, okumaya okula gereken değeri vermediğiniz zaman geri kalmakta kaçınılmaz bir kader oluyor adeta... Osmanlı Zamanında Ordu yeniden yapılandırılmaya çalışılsa da geçici başarılar elde edilmiş ve tam bir ilerleme ve başarı sağlanamamıştır. Barbarosların Torunları olan Osmanlı Denizcileri de Rusya karşısında Çeşme Bozgununu yaşamışlardır. Strateji hataları vardır mutlaka işin içinde... Güzel gayet yerinde ve bilgilendirici bir yazı olmuş kutlarım yürekten İbrahim Bey...
İBRAHİM YILMAZ
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.