- 449 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
HER ŞEYE RAĞMEN
Bugün yine okula geç kalmıştım. Belki de şuan derse başlamışlardı. Acaba öğretmenim bana kızacak mıydı?
Bu düşüncelerle okula vardım. Sınıfa adımımı atar atmaz birkaç kız bana gülmeye başladı. Öğretmenimiz henüz gelmemişti. Hemen yerime oturdum. Bana gülen kızlar yanıma geldi. Önce kendi aralarında konuştular ama ne dediklerini anlayamadım. Sonra içlerinden biri öne çıktı ve
-Annen seni uyandırmadı mı? Niye geç kaldın yine?
Birkaç dakika sustu. Yine diğerleri ile konuştu ve ben yine dediklerini anlayamadım.
-Tabi annende anladı senin ne kadar salak bir kız olduğunu, ne yaparsa yapsın dedi değil mi?
Kendi aralarında gülüştüler ama bu seferki diğerinden daha uzun sürdü. Ağlamamak için kendimi zor tuttum, hatta dişlerimi sıktım ama yine gözümden akan birkaç damla yaşa engel olamadım. Tam o sırada öğretmenimiz geldi ve herkes yerlerine geçti. Ben ne kadar saklamaya çalışsam da öğretmenim ağladığımı fark etti.
-Eylül, gel kızım benimle. Sizde soruları çözmeye başlayın çocuklar, ben hemen geliyorum.
Öğretmenimle sınıftan çıktık ve gelen velileri ağırlamak için koyulan koltuklara oturduk.
-Evet Eylülcüğüm . Anlat bakalım bana, neler oldu?
Önce yutkundum. Sonra anlatmaya başladım,
-Öğretmenim, evimiz okula çok uzak. Bazı günler geç kalıyorum. Bunu sizde biliyorsunuz.
-Evet canım. Biliyorum ama bunlar geç kalmaktan sayılmaz ki. Bir veya iki dakika geç kalıyorsun. Bunlarda problem yaratacak kadar uzun süreler değil.
-Anlayışınız için teşekkür ederim öğretmenim ama ben bu olaydan dolayı kendimi rahatsız hissediyorum. Ama size söz veriyorum öğretmenim, bir daha geç kalmayacağım.
Öğretmenim başımı okşadı.
-Hiç önemli değil kızım. Sen çok iyi bir öğrencisin. Notların çok iyi, dersleri çok güzel dinliyorsun ve katılıyorsun. En önemlisi de saygılısın. Bir iki dakika geç kalman da benim için sorun olmaz.
Sonra bana gülümsedi.
-Hadi Eylülcüğüm, şimdi sınıfa gidelim.
-Öğretmenim eğer izin verirseniz ben biraz bahçede kalabilir miyim? Hava almak istiyorum.
Öğretmenim yine başımı okşadı ve onay verircesine başını salladı. Sonra da sınıfa doğru yürüdü.
Koşarak bahçeye çıktım. Okul binasının arka tarafına doğru gittim. Canım her sıkıldığında oturduğum ağacın altına oturdum. Dizlerimi çenem doğru çektim. Burada beni kimse duyamazdı. Bu yüzden kendimi serbest bıraktım ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Bir süre sonra rahatladığımı fark edince ağlamayı bıraktım ve etrafıma baktım. Hala kimseler yoktu. Düşünmeye başladım. Ağlamamın sebebi geç kalmam değildi. Öğretmenime yalan söylememdi. Benim bir evim yoktu. Yemekler pişirecek bir annem, başımı okşayacak bir babam veya birlikte güzel anılar biriktirebileceğim bir kardeşim yoktu. Hepsi ben küçükken geçirdiğimiz bir trafik kazasında bana veda etmişlerdi. O gün hiç aklımdan çıkmamıştı. Kazadan sonra gözlerimi hastanede açtım. Canım çok acıyordu ve dünyadaki en büyük acının bu olduğunu düşünmüştüm. Sonra odama birkaç adam gelmişti ve bana ailemi kaybettiğimi söylemişlerdi. Belki o an ağzımdan bir söz çıkmamıştı ama içim hıçkırarak ağlıyordu. İşte tam o anda kazada aldığım yaraların hiç acımadığını fark ettim. Hastaneden çıkınca iyi giyimli birkaç adam beni alıp yurda götürdüler. Tanımadığım birçok çocukla bir aynı çatı altında kalıyordum. Okula bile burada başlamıştım. Sabahları sekizde kahvaltı başlardı ve sekiz buçuğa kadar da devam ederdi. Sonrasında da toplanırdı. Geç kalanlar hem kahvaltı yapamaz hem de ceza alırlardı. Yurda ilk geldiğim zamanlarda bende hep geç kalırdım. Tabi sürekli de ceza alırdım ama zamanla alıştım ve artık kendiliğimden kalkıyordum. Sonuçta bizi kaldıracak bir anne veya babamız yoktu. Buna alışmamız gerekiyordu.
Her ne kadar sabahları erken kalkmaya alışsam da bazı günler otobüsü kaçırdığım için birkaç dakika geç kalabiliyordum. Öğretmenim her ne kadar sorun olmadığını söylese de ben kendime kızıyordum. Kendimi öğretmenime karşı borçlu hissediyordum ve bu borcumu da çok çalışarak ödeyecektim. Tam o ağacın altında kendime bir söz verdim. Çok çalışacaktım ve öğretmen olacaktım. Diplomam da öğretmenime olan bütün borcumun ödemesi olacaktı.
Kendimi toparlayıp sınıfa doğru yürüdüm. Yurttan hediye ettikleri saatime baktığımda sadece on dakikadır burada olduğumu fark ettim. Halbuki bana bir ömrü yeniden yaşamışım gibi gelmişti.
O günden sonra daha çok çalıştım derslerime. Çok sevdiğim kitapları okuyamadım. Arkadaşlarım dışarıda gezerken ben hep yurtta ders çalıştım. Ama hiç pişman olmadım. Bu kadar emeğin bir karşılığı olacağını biliyordum.
Yıllar yılları kovaladı. Liseyi birincilik ile, üniversiteyi ise ilkokul öğretmeni olarak bitirdim. Diplomamı büyük bir onurla aldım. Artık ben bir öğretmenim ve bununla da gurur duyuyorum.
Öğretmenliğimin ikinci yılının sonlarına doğru bir gün, öğrencilerim ile derste iken kapı çaldı. Buyur ettim ve içeri ben yaşlarında, yüzü kirden kararmış, üstünde eski yırtık bir elbise ve elinde dünyalar tatlısı bir kız çocuğu ile bir kadın girdi. Kadının ne diyeceğini anlamıştım. Elinden tuttuğu çocuğu öğrencilerimden birinin yanına oturttum ve sınıfa,
-Çocuklar, size bir misafir bırakıyorum. Benim ufak bir işim var. Ben gelene kadar misafirimize çok iyi davranın olur mu?
Hep bir ağızdan,
-Tamam öğretmenim!
dediler. Kadına yol gösterdim ve bahçeye çıktık. Kadını tabiki de ilk gördüğüm zaman tanımıştım ama o beni tanımamıştı. Önce ne diyeceğini öğrenecek, sonra kim olduğumu ona hatırlatacaktım. Benden önce davranarak,
-Hoca hanımefendi. Ne olursunuz kızımı okula kabul edin benim param yok. Daha önce hangi okula başvurduysam da bu yüzden hepsi beni kapıdan çevirdi. Ne olur siz bana yardım edin. Ben küçükken okulun değerini bilemedim. Her şeyim vardı. Ama ben okumadım. İnat ettim. Ama şuan çok pişmanım. Keşke okusaydım . Kızımın da benim gibi olmasından korkuyorum. Yalvarırım bana yardım edin kızım okusun.
Kadın çok perişandı. Yalvarıyordu.
-Peki, tamam. Kızını okutacağım. Her ne kadar annesi küçükken benim canımı çok yakmış olsa da ben bu kızın annesi gibi olmasına izin vermeyeceğim. Merak etmeyin.
Ben sözlerimi bitirince kadın yüzüme baktı. Gözleri kocaman açılmıştı. Birden ayağımın dibine kapanıverdi.
-Ne olur beni affet. Küçüktüm, bilemedim. Ama şuan çok pişmanım. Ne olur affet. Kızım benim gibi olmasın, okusun. Yalvarıyorum sana.
Tabiki de o küçük kızı okutacaktım. Ama ona, annesine ne olacaktı. Bir çocuk annesiz büyümemeliydi. Bir deneyimli olarak bunu en iyi ben bilirdim.
Kadına ders bitene kadar bahçede beklemesini, kızının sınıfta durabileceğini ve çıkınca bir çözüm bulacağımı söyledim. Başıyla onayladı. Onu kantine götürdüm. Bir tost ve bir çay ısmarladım. Aç olmalıydı.
Sınıfa geri döndüğümde bütün çocuklar resim yapıyordu. Yeni gelen ufaklık da dahil. Yanına oturuverdim.
-Küçüğüm senin adın ne?
-Zeynep.
-Bu sınıfı ve arkadaşlarını sevdin mi?
-Evet çok sevdim.
-O zaman artık burada sende öğrenci olmak ister misin?
Önce düşündü. Sonra kulağıma eğilerek,
-Evet ama benim annemin parası yok ki!
Bende onun kulağına doğru,
-Para istemiyorum. Sen gelmek ister misin onu söyle bakalım.
-Tabi ki de isterim!
diye sevinçle bağırdı ve boynuma sarıldı. Sonra Zeynep’i kucağıma aldım ve sınıfa doğru,
-Evet arkadaşlar. Bu Zeynep. Yeni sınıf arkadaşınız. Artık bizimle olacak.
Öğrenciler hep bir ağızdan,
-Hoş geldin Zeynep!
dedi. Zeynep gülümsedi. Mutlu olduğu yüzünden belliydi. Zeynep’i indirdim ve o sırada zil çaldı. Öğrenciler çantalarını topladılar. Bende çantamı aldım ve Zeynep’in elinden tutup bahçeye indim. Kadın oradaydı.
-Hadi gidelim.
-Nereye?
-Benim evime gidelim, sonrasına bakarız.
Sonra Zeynep’e döndüm,
-Zeynep aç mısın?
Kafasını salladı.
-Makarnaya ne dersin?
Başını salladı ve okuldan çıktık. Eve vardığımızda hava kararmak üzereydi. Okul ile ev arası uzak olduğu için değil, yolda bir mağazaya uğrayıp Zeynep ve annesine alışveriş yaptığımız içindi. Alışveriş sırasında Zeynep çok mutluydu. Ama annesinin başı yerden hiç kalkmadı.
Yorucu bir günün sonunda eve vardık. Önce kadına kalacağı odayı gösterdim. O üstünü değiştirip dinlenirken bende Zeynep’i yıkayıp yemeği hazırlayacağımı söyledim. Onaylar gibi başını salladı. Tam odadan çıkarken kolumu tuttu. Gözlerinin dolduğunu ona dönünce anladım.
-Teşekkür ederim, her şey için.
Gülümseyip odadan çıktım. Zeynep salonda beni bekliyordu. Onu alıp banyoya götürdüm. Banyosunu yaptırdıktan sonra saçlarını kuruttum ve misafir odasına götürdüm. Bu odayı ona verecektim.
-Zeynep, burası artık senin odan. Zamanla istediğin gibi döşeriz. Artık yeni ödevlerini bu odada yaparsın. Ayrıca istediğin zaman benden yardım isteyebilirsin.
Zeynep hiçbir şey söylemeden bana sarıldı. Sonra yeni aldığımız pijama takımlarından birini giydirdim.
-Makarna yaparken bana yardım etmek ister misin?
-İsterim.
Beraber mutfağa indik. Hem ufak bir sohbet ettik hem de sofrayı hazırladık. Kapıya doğru döndüğümde kadını bizi izlerken gördüm. Benim ona baktığımı görünce gülümsedi.
-Sofra neredeyse hazır. Bize yardım etmek ister misin?
dedim.
-Hayır.
dedi. Sonra mutfaktan çıktı. Beş dakika kadar sonra bir çığlık sesi duydum. Zeynep’i salona bıraktım. Önüne de kağıt ve boyalar koyarak ben gelene kadar bana resim yapmasını istedim. Koşarak yatak odasına gittim. Pencere açıktı. Yatağın üstünde de hızlıca yazıldığı belli olan bir kağıt duruyordu. Kağıtta,
-KIZIMA İYİ BAK. HAKKINI HELAL ET!
Yazıyordu. Kağıdı bir köşeye atıp camdan baktım. Oradaydı, atlamıştı. Bir sürü insanda başında toplanmıştı. Küçücük kızını, Zeynep’i geride öksüz bırakıp gitmişti. Bu ona olan kızgınlığımı yeniden alevlendirmişti.
- BİR KAÇ HAFTA SONRA -
Olayın üstünden birkaç hafta geçmişti. Polisler gelmişti birkaç kez ifade almak için. Polislerin son gelişinde Zeynep’in nüfusa kaydı olmadığını öğrenmiştim.
-Eylül hanım, bu küçük kızın nüfus müdürlüğüne kaydı yok. Araştırmalarımıza göre de annesinin bir tanıdığı ya da akrabası da yok. Ne yazık ki bu ufaklığı yurd-…
-Hayır. Zeynep’in yurda gitmesine müsaade edemem. Velayetini üstüme alabilirim. Nüfus müdürlüğüne kaydını da yaptırırım. Ama ne olur Zeynep’i yurda götürmeyin. Siz sadece hangi işlemleri yapmam gerekiyor onu söyleyin!
-Peki Eylül hanım. Biz sizi nüfus müdürlüğüne bırakalım, onlar sizi ne yapmanız gerektiği hakkında bilgilendirir.
-Teşekkür ederim. Çok sağ olun.
Birkaç ay süren işlemler sonucunda Zeynep artık benim kızımdı. Onu ben yetiştirecektim. Ona öz annesinden daha iyi bir anne olacağıma dair kendime söz verdim. Onu asla bırakmayacağım, son nefesimi verip ebediyete gidene kadar..
-Her çocuğun yaşamaya, okumaya, sevmeye ve sevilmeye, barınmaya, sıcak yemek yemeye ihtiyacı var. Çocuklar bugünün yarını, yarının umududur. Her şey ufak bir yardım ile başlar. Bir çocuk yetimhane de büyümüş olabilir, zor şartlar altında yetişmiş olabilir. Ama bu o çocuğun bir öğretmen, bir mühendis, bir pilot veya bir doktor olmasını etkilemez. Aksine yaşadığı olayları hatırlayarak daha da güçlü olmasını sağlar. Kısacası nerede yetişmiş olmamız pek de önemli değil aslında. Önemli olan kalbimizi nasıl yetiştirdiğimizdir..
YORUMLAR
Merhaba
Kardeşim yaşınızı bilmiyorum ama resminize bakılırsa çok gençsiniz. Bu yaşta böyle bir öykü kaleme almış olmanız gerçekten güzel. Kurgusu ve cümleleriniz, üslubunuz yerli yerinde. Gelecek vaad ediyor diyebilirim. Başarılarınızın devamını dilerim. Selam ve dua ile