- 504 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ötekisiz mutluluk yok
İnsan bir şekilde ’işe yaradığını’ hissettikçe kaderin de razı oluyor. Hayatın içinde varolduğu yerle ilgili şekvaları azalıyor. Ötekisiz mutluluk yok. Yani, kanaatimce, mesele nasıl varolduğumuz ile ilgili değil. Çok fakir olmamızla, çok çirkin olmamızla, çok eksik olmamızla, çok geride başladığımızı düşünmemizle ilgili değil. Ya? Başladığımız yerin ilerisine gidip gidemediğimizle ilgili problem. Eğer bir insan, hayata başladığı yer neresi olursa olsun, ileriye doğru gittiğini, mesafe aldığını, işgal ettiği yerin hikmetli olduğunu, daha doğrusu işgal olmadığını, varoluşuyla büyük resimde epeyce bir işe yaradığını düşünürse, bahtının maruz bıraktığı yoksunluklardan bağımsız olarak, mutlu oluyor. Evet. Düpedüz bu böyle...
Varlığında tatmin bulan hayatlarda bu var. Ve içindeki tatminsizliği bastıramayanlarda da aynı hakikatin izleri görülüyor. Ben bu açıdan tevhidin çok önemli bir fonksiyon gördüğünü düşünüyorum kalbimizde. Eğer hakkı verilebilse. Çünkü tevhid, tuttuğumuz/tutunduğumuz yerden bağımsız olarak, resmin içinde birşey olduğumuzu söylüyor. Tek değiliz. Bağımsız değiliz. Ada değiliz. Hayatımızdaki herşeyle birşeyiz. Şeyliğimiz herşeyle ’şey.’
Lokman sûresindeki "Sizin yaratılıp diriltilmeniz tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir!" manasını mürşidimin tefsir edişi gibi, herşey herşeysiz olmadığı gibi, birşey herşeysiz de olmaz. Bir elma için bütün âlemler gerekir. Sivrisineğin gözü için güneş gerekir. Pirenin midesi için manzume-i şems gerekir. Benim bu satırları yazabilmem için bütün bir evren gerekir. Çünkü parça parça görünür olanlar da aslında ilk ’kün/ol’ emrinin devamı olarak vücuda gelmektedir. Belki bütünü tek bir sistemli (biz ona kader diyoruz) eylemdir. Fakat yaşarken biz onları parça parça müşahade ederiz. O da bizim sınırlılığımızdan kaynaklanan birşeydir.
Benim Ahmed olarak varlık sahasına çıkmam, Hz. Âdem-Havva’dan tutunuz ebeveynime kadar, nasıl bütün bir atalar silsilesine bağlıysa, fiilerimin herbirisi de böylesi bir silsileye bağlı. İlk nefes alan ben değilim. İlk varolan ben değilim. İlk hayal kuran ben değilim. Hep bir bütünün parçası olarak vücuda geliyor şeyler. Parçalardan önce bütünler varoluyor. Yerçekimi kanun olmadan göğe atılan hiçbirşey yere düşmüyor. Biz keşfederken fiile bakıp kanunu okuyoruz ama onların varoluşu kesinlikle bu sıraya göre değil. Bütünün olmadığı yerde, ona dokunmuş, hem onu oluşturmuş hem ondan oluşmuş, fertlerden bahsedilemez.
Fatiha’nın ’hamd’ı âlemler Rabbi olan Allah’a bağlaması, yani ’Elhamdülillahirabbilâlemîn’ demesi, bu açıdan da öğretici. Hamd, yani övgü, parçaların sahiplerine gidemez. Teşekkür önce bütünlüğün sahibinin hakkıdır. Eğer şeylerin birbirinden bağımsız adacıklar olduğunu düşünmüyorsak, ki tevhide imanımız bize böyle olmadığını düşündürüyor, o halde fotoğraftaki hiçbir güzellik için piksellere teşekkür edemeyiz. Övgüler dosdoğru tüm piksellerin sahibine gider. Bu iki açıdan önemli birşeydir.
Birincisi: Varlığımız bütünsel bir anlam kazanır. Hayatın kenar-köşe, ufak-tefek, detay-önemsiz hiçbir parçası kalmaz. Fotoğraf her inceliğiyle beraber varolur. Öyle ya. Kendi tuttuğumuz yerden razılığımız, yalnız ona bakarak, her zaman mümkün olmaz. Ya? Kendimize bakışımız kendimizden aşkın bir bütüne doğru olursa bahtımızdan razı oluruz. Ben bu satırları yazan adam olarak kendimi ’bir işe yaramış’ olarak göremem sadece. Çünkü fanidirler. Fakat bu yazının içinde size Allah’ı anlatabilmişsem, bütüne dair birşeyler söyleyebilmişsem, herşeyi işiten ve bilen Allah’tan gayrı hiçkimse şahit olmayacak olsa bile yazdıklarıma, işe yaradım demektir. Çünkü ’bütüne dair’ oldum demektir. Ve hayatın hiçbir köşesinde parçaların bundan aşkın bir amacı yok.
Diğer amaçlar sahte. Tuğlanın hiçbir amacı ’bina yapmaktan’ büyük olamaz. Binası olmayan tuğla geleceğe kalamaz. Zariyat sûresinde, "İnsanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım!" buyuran Cenab-ı Hak, bir açıdan da yüzlerimizi parçamızdan alıp bütüne çevirmez mi?
Evet. Aynen. Ayakkabı boyacısı olabilirsin. Cumhurbaşkanı olabilirsin. Doğuştan engelli(!) olabilirsin veya üstün yetenekli doğduğunu düşünebilirsin. Bunlardan hiçbirisi doğrudan bütünle ilgili değil. Bütüne ulaşabilecek şey, eylemlerden önce, niyetler. Tıpkı Kur’an’da, kurbanların etlerinin/kanlarının değil, takvaların Allah’a ulaştığının haber verilmesi gibi. İhlas ile eylediğinde ancak kendinden aşkın olabilirsin. Ve kendinden ibaret kaldıktan sonra en büyük parçayı da tutsan geçip gidicisin. Bir orkestrayla uyumlu çalamadıktan sonra davula ne şiddette vurduğun önemli değil. Abartma kendini. Sonsuza dek söylenecek şarkılar çıkmaz senden.
Yani, arkadaşım, özetle şunu demek istiyorum: Tevhidde bir eşitlik var. Hayatın neresinde varolursak olalım, insanlar bizim ne kadar işe yaradığımızı düşünürlerse düşünsünler, kapitalist sistem bizi kendisi için ne kadar işe yarar görürse görsün, aslında ne kadar işe yaradığımızı söyleyen şey: Bütüne bakan yüzümüz. Ölüm bize eriştiği zaman sultan ile köylüsü arasında parçasal hiçbir fark kalmıyor. Hatta, eğer köylü bütünün amacına daha adanmışsa, sultanı geçmiş olabilir. Padişahını çok az kişi hatırlar fakat Yunus Emre’yi herkes biliyor olabilir. Ve, yaşarken de bunun farkında olursa, daha yaşarken sultanın sahip olmadığı lezzetlere erebilir.
İkincisi: Bana öyle geliyor ki: Kaderimizden razı olmamız ancak kadere iman etmemizle mümkün. Büyük bir resmin varlığına, bilindiğine, takdir edildiğine, seçildiğine, irade edildiğine, yaratıldığına ve bu resmin ressamının ressamların en büyüğü, en güzeli, en sanatkârı, en hikmetlisi olduğuna iman etmediğimiz sürece resimde tuttuğumuz yerler bizi tatmin etmeyecek. Hep bir ’daha fazlası/başkası’ olacak.
Çünkü şeyler yalnız kendi başlarına ’şey’ler olacaklar. Herşeyle birşey olmayacaklar. Halbuki demiştik: Herşey için herşey gerekir. Herşey için her ’şey’ gerekir. O halde herşey için bir ’şey’ de gerekir. Tıpkı birşey için herşey gerektiği gibi. Evet. Bu kıvama erdiğinde, Allah ikimizi de bu hususta laftan öte kılsın, ulaşmaya çalıştığın cennetlerin annelerin ayakaltında kaldığına şaşırmayacaksın. Modern medeniyet evhanımlığını ne kadar küçük görüyor olursa olsun hem de. Bütün nasıl görüyorsa öyle olacak. Ve bütün, bütüne hizmet edeni, en büyük parçalardan bile büyük görür. Halimize bakıp sen karar ver. Ben ancak bir yazı getirebiliyorum dünyaya. O ise bir insan getirebiliyor.
YORUMLAR
Katılmamak mümkün değil ki sözlere. Bir ressam son fırçasını tabloya vurduğunda, haz alır, mutluluk duyar, bitirdiği işten dolayı. O tablo onun bir parçasıdır. Bir doktor ameliyat ettiği hastaya son dikişi attığında, hasta onun bir parçasıdır. Bir öğretmenin parçaları öğrencilerdir. Aslında herkes herkesin bir parçası havada uçuşan. Lâkin bunlar insanı nr kadar tatmin etse de, birde evrenin, Allahu'l Alemin bir parçası olduğunu hissini varmak, o duyguları yaşamak, hiçbir şeyle ölçülemez ve başka hiçbir şey insanın kendi içinde kendi öz varlığının mutlu ve tatmin olması kadar değerli ne olabilir ki. Elbette bu yol uzun, lâkin büyük bir deneyim. Bunun temelinde, Allah'imın kalplerimize koyduğu sevgi var. Sevgi imana getirmez mi?, Sabır var ve geçen zaman var.Lâkin niçin, neden dünyaya geldiğini, Allahu'l alemde kendi öz varlığını görmek, tabi ki Rabbimin bize verdiği sınırlar dahilinde, hissetmek ve verilen minik sevginin ilerledikçe yola devam ettikçe ne kadar kutsal olduğunu hissetmek, büyüdüğünü ve halka halka yayılıp evreni kapsadığını düşünün bir kere, yoksunluklar içinde Allah'ımın rahmetini, hikmetini hissetmek, görmek, imanlı bir kalp ile, şükretmek Yaradana, razı olmak kadere, ne yaşayacağımız, ne kadar yaşayacağımızı bilen, bize ömür biçen Yüce Yaradana. Kabul etmek her şeyi, herşeyiyle, tabi ki Rabbimin bizlere vahyettigi Kitabımız Kur'an kanun ve hükümleri doğrultusunda, İslâm düzeninde. Rabbimin iyiyi,kötüyü, güzeli, çirkini herşeyi zıttıyla yaratmış, onun yoktan var ettiğini yok etmeye çalışmak, yok etmeye çalışılan şeyde kendi parçanı görmek, canlı cansız ne varsa ve tabiki Kur'an kanun ve hükümleri doğrultusunda, hareket etmek, Allahu'l Âlem' de inşallah.
Elbette ki ötekisizlik mutluluk yok, imanın şartlarına inanmak, Allah' a kulluk etmek, sonsuz sevgi mutluluğun, bütünün bir parçasında minik bir parça olarak yer almak,kabulleniş, teslimiyet mutluluğu var.
Çok şey var yazılacak, yazınıza istinaden, ama zaman, yazdıklarım yeterli değil biliyorum, bir o kadar da yazamadıklarım var.
Saygılarımla
Çanacık tarafından 1/10/2019 11:37:31 AM zamanında düzenlenmiştir.
Çanacık tarafından 1/10/2019 1:28:55 PM zamanında düzenlenmiştir.