- 3196 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
UZAKLAR ÇEKİYOR İÇİM
Sisli bir keder sardı gökyüzünü.
Sokaklar bomboş. Göle davetkar sevgililer evlerine çekilmiş, kamelyaları yalnızlıklarına terk etmişler. Yağmur toprağa karıştı kederi katlayarak, insan insana karışamadı bir tek.
İçimde artarak büyüyen özlemleri sayıyorum. Dilim yoruluyor, elim kırılıyor sanki. Gönlümde ayaz bir soğuk, tenimde yalancı bir yaz yaşıyorum. Ne zamandır karışmadım sayfalara. Mürekkeplere bulanmadım, arınmadım çok oldu.
Kış çabuk geldi bu yıl. Henüz dökülen yaprakları izlemenin o hüzün keyfini tadamadan ’kar’lanıyoruz. Beyaz bir örtü atıyor üzerimize yorgun, mahzun gökyüzü. Pencereyi sonuna dek açıyorum. Dalları camlara vuran ceviz ağacına gidiyor ellerim. Sanki dünyada ikimizden başka canlı yokmuş hissine kapılıyorum. Evlerine çekilmiş yeni evli çiftlerin mutlu sofralar kurduğuna şahitlik ettiren şangırtılar duyuyorum üst kattan. Alt komşunun mutfakta pişen etli fasulyesinin kokusunu alıyorum. Annem in karalahana çorbası pişiyor şimdi bilmem kaç bin kilometre ötede. Dağlar var özlemlerimle aramızda. Yollar var arşın arşın, gidemiyorum.
Küçük yüreklerde büyük umutlar yeşertiyorum oysa. Uzayıp göğe değdiklerinde yollara düşeceğim. Belki bir Çalıkuşu romanında anlatacaklar hikayemi, ihtimal ki Yeşil Gece’de uyanacağım. Hayatta olmasını çok istediğim hayallerin kırıklarıyla heybemi doldurup göçeceğim daha güneye. Sonra kuzeye belki…Uzak şehirlerde bilinmeyen ufuklarda duyacağım seslerini. Aşklarımı, yaşamak isteyip saniyeyle kaçırdığım telaşlarımı. Başkalaşmış bir dünya olacak içimde. Yaş aldığım her yıl yüzümdeki gölgeler kadar acılarım da belirginleşecek hayat çizgimde.
Yağmur gölün kaderini çiziyor. Bir damlasına bin damla katılıyor. Artıkça artan bir birlik kuruyor içinde. İnsanın insanla yapamadığını yapıyor belli ki. Kıyısında bir tufan kopuyor gönlümün. Deli bir poyraz alıyor ellerimi. Sonra duruluyor sularım, avuç içlerim kuruyor.
Uzaklar çekiyor içim.
Görülmemiş kentler, seyrine doyulmamış gün batımları. Hiç’liğe giden bir otobüs yolculuğu. Sonra bir eski zaman çocukluğu. Sararmış fotoğraflardan fırlayan, öndeki dişlerinden biri eksilmiş ve asla büyümeyen çocuk ağlaklığı.
Sabahki ayaz güneşi yerini çoktan fırtınaya bıraktı. Rüzgârın uğultusu dinmek bilmeyen yağmurları hatırlatıyor. Islatıyor, ağlatıyor ,geçiyor sonra. Hiç büyümemiş olmanın, göz pınarlarında boğulmamış olmanın, bin parçaya dağılmamış olmanın o hırçın “keşke”si şu yağmurla camlara vuran.
Biraz hoyratça harcanan ömür, beliren kazayakları, ödenen bedeller…
Ötelerde çekilen acıları resmeden türküler,
Yine en büyük kötülüğün insandan insana olduğunu söyler.
Uzak bir kent şarkısı çalar, yan dairedeki yalnız kadının uykusunu böler;
“Kapatıp erkenden ışıkları,
Dönerim sırtımı seslere.
Saklar kendimi bir sır gibi,
Görünmem kimselere…”
OCAK-2019
Nuray KAÇAN- Erciş
’Sislere bulanmış tüm kadınlara...’
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.