TEYAKKUZ VAKTİ
Gün, kâbus gibi başlamıştı. Henüz ağarmamış hava, bir karabasan gibi üzerine çökmüştü. Ondan daha beteri, dört bir yanını saran birliklerle yalnız başına mücadele etmek zorunda olmasıydı. Durum hiç de iç açıcı görünmüyordu. Ön taraftaki burnunun dibine kadar giren, alıp verdiği nefesi bile duyulacak kadar yakınında olan birliklere karşı teyakkuzdaydı ama ya arka taraf, ya sağ ve sol cenah? Dörde bölünmezdi ki! Peki ne yapacaktı?
Vaziyet zordu. Mücadeleden çok, bu düşünceler onu yoruyordu. Kalan son ümidini de henüz hiçbir tarafın harekete geçmemiş olmasına bağlıyordu.
Fakat çok geçmeden arka cenahta hissettiği bir hareketlilik onu fazlasıyla huzursuz etmiş, az buçuk kalan keyfini alt üst etmişti.
Şimdi ne yapmalıydı? Ana birliklerini arka canibe mi gönderseydi? Fakat bu hiç de akıllıca olmazdı. Bu hareket, diğer cenahtaki birlikleri hareketlendirebilirdi?
Gözlerini sıkıca kapattı. İş olacağına varır, diyerek arkasına dönmeye hazırlandığı esnada, şoförün, “Metrobüs yolcuları kalmasın!” sesiyle derin bir nefes aldı.
Kâbus bitmişti...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.