- 1290 Okunma
- 18 Yorum
- 6 Beğeni
YALAN HAYATIN EN BÜYÜK GERÇEĞİDİR!
‘Ben hiç yalan söylemem.’ cümlesi kadar büyük bir yalan var mıdır? Yalanın kendisi ve söyleyenleri yaşamın o kadar içinde ve bizimle her an o kadar beraber ve bize yakın ki onu yok saymak mümkün değil. O zaman onun yakınımızda olmasına izin vermek ve böylece kontrol etmek daha güzel değil mi?
Herkes yaşamının herhangi bir döneminde kendince gerekli olduğunu düşündüğü bir anda ve olayda yalan söylemiştir. Kişi bunu hiçbir zaman itiraf edemese hatta kendisiyle yüzleşemese bile bu ‘yalan söyleme gerçeğini’ değiştirmez.
- Her insan, yalan söyler. ( La Fontaine )
Hangisinin adını kimin ve neye dayanarak koyduğunu bilemediğimiz algılarımız yalanlar ve gerçekler. Durduğumuz yerden baktığımız açıya göre de değişen, o nedenle bazen birbirinden kolay kolay da ayırt edemediklerimiz...
Ya yanlışlık ve yalan?
Bazen yanlışlık ve yalandan biri diğerine yol açsa da ya da istemeden birbirine çok yakın gibi görünse de aslında amaç yönünden çok uzaktır her ikisi birbirine. Biri doğaçlama yaşanıp hata payı içerip özel bir emek gerektirmezken, diğeri hesaplı kitaplı yaşanır ve mutlaka bir amaca yöneliktir.
Hangimiz yanlışımızı kapamak için ( iyi niyetli olsa da ) yalan söylememişizdir, ya da hangimizin yalanı bir yanlışlığa yol açmamıştır? O zaman biri saflığını kaybeder mi ya da diğeri çirkin bir zekanın ürünü de olsa prim yapar mı?
Bu yaklaşımlardan yanlışlığın kabullenilebilir, yalanın kabullenilemez bir şey olduğu algısı da çıkmamalı. Yaşananlara ve sonuçlarına göre verdiğimiz değerlerle yerleri değişebilir elbette. Yalanın yanlışa yeğleneceği yaşam örnekleri de vardır hepimizin heybesinde. Bazen yalan o kadar küçük, yanlış da sonucu itibariyle o kadar büyük kalır ki diğerinin yanında hangisiyle doğru yaptığımıza karar vermek o zaman çok zordur işte.
- İnsan başkalarından ziyade kendisini aldatmaya uğraşan bir mahluktur, önce kendi nefsine karşı yalan söylemekle vaktini geçirir. ( Refik Halid Karay )
Birinin diğerinin açığını kapadığı ya da öyle zannedildiği zamanlar da vardır.
Kaldı ki bazı yalanlar ‘yalan makinesiyle’ ispatlanamayacak kadar ‘gerçek algısı’ yaratabilir. O zaman doğruya nasıl ulaşılır?
• Yaşanan ‘o an’ın gerçeklerini kaldıramayacağı için ilerde bu travmanın etkisini yaşamasın diye çocuğuna ‘doğruyu’ söyleyemeyen anne baba da yalan söylememiş midir?
• Dönüşü olmayan ve son düzlükte olduğu bilinen hastasına son birkaç zamanını huzur içinde geçirebilsin diye, umut veren ve ‘şimdiye kadarki en iyi sonucu aldığını’ söyleyen doktor da yalan söylememiş midir?
• Eşinin hiçbir zaman çocuk sahibi olamayacağını öğrendiği zaman çok seven eşin ‘Ben zaten çocuk istemiyordum koca çocuk, seni büyüteyim yeter!’ diye içi ezilerek söylediği de yalan değil mi?
“Kupkuru gerçeklerle mutsuzluğu yaşamaktansa kırmamak ve kırılmamak için zaman zaman ‘gerçekleri görmezden gelmeye- onları yok saymaya’ yalan söylemek denecekse, densin!” görüşünün dile gelmiş halidir bu örnekler.
Amaç bu ‘küçük yalanlarla’ mutluluğu yakalamak mı yoksa ‘ne olursa olsun’ yaklaşımıyla gerçeği söylemenin rahatlığı mı? Kişi kendi için bile bu konuda her zaman tam ve doğru kararı veremezken başkaları için bunu yapması ne kadar doğru?
- Gerçek ayakkabılarını giymeden, yalan dünyayı üç kez dolaşır. (Mark Twain )
Bu ‘masum yalanlarla’ başta niyeti öyle olmasa bile zamanla sonucu kötü olabilen ‘büyük yalanları’ karıştırmamak gerekir.
- Yalanın en tehlikeli tarafı, defalarca tekrarlanabilmesi ve sırf bu yüzden güven telkin eden sözler ve düşünceler gibi zamanla gerçek kabul edilmesi, hatta üzerine efsaneler yazılması ( Truva gibi )
- En üzücü tarafı da yıllarca gerçek bildiklerimizin kocaman bir yalan olduğunun ortaya çıkması. ( Evlatlık olduğunu yıllar sonra öğrenenler gibi.)
Yanlışları da safça olan ve yalan bilemeyen çocuklardan bu konuda öğreneceğimiz çok şey var. ‘Biz büyüdük ve kirlendi dünya’ Murathan Mungan’ın söylediği dizeler çok şey anlatır.
- Dünyada, dürüstçe söylenen gerçeklerin büyük çoğunluğunu çocuklara borçluyuz. (Oliver Wendell Holmes )
Her zaman çok kibar ve her zaman çok güler yüzlü olabilen insanlara karşı ‘gerçek algım’ı karıştırdıkları için biraz mesafeli durmaktan yanayım. Duygularını kolay maskeleyebilen bu insanların niyetleri için de aynı şeyi yapabileceklerini düşündüğüm için olsa gerek.
Çünkü bu da bana göre yalan söylemenin kılıf giydirilmiş halidir.
- Haddini aşan her iltifatta gizli bir hakaret vardır. ( Serap IRKÖRÜCÜ )
05.01.2019 Serap IRKÖRÜCÜ
YORUMLAR
Bu yazıyı daha önce okumuştum
Hatta yorum dahi yazmıştım
Şimdi başka bir yorum geldi aklıma
Onu yazayım😊
Yalan söylemek kısa orta ve uzun vadede birilerinin canını acıtacak ise asla söylenmemeli
Mümkünse hiç söylenmezse daha iyidir.
Askerlik yapanlar bilirler
Hafta sonu çarşı iznine çıkılır
Çarşıya çıkacak askerin kılığına kıyafetine sakal tıraşına kadar derinlikli bir inceleme yapılır ve Durumu uygun olana izin verilir
Uygun olmayan kışlada kalır.
gece nöbetçi olduğum günün ertesi günü tatil günü ve sabah içtiması başlamış askerler sıraya girmişler. Ben deniz geç uyanmışım ve apar topar giyindim hemen ancak sakal traşı yetiştirmek imkansız
Girdim sıraya
Ancak kesin tıraştan izin çıkmayacak Emin’im
Yinede şansımı denemek istiyorum tabi
Komutan yüzbaşı tam soruyu yapıştırdı bu ne sakal
Bende anında gece üç nöbetinde nöbetçi idim traş olup yattım Komutanım sabah yine çıkmış
Benim sakallar hızlı büyüyen tipten dedim
Nöbetçi olduğum doğrudur ancak traş olduğumu söylemem itiraf edeyim yalandı😂
Ancak Komutanım inanmıştı
Bana da izin verdi
Ancak arkadaşım kısa dönem Elazığlı bir abi vardı yaşça büyük
Kuşağıma eğilerek Müslüm bu yalanın vallah Gine’si aratmaz ha kesin ödül alır diyerek kıkırdayarak gülmesini hiç unutmuyorum
Şimdi benim bu yalanım masum mudur sizce 😊
Nice saygılarımla
Yanıt verirken çarşı izninin askerlikte çoooook önemli olduğunu ihmal etmeyiniz
Serap IRKÖRÜCÜ
Muskacı hocaya gidip de yaşadıklarını anlattıktan sonra. " Sakız orucu bozar mı Hocam?" gibi bir yaklaşım geldi aklıma...
Ne bileyim ben?... Sakızı çiğneyen ben değilim ki!.. Onu ağzına atarken düşünecektin!.. :((
Kimsenin yaşadıklarına karar verme hakkına sahip değilim Müslüm Bey. Ben yerimi bilirim!... :))
Anınızı paylaştığınız için çok teşekkür ederim...
Saygılarımla...
Çok ilginç bir yazı. Bildiğimizi sandığımız ama birden böyle aniden karşımıza çıkınca hayatta söylediğimiz yalanlar hangi kategoriye giriyor acaba diye merak ederek düşündüğümüz yazı. Yorumların bir kısmına da baktım.
Ben; genelde anlatılan”şey”den ziyade nasıl anlatıldığına bakan birisi olmama rağmen sizin sayfanızda ilginçtir kendimi nasıl anlatıldığı kadar ne anlatılıyor ile de ilgileniyor buluyorum. Yorumlar kısa olmasına rağmen sizin sayfada uzun uzadıya yazmak geçiyor içimden ki bunu söylerken yazının çok da vurucu olan final cümlesinden kendimi muaf tutuyorum🙂🤭
Keyifli ve güzel bir yazıydı. Aynı zamanda öğretici. Ben kendi adıma faydalanıyorum.
Saygılarımla Serap Hocam
Serap IRKÖRÜCÜ
"Yalan kadar üretken hiçbir şey yoktur, o nedenle bir süre sonra kontrolden çıkar. Üstelik hiçbir insan aynı yalanı tekrar edemez, ekleme çıkarmalar olur bu da er ya da geç gerçek ortaya çıktığında inanırlığınızı yitirirsiniz. Kaldı ki kendinize yalan söyledem kimseye yalan söyleyemezsiniz!..."
Bu çok kıymetli öğütler 'bilge' duruşlu babamızdandı.
Ne yaşandı da bu yazıyı yazma gereği duydum, inanın şimdi hatırlamıyorum. Ama ben genelde duygularım / düşüncelerim tetiklendiğinde yazıyorum. Vardır bir nedeni mutlaka!
Daha önce de belirtmiştim, benim sayfamda sınırlama yok!... İstediğinizi, uygun gördüğünüz uzunlukta yazabilirsizin. Ben sabırla sonuna kadar okurum. :))
Final cümlemin getirilerine hâlâ çok güvenirim, bol bol gözleyek örnek de mevcut zaten.
Samimi değerlendirmeleriniz ve paylaşımlarıma verdiğiniz değer için ayrıca çok teşekkür ederim Ersin Bey.
Saygılarımla...
Serap Hanım Merhaba !
Öyle bir yaraya tuz basmışsınız ki, ne kanayan yarada kan duracak;
ne de yara şifa bulacak!
Özellikle günümüzde, toplumun gözlerinin içine bakarak yalan söyleyenler
varken, bireylerin pembe dizileri yalandan sayılmaz bile.
Ben diyorum ki; Yalanı Türküleştiren Neşet Ertaş'tan canlı dinlemek en iyi yorum olmalı.
Saygılarımla.
Hep sen mi ağladın sen mi yandın
Bende gülmedim yalan dünyada
Sen beni gönlünce kutlu mu sandın
Ömrümü boş yere çalan dünyada
Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüme gülen dünyada
Sen ağladın canım ben ise yandım
Dünyayı gönlümce olacak sandım
Boş yere aldandım boş yere kandım
İrengi gözümde solan dünyada
Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüme gülen dünyada
Bilirim sevdiğim kusurun yoktur
Sana karşı benim gayetten çoktur
Felek vurdu dolu üstüme vurdu
Yaşlarım gözüme dolan dünyada
Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüme gülen dünyada
Ne yemek ne içmek ne tadım kaldı
Garip bülbül gibi feryadım kaldı
Alamadım eyvah muradım kaldı
Ben gidip ellere kalan dünyada
Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüme gülen dünyada
Serap IRKÖRÜCÜ
'Tuz da koktuysa ne yaparız' der gibisiniz... Hepimizin korkusu da bu zaten.
Yalan o kadar arttı ki değinme gereği duydum, hiçbir şeyi değiştiremeyeceğimizi bildiğim halde.
'Bozkırın tezenesi'nin en sevilen türkülerinden birinin sözleri de 'yalan' üzerine, hem de dünyanın yalan olduğuna dair...
Anlamlı katkınız ve değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Sevgili Serap hanım,
Yalan hayatımızın gerçeği. Yalansız hayat olmaz. Yazınızda da belirttiğiniz gibi bunun kullanılış şekil ve amacı çok önemlidir.
1-Yalan en çok politikacılar ve tüccarlar tarafından karşı tarafı kandırmak ve rızasını almak amaçlı kullanılır.
2-Dr tarafından hastası için kullanılır.
3-En çok da suçunu inkar eden suçlular tarafından kullanılır.
4-Kara para akayan tarafından kullanılır.
5-Genç kızları tuzağına düşürmek isteyenler tarafından kullanılır.
6- Eve geç gelen kocalar, çocuklar ve hatta kadınlar tarafından kullanılır.
Vs, vs bunu uzayabilir çogaltabiliriz.
Yalancıdan korkmam profesyonel olmadıkça. Ama gerçek gibi yalan söyleyenlerden çok korkarım. Iki yalancı bir doğruyu ipe gönderir derler.
Kutlarım anlamlı yazınız için.
Sevgilerimle.
Fatma Oral tarafından 1/8/2019 8:32:45 AM zamanında düzenlenmiştir.
Serap IRKÖRÜCÜ
Maddeledikleriniz 'hayatın gerçekleri' olduğu gibi 'vs, vs' diye bıraktıklarınıza da an az bir o kadarı sığar, haklısınız.
Son değerlendirme cümlenzi asıl korkulması gerekendi, çok doğru yere parmak basmışsınız.
Emek verdiğiniz ve doğru örnekleri sıraladığınız değerlendirmeniz ve beğeniniz için çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle.
Serap IRKÖRÜCÜ
Değerlendirmenize teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Yalan söylemeyen yoktur kesinlikle katılıyorum..Söylemem diyenler, belki pembe beyaz diye renklendirerek zararından arındırdığımız yalanları yararlı gördüğü için yalan sınıfından çıkarmaktadır..
Emek vererek hazırladığınız yazınız için kutlarım..Çok yararlı fikirler vardı..teşekkürler Serap hanımcım..sevgilerimle
Serap IRKÖRÜCÜ
Amacına ve etkisine göre renklendiriyoruz galiba onları Safure Hanım. :)))
Değerlendirmeniz ve beğenileriniz için çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle.
Yalan olmasaydı edebiyat diye bir sanat olmazdı bence. Düşünsenize başta masallar, sonra hikayeler, romanlar, şiirler, edebiyatın her türü...
Mesela vatandaş şiir yazıyor: ''Aşkından çöller düştüm'' diye. Oysa yalan. Hayatında hiç çöl görmüş bile değil.
Bir başka vatandaş '' Ne kış dedim ne bahar, içtim sabaha kadar '' diyor ama hayatta ağzına içki sürmemiş.
O masallardaki devleri, perileri, bir dudağı yerde bir dudağı gökteki cinleri, açıl susam açıl dendiğinde kendiliğinden açılan kapıları hiç hesaba katmıyorum.
Bugün gerçek olan denizler altında yirmi bin fersaha inebilmek Jules Verne zamanında yalan değil miydi?
Velhasılıkelam doğru bir tespit: Yalan hayatın en büyük gerçeğidir.
Ve bana göre hayatımızda mutlaka olmalıdır.
Doğru söylemek adına hasta ziyaretine gittiğim bir yakınıma '' Vallahi şöyle baktığım zaman en fazla üç gün sonra seni tahtalı köye yollarız. Gözlerin de zaten ölü ölü bakıyor'' gerçeğindense '' Bak yüzüne gözüne kan gelmiş. İyileşekceksin. Buna inanıyorum ben '' yalanını tercih ederim.
Selam ve saygılar.
İlhan Kemal
Benzer bir yorumu zamanında Sayın Aynur Engindeniz de yapmıştı: ''Umarım bu yazdığım yalanlar yüzünden bize günah yazılmıyordur'' gibisinden bir manası vardı.
Yalanın en büyük özelliği gerçek olmaması değil, kandırma amacı gütmesidir (Böylece kurgudan ayrılır). Eğer bir roman ya da hikaye yazıyorsanız siz de, okuyucunuz da yazdıklarınızın gerçeği yansıtmadığının farkındasınızdır. Ortada bir kandırma amacı ve girişimi yoktur. O yüzden edebiyat ilk elde yalan değildir.
Peki ya ikinci elde?
''Mesela vatandaş şiir yazıyor: ''Aşkından çöller düştüm'' diye. Oysa yalan. Hayatında hiç çöl görmüş bile değil.''
Gri bölgedeyiz. Tekrar kıstasımız kandırma olmalı. Bir kandırma söz konusu olabilir (Vardır diyemiyorum) ama bu sözün içeriği ile ilgili değildir. Hiç bir okuyucu İlhan Kemal'in aşktan dolayı çöllere düşüceğini düşünmez (Beni hiç tanımasalar da) İlhan Kemal de bu dizeleri yazarken kendisine inanılacağını hayal etmez . Ama kandırma 'çok aşık olma' fikrinde yatabilir. Hiç bir duygu beslemediği birine başka sebeplerle böyle bir cümle kurabilir; bu da yalan olur. Özetle bu örnekte çöllere düşme yalan değildir, aşık olma yalandır.
Ama deseydi ki ''Yokluğunda bu şehrin sokakları bana dar geliyor'', durum değişir miydi? Değişmezdi. Eğer İlhan Kemal arabasını satıp kamyon almamışsa herhangi bir şehrin sokaklarının fiziki olarak ona dar gelmesi söz konusu değildir. Mecazi bir kullanım vardır ve yine her okuyucunun bu durumun farkında olduğunu varsaymak yanlış olmaz. Yalan, eğer varsa, İlhan Kemal'in bir iç sıkınıtısı duyup duymamasında olabilir.
''Bugün gerçek olan denizler altında yirmi bin fersaha inebilmek Jules Verne zamanında yalan değil miydi? ''
Bu romanın adını ilk duyduğumda ben de öyle düşünmüştüm. Ama sonradan 'yirmi bin fersahın' derinlik değil, mesafeyi işaret ettiğini farkettim. Peki yalan mıydı? Verne'in kandırma amacı olduğunu, okuyanların da kandırıldığını düşünmüyorum (Tabi ki bugünün komplo teoricileri ''Adam gizli raporu roman kisvesinde sunmuş'' diye inanırlar ve kitabı koca bir yalan haline sokarlardı; o ayrı)
Saygılarımla.
Serap IRKÖRÜCÜ
Eedebiyat da bir sanattır. Bu yaklaşım tüm sanatlar için geçerli demektir o zaman.
Yaratıcılıkla kandırmacılığın farkını burada anlatmak çok uzun sürer!...
Okuyanlar kendi fikirlerini oluştutabilecek kapasitededirler diye düşündüğüm için yorum hakkını onlara bırakıyorum.
Konuya ilginize teşekkür ederim Sami Bey.
Saygılarımla.
sami biberoğulları
Sizce kandırmacada yaratıcılık yok mudur?
Neyse...Ben ikisi arasındaki farkı anlayamayacak kadar konudan uzak olduğum için kapatalım bu bahsi. olmazsa.
Tekrar selam ve saygılar.
Serap IRKÖRÜCÜ
Saygılarımla.
Bu kadar riyakarlığın olduğu bir dünya da bu yazı nazik ve kibar kalmış bile denilebilir
Ne tesadüf dür ki bende Bir erkeğin çok çok kibar nazik davranışları ve de sinsi sahte gülücüklerinden her daim şüphe duymuşumdur.
Yazınız günümüz insanlığını tüm çıplaklığı ile ortaya koyan, irdeleyen bir yazı olması takdire şayandır.
Bir de dokundurmalar ve göndermeler de vardı tabi ki anlayana... Anlarlar mı? Emin değilim
saygılarımla
Serap IRKÖRÜCÜ
Ben bu aşırı nezaketin çekincesi için cinsiyet ayırımı yapmıyorum, çünkü kişilik cinsiyet üstü bir şey. Sizin kişisel tecrübeleriniz bunu gerektiriyordur, bir bildiğiniz vardır mutlaka.
Bu konuda ne yazılsa bir o kadar yazılmadık konu kalır Müslüm Bey. Bundan çok eminim. takdiriniz için çok teşekkür ederim.
Öyle mi?... Hiç fark etmemiştim!... O nedenle ben de emin değilim. :)))))
Samimi, yönlendiren bir yorumdu, çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
MÜSLÜM BAYRAM
ERKEK İÇİN BÖYLE DEĞİL;)) Sahte kibarlıklar çok sırıtıyor;))
böylelerine çok gülüyorum
aksi düşünülmesin lütfen ;)) saygılarımla
Yorumları da okudum biraz...
Anladığım doğru sanırım... "Yalan, hemen her aklı başında kişiyi ilgilendiriyor.."
Naçizane görüşüm, alışkanlık haline gelen ve artık bir hastalık biçimini alan yalanlar dışındakiler, aczin, farklı görünme ihtiyacının ve zayıflığın göstergesidir...
Masum yalanlar hariç...
Az sayıda bile olsa "doğrucu Davutlar" vardır... Her ne pahasına olursa olsun doğruyu söylerler, bu yüzden nefret edilmeyi dahi göze alırlar..
Yeterli zamanı bulan ilişkilerde o tür kişilerin gerçek değerleri mutlaka anlaşılır, sağlam dostlukların ve güçlü beraberliklerin tarafı olurlar...
İyi işlenmiş bir yazıydı...
Tebrik ederim Öğretmenim.
Serap IRKÖRÜCÜ
İnsanları tanımak için gereken şey sadece zaman. Uzaktaki için de bu böyle yakındaki için de. Hatta kanından canından evadın için bile.
O nedenle demiş atalarımız: 'Çok övme, yermeye yer bırak; çok yerme, övmeye yer bırak.'
Sapla sapan ve dediğiniz gibi 'doğrucu Davutlar' o zaman daha iyi anlaşılıyor.
Değerlendirmeleriniz çok kıymetliydi, teşekkür ederim.
Saygılarımla.
merhaba Yazar
yazmak evet yazı olsun şiir olsun ev gibidir derdi bir dostum
misafirliğe gittiğin bir evde girdiğin ve çıktığın andaki hislerin şiir ve yazıda da geçerlidir
güzel bir kapıdan güzel ve samimi insanların olduğu bir eve konuk olduk ve ağırlanıp aynı güzellikle uğurlandık yazıdan
alıntılar yerli yerinde ve anlatım su gibi daha uzun tutulabilir miydi ve beyaz yalanların kara olanlarla farkı daha derin irdelenebilir miydi bu da küçük bir nacizane öneri
yalan olan bir hayatın en büyük gerçeği
yalan bir dünyanın gerçeğinin yalan olması aslında ironik gibi görünse de bir paradoksun yazıya vuran gölgesi izdüşümü gibi bir düş gibi belki
ve final
Haddini aşan her iltifatta gizli bir hakaret vardır. ( Serap IRKÖRÜCÜ )
ve
haddini aşan her eleştiri de gizli bir hakaret (aslında gizlenen bir hayranlık) vardır.
had bilmekle sonlandırılan kırmadan dökmeden hassas bir konuda asil bir şekilde biten bir yazı idi
her şeyi bilmene gerek yok haddini bil yeter der gibi
vâr olunuz güzel bir yazı idi
saygı ve esenlik dileklerimle sayın Yazar
Elbruz.
Serap IRKÖRÜCÜ
Merhaba,
Kişinin aklında şekillendirdiği, yüreğinde biriktirdiği deryaya ulaşsın da hangi akarla okursa olsun. Önemli olan anlatabilmek ve anlayana ulaşabilmek.
Yazıdaki bölümlerden kısaltmalar yapmak zorunda kaldım. an az 8- 10 sefer yüklemeye çalıştığımda kabul etmedi sayfa. Sonunda birkaç bölümü çıkardığında kabul etti. Aslında çok da uzun değildi ( ne uzun yazılar yayınladı sayfalarda) ve değindiğiniz gibi 'kara yalanlara' özgü de anlatımlar vardı.
İrdeleyerek okumanızdan ve getirdiğiniz eleştiriden çok memnun olduğumu belirtmek isterim. Son cümleyi okumuş gibi... :))))
'Birileri arkanızdan konuşuyorsa üzülmeyin. onların önündesiniz demektir.' der bir bilge kişi. Yapıcı olmayan her eleştiri için cümlenize yürekten katılıyorum.
Estağfurullah!... Kimseye haddini bildirmek gibi bir niyetim yok. Okuyan kendince ne çıkararırsa...
İçeriği çok dolu ve yön veren bir yorumdu, emeğinize ve değerlendirmelerinize çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
yalansız yaşamayı şiar edindiğim bir hayat yolculuğu ve bu yüzden başıma gelmeyenin de kalmadığı.
inanmak karşımızdakine aslında hayatın özünde saklı bir gerçeğin de sunumu ve şüphe duymak insanı olumsuz etkiliyor.
tam bir kaos.
yüreğinize sağlık sayın hocam.
selam ve saygılarımla.
yalansız bir yaşam arzu edilen.
bu bağlamda maneviyatın eşliğinde yol alıp bir şekilde kıyama durmak da huzurun ayak sesi.
sayısız açılım söz konusu ve en derini yine Hakkın sunumunda gerçekleri kollayıp doğruluğu yön bilmek.
Serap IRKÖRÜCÜ
Dediğiniz gibi sonrası kuşku!. Kimseyi değiştirmeyeceğimize göre herkes kendi hamuruna göre yaşamını sürdürecek demektir. Meğer ki yanlışını görsün!..
İnsani değerlerin en önemlilerinden biri dürüstlüktür ve bunun ne dini ne de milleti olur diye düşünüyorum. Doğrudan kişinin kendini kontrol ve terbiye etmesiyle ilgilidir.
Sizin de yüreğinize sağlık Gülüm Hanım. Değerlendirmeleriniz için teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Yalan söylemek kötü,yalan söyleyenler kötü de,sürekli yalanlarla kandırılanların hali nicedir.Yalanları ve yalancıları suçlamak kadar,yalan söylenen zemini ve kandırılanları da sorgulamalı.Yalan üzerine gerçekçi bir yazı idi tebrikler,selamlar,saygılar.
Serap IRKÖRÜCÜ
Değerlendirmeniz ve beğeniniz için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Yalan genelde "doğru söylemek gerekirse" cümlesi ile başlar.
Yalan hayatımızda var olan bir gerçektir.
Yalanın psikolojisinde toplumsal açıdan amacı çelişkili mesaj vererek saklanan amaca ulaşmaktır.
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar gerçeği profesyonel yalancılığı üretmiştir.
Yalanı genelde olumsuz niyetler besler.
Her insan masum veya kötü niyetli yalan söyler. İnsanın yalan söyleme tarzını içinde bulunduğu durum ve çevre belirler.
Dürtülerin kontrol edilememesi sonucu yalan müptelalılığına dönüşür.
"Hayatı yalan" tespiti buradan çıkmıştır.
Yalanı yakalamak gelişimsel bir beceridir.
Yalan gerçekte söyleyeni kandıran bir yöntemdir. Çünkü hiçbir yalancı başkalarını sürekli kandıramaz.
Olgunluğun en önemli boyutu yalanın olumlu tarafını yakalayabilmektir.
Yalan bir tek gelecekte olabilecek bir kötülüğü önleyebilecekse başvurulabilir.
Yalanın alışkanlık hali tıpta Mitomani hastalığı olarak tanımlanır.
Tedavisi de bir o kadar zordur. Çünkü doktora bile yalan söyleyecektir.
La Edri'nin bir sözü kulaklarımda çınladı adeta.
"Öyle insanlar var ki; ne söylediği yalanlar biter, ne de söylediği yalanlar vicdanını rahatsız eder."
Bu insanlar en tehlikeli türlerdir. Bu tür insanların toplumunun genel çıkarlarını ilgilendiren konularda söz sahibi olmaları o toplumun mahfına yol açabilir.
Can Yücel ustanın dediği gibi kendimizde eğer bir marifet arıyorsak;
"Yalan söylememek değil, gizlememektir marifet."
Yalana inanmak da yalan kadar tehlikelidir.
Kusursuz yalanlara inanacak kadar kusurlu değilsek yalanın ve Yalancının işi zor olacaktır.
İnsani psikolojik toplumsal sosyolojik yönleriyle çok daha derin bir konu yalan.
Düşündüren ve sorguatan bir yazıydı yazmak istediklerimi bu kadar kısaltabildim.
Paylaştığınız için çok teşekkür ederim saygılarımla öğretmenim
Serap IRKÖRÜCÜ
Hayatın ta merkezinde olan'yalan' için söylenecek ne kadar çok söz var. daha bir bu kadarını söylesek ancak 'bir arpa boyu' yolu ancak gidebiliriz!...
Konuyu kişisel ve toplumsal açıdan da irdeleyerek yaptığınız değerlendirmeler ve katkılar için çok teşekkür ederim Önder Bey.
Saygılarımla.
Yalan dünyada yalanın olmaması biraz garip kaçardı zaten. Gerçek mekanımız ahirette yalana da yer yok.... Güzel bir yazıydı...
Serap IRKÖRÜCÜ
Teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Yanlışlık, iyiliğe açılıyorsa, hayırlısıymış deriz, kötü çıkarsa olacağı varmış der geçeriz. çok fazla başvurmamak şartıyla pembe yalanlar her zaman iyidir dediğim gibi alışkanlık yapmamak üzere. Tüm bunlardan sonra, yalan ve yalancıdan uzak durmak en güzelidir.
Serap IRKÖRÜCÜ
Saygılarımla.
Vecizelerle desteklenmiş gerçekçi bir yazı.
Ve en güzel vecize de son cümle.
Teşekkürler Hocam.
Serap IRKÖRÜCÜ
Saygılarımla.
Yüreğine sağlık
aslıda hayatın altını üstüne getiren bir yaklaşım
ama ne var ki büyükler söyleyi söyleyi küçükleri de yoldan çıkardığında yalan hayatın gerçeği oluyor
Müslüman yalan söylemez ama en çok dini dilinden düşürmeyenler söylüyor
O zaman inandığımız gibi yaşamıyoruz
ve yalanı işimizin raconu sayıyoruz
onuda uyanıklık gibi piyasaya sürüyoruz
oysa neleri kaybettiğimi bilmiyoruz
Müslüman için yalan en büyük felaket ama ne hikmetse anlamıyoruz ve pırıl pırıl masum yavrularımızı da kirletiyoruz
Müslümanın bir diğer karşılığı da her halinden herkesin emin olduğu kişi ama ne var ki birbirimize güvenimizi de kaybediyoruz
söz emanettir
biz onu yalanla süslediğimiz de emanete ihanet ediyoruz
Ve işin doğrusunu bir bilenin olduğunu unutuyoruz
yalan hayatın bir gerçeği olamaz
çünkü Rabbım bizi doğru yarattı doğruluğu emretti
Serap IRKÖRÜCÜ
Ortaya çıkmayan yalan yoktur ve mutlaka bir bedeli vardır.
Belki insanlık boyunca yalan hep söylendi ama toplumsal değerlerimiz yıprandığından beri prim yapmaya başladı, işte bu çok kaygı verici.
Değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim Mustafa Bey.
Saygılarımla.