- 499 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
NEDEN Mİ YAZIYORUM?-6
NEDEN Mİ YAZIYORUM?-6
Burası devlete doğrudan bağlı bir talebe yurduydu, yani özel bir vakıf yurdu olmadığı gibi, o yıllarda da bu anlamda vakıf yurtları çok yoktu. Burası komun bir yerdi, aslında komun yerlerden oldumolası hoşlanmasam da, mecburiyetten olduğu da bir gerçekti. Mecburdum, çünkü, kaldığımız evde, ekmeğimiz her hafta köyden gelirdi ve onunla bir hafta idare etmek durumundaydık. Pişire bildiğimiz tek yemek çeşidi makarna olduğundan, neredeyse dudaklarımızın makarna yemekten tuhaflaştığı gerçeği vardı. Bu duruma bakınca yurda rıza göstermek aklın yoluydu, ben de bu yolu çok fazla gönüllü olmasa da seçmiştim. Sıcaktı, her zaman sıcak suyumuz ve banyo imkanımız vardı, yemeklerimiz gerçekten sıtandardın üzerindeydi. Hele bir öğrenci içinse ulaşılmaz seviyedeydi. Müdürümüzün aşırı titiz ve çok hassas olması yurdumuzu belki de Bayburt’un en temiz kurumu haline getirmişti. Gerçekten gıpta edilecek kadar her şeyimiz tertemizdi.
Otuz altı numaralı yatağıma ilk uzandığım günü halen çok iyi hatırlıyorum. Gece boyu şehrin ışıklarını seyretmiş ve bir türlü uyuyamamıştım. Bu uyuyamamak benim huylarımdan biriydi. Yatak yerimi değiştiğim de bugün halen uyuyamam ve bir iki gün alışmam gerekiyor. Ben bu yatakta ne çok hayaller kurdum, ne çok rüyalar gördüm ve ne çok karabasanlar...Hiç unutmam bir gece yarı uyur uyanık haldeyken, bembeyaz sakalıyla ve çok ağır vücuduyla bir dede gelip tam göbeğimin üzerine oturdu. Dedeyi bir gerçek olarak görüyordum; rüya ve hayal hiç aklıma gelmedi ve dede bana; dile benden ne dilersen demişti; demişti de benim nefes alacak halim yoktu ki bir şey dileyeyim. Çok ilginçti ve sonraki geceler hep dede bir daha gelmesin diye dua ediyordum. Bir sabah, bir de akşam mütalalarımız olurdu ve mutlaka hangi okuldan geldiğini bilmediğimiz değişik öğretmenler gözetmen olarak bulunurlardı.
Ben zeki miydim halen bilmiyorum ama çok fazla ders çalışmazdım, dersi olabildiğince derste kavramaya çalışır, ödevimi günlük değil, anlık yapan bir öğrenciydim, ancak çok fazla not almakta gözüm olmazdı, ne çok ileri gider, ne de çok gerilerde kalmazdım. Ancak şunun idrakindeydim; isteseydim çok ilerilere gider, hep dokuzluk, onluk notlar alabilirdim, çünkü sıkıştığımı fark ettiğim her an istediğim notu alırdım. Böyle biraz tuhaf olmakla birlik vasat bir öğrenciydim, nedeni de gözümün okuma arzusu ile birlik, hayatın başka yanlarına ve yönlerine sürekli kayıyor olmasıydı. Derslerimi rölantide götürürken, akla, hayale gelmeyecek her şeye kafa yorardım. Fazla öne çıkmanın zarar ve ziyanının farkındaydım ancak çocukluk bu ya çok hareketliydim, olabildiğince muzip ve espritüeldim.
Bunu yazmazsam ölürüm! Ben aileden gelen dindarlığı olan bir çocuktum. Çok inançlıydım ve inanç dünyamıza ait her şeyden de keyif alırdım. Hayatım boyunca çok abid (Çok ibadet eden) biri olmadım. Ancak namazlarımı da az olmakla birlik ara sıra ta ortaokul yıllarımda kıldığım olurdu, bu aslında biraz da aferin almak ve göze girmek çabası olarak da değerlendirilebilir, çünkü Yusuf Müdürümüzde inanç konusunda oldukça ciddi ve samimi biriydi. İşte tam böyle bir dem de, çocuğun namazından ne çıkar? Bir kaç arkadaş namaz kılmakla meşgulken bir yandan da şakalar yapıyorduk. Tam böyle bir şaka anında bir arkadaşım canımı acıttığından elimde tokyo terlikle ardına düştüm, o merdivenlerden aşağıya koşuyordu ki fırlattım terliği! Meğer müdür de o an merdivenin tam dönemecindeymiş ki terlik acayip şakladı..Meğer müdürün tam da yüzüne gelmiş, o seste oradan çıkmıştı. Tabi yüzü kıpkırmızı oldu. Gözgöze geldik, terliğin sahibi ben olmam onu inanılmaz üzmüş ve yaralamıştı. Bunu yüz ifadesinden farkediyordum. Hiçbir şey demedi, yanıma geldi, elimden tuttu, usul usul merdivenleri inip odasına gittik. Bana uzun zaman yetecek, yani yurttan ayrılacağım zamana kadar sürecek çok köşeli bir nasihatte bulundu, ben de söz verdim, ondan sonra da bir nahoş hareketim olmamıştır...
Hayrettin Yazıcı
Devam edecek...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.